11 Nisan 2017 00:51

Trump ve RTE’nin düşü gerçekleşti

Trump ve RTE’nin düşü gerçekleşti

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Stockholm. Trump ve RTE’nin ortak düşü sonunda gerçekleşti. 200 yıldır hiçbir savaşa katılmamış olmasıyla gurur duyan İsveç’te yeni moda TIR tarzı kitlesel kıyım amaçlayan bir saldırı yapıldı.

Gerçi bu yeni bir olay değil İsveç için. 2010 aralık ayında Iraklı Timur Abdulvahab al-Abdali adında bir İslamist yine kentin aynı canlı alışveriş bölgesinde kendini patlatmıştı, İsveç’in Afganistan’da asker bulundurmasını kınayan birkaç Arapça söz sarf ettikten sonra.

Bu deneyime oranla, kitlesel kıyımı amaçlayan bu faşizan terör saldırısı karşısında gerek İsveç halkı, gerek devleti paniğe kapılmadan soğukkanlı, onurlu, isterik nefret söylemleri içermeyen bir tavır koydu. Yüz bini aşkın insan pazar günü saldırının meydana geldiği kent merkezine aktı. Hiçbir yayın yasağı konulmadı. Gereksiz kalabalık tutuklamalara gidilmedi. Irkçı söyleme ve reaksiyonlara fırsat tanınmadı. Ve her renk ve inançtan insan Stockholm merkezinde bu faşizan saldırıyı kınamak üzere buluştu. Aynı gün Türkiye’deki referandumun İsveç ayağı için oylama yapıldı. Evet çadırı yüksek sesle mehter marşı çalıyordu. Kimi reisçilerin “evet” oyunu göstererek oy kullanması kısa süreli gerginlik yarattıysa da bu gözlemcilerin soğukkanlı tavrı nedeniyle büyümedi. Ana girişe daha uzakta çukurda konumlanmış “hayır” çadırının önünde insanlar coşkuyla halaya durmuştu. 

2010 yılındaki saldırganın ailesi Irak’taki savaştan kaçarak İsveç’e sığınmıştı. Sonra Üniversite için İngiltere’ye gitmiş, orada İslamist çevrelerin etkisine girmişti. 2005 yılındaki Londra canlı bomba eylemini düzenleyenler de okuduğu Bedfordshire Üniversitesinden çıkmıştı. Eylemciler Pakistan kökenliydi, el-Kaide yapılanması içindeydiler. 

2010 saldırısı gibi son saldırıyı da İsveç ucuz atlattı, arabadaki bombaların patlamaması nedeniyle.

Yine nefret üzerine kurulu bir eylem… İslam dünyasına yayılan nefret söyleminin, antisemitizmin bir yansıması. İslamofaşizmin yeni örneklerinden biri.

İslamofaşizm ve Avrupa’da yükselen Neonazi, radikal ırkçı, sağcı popülizm aynı nefret popülizminden nemalanıyorlar ve birbirlerini besliyor, birbirlerinin gerekçesi oluyorlar.

Trump, birkaç ay önce “Bakın İsveç’te dün neler oldu” diye palavra sıkarken, herkes onunla dalga geçti. Ve şimdi NATO üyesi olmayan, tarafsızlık geleneği ile güçlenen İsveç terörize edilerek, bu konumundan uzaklaştırılmaya çalışılıyor.

Türkiye’deki İslamist basının da nefret odaklarından biri oldu İsveç son zamanlarda. Bu havaalanlarındaki panolara bile yansıdı.  

“Seyahat uyarısı! İsveç’in dünyada tecavüz oranı en yüksek ülke olduğunu biliyor musunuz?” gibi ilanlarla.

İslamofaşizmin nefret söyleminin en tipik örneklerini sergileyen, incelemeye layık bir gazete bunu, “Havalimanındaki ‘İsveç’ uyarısı İsveç’i salladı! diye verecekti.

Ve şimdi İsveç 2010 saldırısının yaşandığı en kalabalık alışveriş merkezlerinden birindeki saldırı ile yeniden sallandı.

Saldırı zanlısının Özbekistanlı olduğunun açıklanması, ister istemez hemen yakınlarda yaşanan St. Petersburg’daki saldırı olayını hatırlattı. Eskiden “ışık Doğu’dan gelir”di; şimdi saldırılar. Dünyada yürüyen büyük güçlerin kirli güç kavgasının dışında kalmak, tarafsız kalmak zor. “Rus tehdidi” pek inandırıcı olmayınca, “İslami tehdit” ile İsveç, NATO sistemine dahil edilmek isteniyor.

