09 Nisan 2017 02:00

Baharı özledik, güneşi özledik...

Baharı özledik, güneşi özledik...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Keşke bazı savcılara bazı gazeteler köşe verseler de medya eleştirilerini iddianame yerine orada yazıp rahatlasalar. İşler iyice karıştı Cumhuriyet gazetesi iddianamesinde savcı gazeteyi hiçbir dayanağı olmayan dedikoduya dayalı manipülasyonlarını filtre edip doğrulatmadan sürmanşetlere taşımakla suçluyor, bazı ‘küçük’ gazeteciler de her gün “tutuklanacaklar”, “geberecekler” diye köşelerinden, sosyal medya hesaplarından bağırıyor.

Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticileri hakkındaki iddianame bu hafta bolca yazılıp çizildi. 306 sayfalık akıllara zarar iddianamede özet olarak gazete Yunus Nadi’nin kurduğu dönemde benimsediği yayın çizgisini değiştirerek FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C’ye destek vermekle suçlanıyor. Yayın politikasını değiştirmek suçsa örneğin ben de Yeni Şafak’ın yayın çizgisinin değişiminden çok rahatsızım. Allah korusun tutuklanmalarını falan istemem ama bir zamanlar fikir gazetesi olan, acaba benim gibi düşünmeyenler ne diyor diye okuduğum gazete cuma günü “Kaos Sembolü Bahar ve Güneş” manşetiyle çıktı. Algı operasyonu suçsa bundan alasını bulmak zor. Ağaçla röportaj da yapacaklar mı diye merak ediyor insan.

İddianamede elle tutulur, dişe dokunur hiçbir delil yok. Özetle savcı yapılan haberleri beğenmemiş,  kerteriz olarak 2013 yılını almış, Cumhuriyet’in yayın politikası o yıl değişmiş. Cuma günü Yıldıray Oğur hatırlatmış sağ olsun, 2013’te Fethullah Gülen gazetelere sayfa sayfa ilan vermiş, geçirdiği rahatsızlık nedeniyle onca yoğunluğu arasında kendisine telefon açan, dua edip geçmiş olsun dileklerini ileten başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere isim isim sayarak neredeyse tüm kabineye, aralarında Abdülkadir Selvi, Nuh Albayrak’ın da olduğu gazetecilere, Aydın Doğan, Ethem Sancak, Ferit Şahenk’in de bulunduğu medya patronlarına tek tek teşekkür etmişti. Savcı 2013 için tam tarih verseymiş iyi olurmuş, yoksa çarşı karışacak gibi…

ByLock ile ilgili deliller kısmında, örneğin Aydın Engin’in 2008’de, Orhan Erinç’in 2010’da, Can Dündar’ın en son 2015’te yani daha ortada ByLock yokken ByLock’çularla irtibat kurduğu belirtiliyor. İrtibattan kastedilenin ne olduğu muğlak, her şekilde suç değil ya belki de sonradan kayyım atanan televizyonların programlarına ya da Abant Platformu toplantılarına gitmeyi reddetmişlerdir, irtibattan kasıt budur kim bilir… İrtibat meselesi çok tehlikeli, bu muğlaklıkla özellikle yandaş medya yazarlarının eteklerinin tutuşma vakti gelmiş demektir. İddianamenin tutarsızlığından başlanıp, insanı hem güldüren hem adalet kimlere emanet diye düşündürüp ağlatan bir yazı dizisi yapmak mümkün. İddianameyi üşenmeyip okursanız attığınız her tweet, yaptığınız her telefon görüşmesinin, istemsiz de olsa aldığınız her SMS’nin yarın karşınıza suç delili olarak çıkabileceğini görür paniklersiniz. Ancak buna vakit harcamaya gerek yok.

Bir çiçekle bahar gelmez ama bir oyla gelir belki

Yarın 20. Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri Töreni var. Metin Göktepe ile simgeleşen, baskılara boyun eğmeyen gazeteciliği ve gazetecilerin cinayetin aydınlatılması için gösterdikleri dayanışmayı hatırlayıp umudumuzu tazeleme zamanı. HES barajı inşaatında düşen radyoaktif iridyum kaynağı nedeniyle onlarca insanı kanser riskiyle karşı karşıya bırakan skandallar zincirini ortaya çıkaran Evrensel Gazetesi Muhabiri Cansu Pişkin yazılı haber ödülünü, gözaltında işkence iddialarını tanıklarıyla anlatan BBC Muhabiri Selin Girit görüntülü haber ödülünü aldı. En iyi fotoğraf ödülü Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsünde KHK direnişinin sembolü haline gelen “Hayır Gitmiyoruz” fotoğrafıyla Evrensel’den Tamer Arda Erşin’e gitti. Kemal Kurkut’un polis tarafından öldürülmesini çektiği fotoğraflarla belgeleyen DİHABER Muhabiri Abdurrahman Gök ise özel ödüle layık bulundu. Yerel gazetecilik ödülünü Deniz Çaba, İzmir Life dergisinde yayımlanan “Mülteci Olmak: Bu kez onlar anlatıyor” başlıklı müthiş dosya haberiyle kazandı. Cumhuriyet’ten Canan Coşkun ve Bianet’ten Elif Akgül Hrant Dink cinayeti davasının 10 yılını anlatan dosya haberleriyle Jüri Özel Ödülü’nü aldılar. Özel ödüllerden biri kimsenin cesaret edemediği dönemde “15 Temmuz’un şifreleri” başlıklı yazı dizisini hazırlayan Ahmet Şık’a verildi. Dosyası Cumhuriyet gazetesi davası ile birleştirilen, gazeteciliği suçlamanın tutarsızlığının simgesi haline gelen Şık’ın tutukluluğunun 100. günü bugün. Gazeteciler olarak saat 13.00’te Tünel meydanında toplanarak Ahmet Şık ve tüm tutuklu meslektaşlarımız için 100 adım atacağız.

Geçenlerde rüyamda Kadri Gürsel’i gördüm, bana “Burada olmasaydım mutlaka meslektaşlarımla dayanışmak için adliyede ya da cezaevi önlerinde olurdum biliyorsun değil mi?” dedi, ben de “biliyorum Kadri Bey” dedim. Fatih Polat 22 Mart’ta “Entelektüel Diaspora” başlıklı bir yazı yazmış gazetecilere, akademisyenlere”cezaevi mi, yurt dışı mı?” ikilemini yaşatan siyasal zemini sorgulamıştı. Tutuklu gazetecileri, yurt dışına gidenleri düşündüğümde bunca eksilmeyle nasıl başa çıktığımıza hayret ediyorum bazen. Kendimce bulduğum cevap, özlem. Kalanları meydanlarda, adliye koridorlarında toplayan da, gidenleri bilgisayar başına kilitleyen de özlem. Hukuksuzca aylardır cezaevinde tutulan arkadaşlarımızı özledik. Aileleri, yakınları dimdik duruyor. Ben mesela Minez’le cezaevi koşullarında evlenen, boynuna sarılıp kutlayamadığım, Tunca’yı (Öğreten) çok özledim. 

Gazetecilik etiğini kıran kırana tartıştığımız günleri özledik, dünyaya bambaşka yerden bakıyor olsak da birbirimizin yüzüne bakabildiğimiz günleri özledik. Ülke felakete sürüklenirken nereye kaçabileceğimizi değil emekli olduğumuzda nereye yerleşeceğimizi konuşmayı özledik. Kaosla değil, içimizi ısıtan güneşle, açan çiçeklerle, çilekle, yeşil erikle, erguvanlarla gelen baharı özledik…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...