07 Nisan 2017 01:00

Deniz Yücel, özgür basın ve Dreyfus

Deniz Yücel, özgür basın ve Dreyfus

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Silivri Cezaevinde tutulan Die Welt Gazetesi Türkiye Temsilcisi Deniz Yücel, avukatları aracılığıyla gönderdiği son mektubunda, hapishaneye konulduktan hemen sonra Evrensel, BirGün ve Cumhuriyet’e abone olduğunu yazıyor.

Bununla kalmıyor, önemli bir sorumluluk üstlenerek Türkçe bilmeyenlerin bile bu gazetelere abone olarak maddi destekte bulunabileceğini ifade ediyor. Bağımsız gazeteciliğin ancak destek çağrısı yaptığı gazeteler tarafından geliştirilebileceğine inandığı için, dört duvar arasında olmasına rağmen özgür basın için sorumluluk üstleniyor, anlamlı bir mesaj veriyor.

Bu mesaj aynı gün Die Welt başta olmak üzere Almanya’daki pek çok gazete ve internet sitesinde yer aldı. Deniz’in mesajını neredeyse bütün Almanya duydu. Bu demektir ki, Almanya’nın bir kulağı Deniz’de...

Deniz’in gönderdiği, “Birkaç avro ile Türkçe bilmeden de Türkiye’de basın özgürlüğü için somut bir dayanışma gösterilebilir” mesajı ise aynı gün karşılık buldu. Alman yayın ve kitap evlerinin çatı kuruluşu Alman Kitap Basım ve Yayıncıları Derneği Borsa Birliği, Deniz Yücel’in adını yazdığı gazetelerin yanına iki internet sitesini de ekleyerek maddi dayanışma kampanyası başlattı.

İlan ettiği 15 bin avroluk hedefin önemli bir kısmını kısa sürede toplandı. Bu da Almanya’da, Erdoğan’ın kontrolünde olmayan bağımsız medyaya desteğin tahmin edilenden fazla olduğunu gösteriyor. Bu desteği Deniz’in tutuklanmasına karşı gösterilen tepkiler sırasında da görmüştük. Kısa sürede bir çok yerde yapılan dayanışma eylemlerine yüzlerce kişi katılmıştı.

Ama Alman hükümetinin, Alman halkı ve basını kadar duyarlı olmadığını belirtmemiz gerekiyor. Türkiye hükümetinin Deniz Yücel’e karşı ağırdan alma tutumuna karşı federal hükümet cenahından caydırıcı bir hamle gelmiş değil. Gelecek gibi de görünmüyor.

Pazarlıkların ardından Almanya’nın İstanbul Başkonsolosu Georg Birgelen, nihayet 50. gününde Deniz Yücel ile görüşebildi.

“Die Tageszeitung”dan Elisabeth Kimmerle’nin yazdığına göre, Başbakan Binali Yıldırım, görüşmenin sağlanması için daha önceden söz verdiği halde somut bir adım atmadı. En son geçen hafta NATO toplantısı çerçevesinde Brüksel’de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşen Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel artık somut adımların atılmasını istemiş.

Bunun üzerine girişimler yoğunlaştırılmış ve sonunda konsolosun görüşmesi için kapılar açılmış.

Hem Konsolos Birgelen’in anlattıkları hem de Deniz’in en son mektubunda ifade ettiklerinden, koşullarının hiç de iyi olmadığı anlaşılıyor. Tek başına bir hücrede tutulmak, dışarıyla yazışamamak, gelen mektupları okuyamamak gibi uygulamalar, ortada keyfi ve hukuk dışı bir uygulamanın olduğunu açık olarak gösteriyor. Tutuklunun yazı yazmaktan, fikir beyan etmekten başka hiçbir işi olmayan bir gazeteci olduğu dikkate değer görülmüyor. Denilebilir ki, bir gazeteciye ve yazara verilebilecek en ağır ceza yazıp-okumasını engellemektir.

Bu nedenle nasıl ki Deniz’in tutuklanması sıradan değil ise reva görülen muamele de aynı şekilde sıradan değildir.

Almanya tarafı da bunun bilincinde.

Spiegel Online’den Stefan Kuzmany’nin da bu hafta “Hücrede Suçsuz” (Unschuldig in Einzelhaft) başlığıyla kaleme aldığı makalede belirtildiği gibi “Deniz Yücel artık, ticaret ve NATO ortaklığı ve çok sayıda Türk’ün Almanya’da yaşaması nedeniyle birbirine daha yakın olması gereken Almanya ile Türkiye arasında yabancılaşmanın sembolü. Ağzında sigarası olan sakallı adam, Erdoğan hükümetinin başarısız darbe girişiminden sonra sözde ve gerçek düşmanlarla mücadele adına, her eleştiriyi boğma girişimin de sembolü. O aynı zamanda, bir zamanlar Avrupa Birliği üyeliği için yola çıkan ama şimdi diktatörlüğe doğru giden bir ülkede özgür düşünceye ve basına yönelik tehditlerin de sembolü.” (spiegel.de)

Deniz’in suçsuz olduğunu, yazdıkları ve söyledikleriyle gazetecilik ilkeleri çerçevesinde hareket ettiğini hepimiz biliyoruz, bundan da eminiz.

Ama “Terör destekçisi” suçlamalarına, bir de Cumhurbaşkanının sık sık ifade ettiği “Alman ajanlığı” da eklenirse şaşırtıcı olmaz. Bu demektir ki yeni bir “Dreyfus Olayı”yla karşı karşıyayız. 1894’de Fransız Yüzbaşı Alfred Dreyfus, dönemin yöneticileri tarafından “Alman ajanı” olmakla suçlanır; tutuklanır, yargılanır, mahkum edilir, Şeytan Adası’nda gönderilir. Sonradan gerçek ajanın Binbaşı Easterhazy olduğu ortaya çıkmasına rağmen rejim geri atmaz. Buna karşı, başında Emile Zola’nın olduğu aydınlar geniş bir kampanya başlatır. Ve ancak 1906’de Dreyfus’un suçsuz olduğu kabul edilir, bütün rütbeleri ve itibarı iade edilir.

Dileriz Deniz Yücel’in suçsuzluğunun kabul edilmesi Dreyfus gibi uzun sürmez ve en kısa zamanda serbest bırakılır. Bunu asıl belirleyen ise elbette Almanya ve Türkiye başta olmak üzere dünyanın her tarafından gelecek güçlü dayanışma olacaktır

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...