04 Nisan 2017 01:00

Kerkük sorunu ve bağımsızlık referandumu-2

Kerkük sorunu ve bağımsızlık referandumu-2

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yazının ilk bölümünde Kerkük’te resmi binalara Kürdistan bayrağı asılmasıyla başlayan tartışmaların, Irak’ın ve Kürdistan Federe Bölgesi’nin geleceğinin şekillenmesi bakımından taşıdığı öneme dikkat çekmiştik. İşte tam da Kerkük krizinin patlak verdiği bir süreçte BM Genel Sekreteri Guterres ile görüşen Barzani’nin  “mümkün olan en kısa sürede bağımsızlık referandumu yapacakları”nı söylemesi, tartışmaları yeni bir boyuta taşıdı. Her ne kadar Barzani uzunca bir süreden beri bağımsızlık referandumunu dillendiriyor olsa da bu açıklamanın sözleşmelerinde ‘self determinasyon’a (kaderini tayin hakkına) yer veren BM’nin Genel Sekreteri ile yapılan görüşmede yapılmasının özel bir anlamı/önemi olduğu tartışma götürmezdir. Fakat Barzani’nin “Mümkün olan en kısa süre” vurgusu yakın bir tarihi düşündürse de belirsiz bir zamanı işaret ediyor. Öte yandan Barzani’nin bütün girişim ve ısrarlarına rağmen bölgede söz sahibi aktörler ve bunlar arasındaki dengelere bakıldığında bu referandumun kısa sürede gerçekleşmesinin kolay olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Nedenlerine gelince: Birinci olarak Irak’ta en etkin güç olan ABD, Türkiye’deki ulusalcı-milliyetçi çevrelerin sandığının/iddia ettiğinin tersine bugün bağımsız Kürdistan’ı desteklemiyor/istemiyor. Çünkü ABD, bu yönde atılacak bir adımın Irak’ta 2003’te kurduğu/kurmaya çalıştığı düzenin sonunu getireceğini görüyor. Yani Kürtlerin ayrılması, aynı zamanda Irak’ın 3’e bölünmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla ABD, Sünnilerin radikal İslamcı grupların etkisine ve öte yandan Irak’ın Şii çoğunluğunun İran-Rusya eksenine girmesine, başka bir deyişle Irak’taki belirleyici konumunun sona ermesine yol açacak böyle bir bölünme istemiyor.

Kürdistan Federe Yönetimi’nin Irak Başbakanı Maliki ile gerilim yaşadığı dönemde (özellikle 2012-13’te) Federe Yönetimin Başbakanı Neçirvan Barzani, “Maliki’ye karşı Türkiye’yi umut kapısı olarak gördüklerini” söylemiş ve “bağımsız Kürdistan için öncelikle yakınımızdaki bir ülkeyi ikna etmemiz gerekiyor” diyerek Türkiye’yi işaret etmişti. Ancak bugün AKP-Erdoğan yönetimi, Kürdistan yönetimi ile ekonomik, siyasi ve askeri olarak çok yönlü bir iş birliği halinde olsa da mevcut koşullarda bağımsızlık referandumunu desteklemiyor. Erdoğan iktidarının bu konudaki görüşlerini geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın şöyle dile getirmişti: “Biz bağımsızlık referandumu meselesini daha önce Kürt Bölgesel Yönetimi yetkilileriyle çeşitli vesilelerle konuştuk. Biz bunun yanlış bir adım olacağını düşünüyoruz. Irak’ın etnik ve mezhebi kimlikler etrafında bölünmesi gibi bir adımın atılması sadece Irak ile sınırlı kalmaz. Başka bölgelere de yayılır. Bunun faturasını herkes öder.” 

Kalın’ın, “Irak ile sınırlı kalmaz, faturasını herkes öder” sözleri, Erdoğan iktidarının kaygılarını özetliyor. Çünkü Barzani yönetimi ile yakın iş birliği, Türkiye’nin dünyadaki Kürt nüfusunun yarıya yakınının yaşadığı ama Kürtlerin hiçbir siyasi statüye sahip olmadığı bir ülke olması gerçeğini değiştirmiyor. Dolayısıyla kendi sınırları içinde yaşayanlar bir tarafa Rojava Kürtlerinin bile statü sahibi olmasını engellemeye çalışan Türkiye’deki iktidar, bağımsız bir Kürdistan’ın varlığının kendisi için doğuracağı olası sonuçlardan korkuyor ve bu nedenle bağımsızlığa karşı çıkıyor.

Öte yandan Türkiye ile egemenlik mücadelesi halinde olsa da Kürt coğrafyasının-nüfusunun önemli bir bölümünü barındıran bir başka ülke olan İran da benzer kaygılar taşıyor. Ayrıca Kürdistan’ın Irak’ın bir parçası olarak kalması, Irak merkezi yönetimi ile yakın iş birliği nedeniyle de İran tarafından istenir bir durumdur ki geçtiğimiz günlerde Kerkük petrollerinin İran üzerinden pazarlanması konusunda Bağdat ve Tahran yönetimleri arasında yapılan anlaşma bu konuda yeterince fikir vericidir.

Irak Başbakanı İbadi de Barzani’ye yakınlığıyla bilinen Rudaw’a verdiği röportajında dikkat çekici değerlendirmeler yapıyor. Irak’ın “ tek parça halinde daha güçlü” olduğunu söyleyen İbadi, “Bu hepimizin stratejisi ve metodu olmalıdır” diyor ve sonra “ABD’nin yeni yönetiminin de Irak’ın tek parça kalmasını” istediğini vurguluyor. Barzani’nin bağımsızlık referandumunu gündeme getirmesiyle ilgili olarak da “Ben bazılarının referandum yapılmasını istemesini anlıyorum çünkü daha güçlü bir konumda ellerinin güçlenmesini istiyorlar” değerlendirmesini yapıyor.

Özetle İbadi de bölgede belirleyici konumdaki aktörlere rağmen Barzani’nin bağımsızlık referandumunu yapamayacağını görüyor ve bu nedenle referandumun gündeme getirilmesini Barzani’nin elini güçlendirmeye yönelik bir hamlesi olarak değerlendiriyor. Bu hamlenin kısa vadede Kerkük sorununun Kürtler lehine çözümüne hizmet edip edemeyeceğini ise, hep birlikte göreceğiz.

Ancak şurası da kesindir ki, ekonomik, askeri ve siyasi olarak birçok ülkeden daha güçlü olan Barzani yönetiminin bağımsızlık isteği, bugün ne kadar mümkün olduğundan bağımsız olarak taktiksel değil; stratejik bir hedef durumundadır. Çünkü her şeyden önce Barzani’yi Kürt tarihi bakımından özel bir lider haline getirecek olan bu hamlenin gerçekleşmesi, aynı zamanda stratejik öneme sahip Kürdistan petrollerinin denetiminin Barzani yönetiminin eline geçmesini sağlayacak. Dahası bu hamle, Kürtler içinde belirleyici siyaset olma konusunda Öcalan çizgisi ile mücadelesinde Barzani’nin elini güçlendirecektir. Fakat Barzani’nin en büyük açmazı, bu hedefinin gerçekleşmesi umudunu büyük oranda bugün bu talebi kendi bölgesel çıkarlarına uygun görmeyen güçlere -ABD ve Türkiye- bağlanmış olmasıdır. Başka bir deyişle bölgede gerici güçler arasındaki egemenlik mücadelesi koşullarında bütün zorluklara rağmen demokratik mücadele çizgisinde ısrar eden Rojava Kürtlerinin aksine, umudunu bu gerici güçlerle kurduğu ilişki/politikalara bağlamasıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...