Saldırı Olaf  Palme cinayetinin işlendiği mekanın yakınlarında gerçekleşti. Bunun da sembolik bir anlamı var. Reganizmin, “Şeytan İmparatorluğuna” karşı açtığı kirli savaş sırasında, Olaf Palme güçlü tarafsız konumu nedeniyle, ortadan kaldırılması gereken bir engel olarak algılanmıştı. Onun konumunu yeniden canlandırma potansiyeli olan Anna Lind de, ne tesadüfse bir suikasta kurban gidecek, İsveç mediokrasinin ellerine düşecek, var olan siyasi partiler parçalana parçalana, küçüle küçüle, sadece günü kurtarmak ile yetinilir hale gelinecekti. Ve şimdi Trump’ın İsveç şubesi İsveç demokratlarının elinin güçlenmemesi için hiçbir neden yok. 

Hemen aynı günlerde, “kimyasal silah” bahanesi ile Trump’ın Suriye’yi bombardımana tutması, RTE’yi sevindirdi. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Savaş etiği diye bir şey /eğer gerçekten var ise/ çoktan tarihe karıştı, Cenevre konvansiyonu on yıllardır tozlu raflarda.

Önce pilotlu, daha sonra yeni moda pilotsuz uçaklar, on yıllardır, sivil/asker/gerilla ayrımı yapmadan dünyanın farklı coğrafyalarına bomba yağdırıyorlar.

Russell Mahkemesi ABD’yi sembolik olarak, “soykırım” ile suçlamış ve mahkum etmişti.

Sovyetlerin MİG’lerle Afganistan’a bomba yağdırması, yeni Rusya’nın Çeçenistan’ı bombardımanlar ile harabeye çevirmesi bir çözüm getirmedi. Tam tersine nefret dolu kuşaklar üretti.

Sola karşı yükseltilen, Suudi destekli İslami akımlar, palazlandıktan sonra, kendi programlarına dönüp, bir bumerang gibi geri dönüp 11 Eylülleri yarattılar.

Artık, pilotsuz uçak üreten fabrikaya sahip olması ile öğünen bir milli damata sahibiz. Yakında savaş uçakları da üretecekmiş.

Kürt kentleri yerle bir edilirken, kimsenin kılı kıpırdamıyor.

Albert Nobel 20 yy’ın açılışını dinamiti keşfederek taçlandırmıştı. Ama bunun sonuçlarını görünce vicdan azabı çekti. Bu, Nobel ödüllerinin tesisine vesile oldu.

Globalleşen dünyada çok uluslu şirketlerin silah ticaretini kontrol eden bir mekanizma yok. Ne yazık ki İsveç’te de bu kirli businessın ayakları var.

Mütehattikrosi ile bunların ittifakı ise, uygarlığın karşılaştığı en büyük tehdit.

Depremi bahane et, terörü bahane et, kent rantların için yık-yap!

Tarihi Diyarbakır kenti yerle yeksan oldu. Bunu engellemeye çalışan barış elçisi Tahir Elçi alnından vurularak infaz edildi. Tarihi Hevsel Bahçeleri imara açılıyor. “Başkan”, Diyarbakır’ı turizm için yeniden inşa edeceklerini müjdeledi.

Tarihi Rum semti Tarlabaşı dümdüz edildi. Burada Rumların yerini alan Kürtler fiilen kentin kalbinden sürgün edildi. Romanların tarihi mekanı Sulukule, yenileştirme adına yıkıldı, Romanlar kent dışına sürüldü. Kürtler çoğaldı diye Eminönü Belediyesi kaldırılıp Müslim Fatih’e bağlandı. Taksim, sonunda bir cami ile taçlandırılacak. Uygun zamanda Ayasofya da, İznik ve Trabzon’da olduğu gibi camiye döndürülecek. 

Bunlar bir yandan yaşanırken, RTE’nin Brüksel patlamasından önceki “Brüksel’de veya AB’nin herhangi bir şehrinde bu bombaların patlamaması için hiçbir sebep yok” söylemi İsveç özelinde de doğrulanmış oldu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...