14 Nisan 2017 00:50

Tehlikenin ve umudun farkındayız

Tehlikenin ve umudun farkındayız

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tarihi’ referanduma bugünü de sayarsak üç gün kaldı. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın pek çok merkezinde gözler referandumdan çıkacak kararda. Zira çıkacak karar sadece Türkiye halkları için değil, bölge halkları için de büyük bir önem taşıyor. 

Denilebilir ki, referandum öncesinde yürütülen kampanyaların etkisi ilk kez Türkiye’nin sınırlarını bu denli etkili şekilde aştı, yoğun ve sert tartışmalara yol açtı. Özellikle de AB, Almanya ve Hollanda ile... Gerilim ve tehditler halen devam ediyor. Öyle görünüyor ki, çıkacak sonucu en çok Avrupa merak ediyor.

Bu nedenle sandıktan çıkacak sonuç Avrupa ülkeleri ve bu ülkelerde yaşayan Türkiye kökenli göçmenler tarafından da çok yakından takip ediliyor. Yoğun ve tartışmalı bir dönemi geride bırakan Avrupa ülkelerinde yaşayan 3 milyona yakın seçmenlerin yarısı sandık başına giderek oyunu kullandı.

Dördüncü kezdir bulundukları ülkelerde kurulan sandıklarda oy kullanan Türkiye kökenli seçmenler, bugüne kadar en yüksek katılımı gerçekleştirerek aslında önemli bir mesaj verdiler.

İki yıl içinde katılım oranı yüzde 10 artarak yüzde 38’den yüzde 48’e yaklaştı.

Bu da Türkiye içinde çatışmalar sertleştikçe Avrupa’daki Türkiye kökenlilerin de gelişmeler konusunda daha duyarlı hale geldikleri anlamına geliyor. Başka bir deyişle neredeyse yarım yüzyıl önce Avrupa ülkelerine göç eden, nesiller veren Türkiye kökenli göçmen işçi ve emekçiler referandumun Türkiye’nin geleceği açısından büyük bir kırılmaya yol açacağının farkındalar.

Hiç kimse gönül rahatlığıyla “Bu yaz tatilimi Türkiye’de yapacağım” diyemiyor. Herkeste bir tereddüt hakim ve referandumdan çıkacak sonuca göre yönlerini belirleyecekler. Katılımdaki artış Avrupa’dan güçlü bir “hayır” geleceğinin habercisi. Zira, “evet” cephesindekiler daha önceki seçimlerde sadık başına götürebildikleri kesimleri bir şekilde taşıyorlardı. Sandık başına ilk kez gidenlerin önemli bir kısmının Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehlikenin farkına vararak, harekete geçenler olduğunu söylemek mümkün.

Nereden bakılırsa bakılsın pazar günkü referandum Türkiye siyaseti, sınıflar arası çelişkilere yeni bir kapı aralayacak. 16 Nisan, tıpkı 7 Haziran gibi hep göndermelerin yapıldığı önemli bir dönemeç olacak.

Bu yeni dönemeçte ülkenin otoriterleşmeye mi yoksa demokratikleşmeye mi doğru ilerleyeceğini sandıktan çıkacak sonucun kendisi belirleyecek. Bütün gücü elinde toplamak için referandumla önemli bir hamle yapan Erdoğan ve partisi, Die Zeit gazetesinden Özlem Topçu’nun ifade ettiği gibi “poker oynadı” ve bunun bu kez tutmayacağını hep birlikte göreceğiz.

Die Zeit şimdiden oy güvenliğinin büyük bir sorun olacağını yazmış. Gerçekten de eşit olmayan koşullara rağmen Erdoğan ve partisinin seçmenleri inandırmakta bu denli zorlanması, aynı zamanda halk arasında güçlü bir tereddüttün ve direncin olduğunu gösteriyor. Bu nedenle aslında Türkiye halkları “tek adam-tek parti” diktatörlüğünün yaratacağı tehlikenin farkında. Ancak Erdoğan ve partisi ellerindeki güç ve imkanları insanların vereceği karara ipotek koymak için kullanıyorlar.

Bunun için son ana kadar her oyun peşine düşmek, gidebilecek herkesi sandık başına götürmek büyük bir önem taşıyor.

Süddeutsche Zeitung’dan Mike Szymanski de son yazısını oy güvenliğine ayırmış ve AGİT’in eleştiri ve endişelerine yer vermiş. AGİT Seçim Gözleme Komisyonu Başkanı Tana de Zulueta, “hayır” diyen yurttaşların haklarının sınırlandırılmasından şikayetçi.

AGİT, 11 uzmanlar grubunun yanı sıra 25 Mart’tan beri Türkiye’de olan 24 kişilik ekip ile referandumu 12 kentte izleyecek. Tana de Zulueta’nın şikayetçi olduğu konuların başında ülkedeki medyanın ezici bir bölümünün hükümet çizgisinde, “evet” yanlısı olması. Oy güvenliği için en çok Kürt illerinde endişe ediliyor.

Özetle ok yaydan çoktan çıkmış ve üç gün sonra “hayır”a mı “evet”e mi vuracağını hep birlikte göreceğiz. Okun “hayır”a vurması için Türkiye halklarının, emekçilerinin o kadar çok nedeni var ki...

Bu nedenlerin kendisi bile geleceğe daha umutla sarılmamız, diktatörlerin olmadığı bir ülke ve dünya için kavgaya devam etmemize yetiyor. Çünkü, her diktatörün ya da diktatör heveslisinin sonunun felaketle bittiğini biliyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...