13 Nisan 2017 00:59

‘Normalleşme’nin şartı referandumda hayır çıkmasıdır

‘Normalleşme’nin şartı referandumda hayır çıkmasıdır

Fotoğraf: Envato

Paylaş

16 Nisan’a yaklaşırken, ‘evet’ ve ‘hayır’ cephesi arasındaki gerilim, 15 Temmuz sonrası uzlaşmasının simgesi olan ‘Yenikapı ruhu’nu da ruhlar alemine göndermiş bulunuyor. Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz gecesi, ‘direnmek’ yerine havaalanından ‘kaçtığı’ iddialarını ‘Havaalanı çıkışında darbecilerle görüştüğü’ne, hatta onlarla ‘İş birliği yaptığı’na kadar götürdü. 

Öte yandan Cumhurbaşkanı her meydan ve salon toplantısında aynı teraneyi yineledi; “İdam için Meclis gerekli anayasal düzenlemeyi yapsın ben hemen imzalarım” demeyi rutin propaganda malzemesi yapmaya devam etti.

Tabii referandumla ilgili bütün toplantıların en rutin teması ise; dini ve şoven milliyetçilikle süslenen bir hamasetin yarattığı sisli ortamda kan, gözyaşı, daha büyük sıkıntı vadetmekti. Cumhurbaşkanının özellikle de gençliğe, en şehvetle açıklanan müjdesi ‘sefer’, ‘zafer’, ‘fetihçilik’, ‘şehitlik’ ve ‘gazilik’ oldu. Cumhurbaşkanı bütün bu ‘ölme’ ve ‘öldürmeyi’ kutsayan vaatleri, gençliğe ancak kendilerinin bahşedeceği bir müjde olduğuna kadar götürdü.

Cumhuriyet sonrası edebiyatın en gerici şairi olan Arif Nihat Asya’nın “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Eğer uğrunda ölen varsa toprak vatandır” şiirini Cumhurbaşkanı Erdoğan, denebilir ki, referandumda ‘evet’ cephesi olarak birleşen güçlerin zihniyetini açıklayan marşı haline getirdi.

Medya, siyaset alanının her şeyi bilen ‘madrabazları’; bütün bu karalama, yalan, iftira üstünden oluşturulan siyasi gerilimi, referandumdaki taraflar arasındaki rekabete bağlıyor; “Bu her seçim döneminde olur, ‘normal’dir” diyorlar.

Ama referandumun klasik, sonuçta en fazla bir hükümet değişikliğine yol açacak bir seçim olmadığının, bir rejim değişikliği yapılmak, “tek parti tek adam yönetimi” kurulmak istendiğinin farkında olanlar, eğer sandıktan ‘evet’ çıkarsa, bu gerilimin referandumdan sonra ortadan kalkmayacağını, yayılarak ve şiddetlenerek süreceğini görüyorlar.

Bu yüzden de referandumdan ‘evet’ çıkmasının, Türkiye’nin ‘fiili başkanlık dönemi’ndeki antidemokratik uygulamaların daha bir öz güvenle yapılacağı; bunlara yeni oldu bittiler, yeni fiili yasaklar ve yasaklamalar ekleneceği anlamına geldiğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.

Çoğunluğun Cumhurbaşkanına bir “Tek adam rejiminde başkana ne yetki verilirse onları verdiğini” söyleyerek, her sabah uyandıklarında akıllarına gelen ya da gizli ajandalarındaki amaçlarına vardıracağını umdukları yeni yasak ve yasaklamaları devreye sokmak isteyeceklerdir. Dahası “Seçim Yasası”ndan başlanarak iki bin dolayında yasa yeniden düzenlenecek. Ve AKP-MHP koalisyonunun, bunu, ülkenin tam bir zapturapt altına alınmasının yasal dayanağı olarak kullanacağından şüphe etmek için hiç bir belirti yok.

Bu da elbette ister istemez yeni direnişleri, yeni karşı koyuşları gündeme getireceğinden, siyasi ortam çok daha gerilimli hale gelecektir.

Bu yüzden de bugünkü gerilimlerin, referandum sonrasında ortadan kalkması için tek şart sandıklardan; ülkeyi tek adam ve tek parti rejimine sürükleyecek güçlere ‘hayır’ diyen bir sonuç çıkmasıdır.

Aksi halde; ‘istikrar’ adına ‘istikrarsızlığın daniskası’ olacak bir ‘tek adam rejimi’ kurulacağını, ‘güçlü Türkiye’ adına ülkeyi tam ortasından ikiye, üçe bölecek çelişkilerin harekete geçeceğini görmemek için, ya gözler çıkar hırsıyla kararmış ya da ‘gizli bir ajanda’ya sahip olmak gerekir.

Bütün bu ve referandum boyunca bu köşede de tartıştığımız pek çok neden için ‘hayır’ demek hayati önemde olacaktır.  


HABERCİLİK AHLAKI, TARAFSIZ YAYINCILIK BUNUN NERESİNDE?

Dün sabah, CNN’deki ‘Parametre’ programının sonunda; sunucu, programın ‘yorumcusu’ Hakan Çelik’e sordu: “Sen referandum süresince Cumhurbaşkanıyla, Başbakanla, CNN ve Kanal D ortak yayınında özel söyleşiler yaptın; MHP Lideri Bahçeli ile de yapacak mısın?”

Hakan Çelik, soruya ayrıntılı yanıt verdi: 

“Ben bunun için Bahçeli’yi ziyaret edip, program için davet ettim. Sonra MHP Genel Sekreteriyle de 10-15 kez telefonla görüştüm ama Sayın Bahçeli programa çıkmadı!” 

Yani artık tabanına bile hükmedemediği ortaya çıkmış, resmen parlamentonun dördüncü partisi olan MHP’nin genel başkanını programa almak için kırk takla atan Hakan Çelik, eş genel başkanları tutuklanmış olan ülkenin üçüncü büyük partisi olan HDP’nin sözcülerini programa çıkarmak için bir girişim yapmış mı? 

Sunucu bunu sormaya bile gerek görmüyor, çünkü onlar 6 milyon oy almış bir partiyi kafalarından sildiklerinden sormaya bile tenezzül etmiyorlar; HDP’yi yok sayıyorlar.

Hakan Çelik de bu konuda bir şey söylemiyor ama son aylarda muktedirlerin ona ‘Yürü ya kulum’ dediklerini bilenler, onun HDP sözcülerini ekrana çıkarmayı aklından bile geçirmediğini de bilir. Oysa yasalara göre, bu TV kanallarının her siyasi partiye adil ölçüler içinde söz vermesi gerekir. Ama bunu ne habercilik ahlakı ne de tarafsız habercilik adına umursayan yok.

Onun içindir ki ‘hayır’, gazeteciliğin en temel ilkesini yok sayan sözde gazetecilere de ‘hayır’ demek anlamına gelecek!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...