02 Nisan 2017 01:00

Hukuk ağlıyor

Hukuk ağlıyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz Çarşamba borsagundem.com Genel Yayın Yönetmeni Orhan Pala’nın yapmış olduğu bireysel başvuruyu karara bağlayarak “bir basın suçundan dolayı hapis cezası verilmesinin gazetecinin ifade ve basın özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır” hükmünü verdi. Güzel haberler ender olduğundan konu medyamızda da genişçe verildi. Bilmeyenler için kısa bir özet: 5 Kasım 2012’de Borsa Gündem’de borsada işlem gören bazı şirketlerin hissedarı ve aynı zamanda aracı kurum sahibi iki kişinin manipülasyon yaptığına dair haber yayınlanmış. Habere konu olan kişiler bu bilgilerin doğru olmadığı, çarpıtıldığı, bu nedenle itibarlarının zedelendiği, şirketlerinin hisse değerlerinin düştüğü gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmuşlar, ilgili Sulh Ceza Hakimliği de ceza davası açmış. Gazeteci Pala, habere konu olan kişilerin bu suçlardan yargılandıklarını kanıtlayan belgeler sunmasına rağmen yargılama sonucunda hakaret suçundan iki kez 2 ay 27 gün hapis cezası ile cezalandırılmış ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş. Asliye Ceza Mahkemesinin de yapılan itirazı reddetmesi üzerine Pala, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuş. AYM gazetecinin haberde geçen iddiaları bir savcı gibi kanıtlamakla yükümlü tutulamayacağını, gazetecinin yeterince sorumlu davrandığını ifade etmiş. Kararda asıl vurucu olan kısım ise şu: “Bir haber sitesinin genel yayın yönetmeni olan başvurucunun bu süre içinde cezasının infaz edilmesi riski her zaman vardır. Yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde kesintiye uğratıcı bir etkisi vardır ve sonunda kişi denetim süresini yeni bir mahkûmiyet almadan geçirse bile bu etki kişinin düşünce açıklama veya basın faaliyetlerini baskılamasına neden olabilecektir.”

Borsa Gündem’le ilgili emsal oluşturabilecek ilk karar değil bu. Haber sitesinde yine 2012’de “Çemaş-Çevik ilişkisi” başlıklı haber yayınlanmış, habere konu olanların başvurusu üzerine haberin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu gerekçesiyle Üsküdar 4. Sulh Ceza Mahkemesi içeriğin kaldırılmasına karar vermişti. Yapılan itirazın reddi üzerine yine Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuş, Mahkeme Kasım 2015’te erişime engellemenin Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile Anayasa’nın 28. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan basın özgürlüğünün ihlali olduğuna karar vermişti.

Borsa Gündem’in basın özgürlüğü adına verdiği bu hukuk mücadelesi takdire değer ancak bu kararlar maalesef ülkedeki basın özgürlüğü davalarının seyrini değiştiremiyor. Küçük bir örnek, yalnızca benim başıma geldiği için burada değiniyorum. Geçtiğimiz Kasım ayında bu köşede yayımlanan “Aynı filmin daha acıklısı” başlıklı yazımda Ethem Sancak’ın kendisini tarif eden sözcüklerini yazımda aynen kullandığım için “gerçeğe aykırı yayın ve kişilik haklarına saldırı” gerekçesiyle erişime engelleme kararı verildi. Yalnızca o kararda benim yazımın bulunduğu URL ile birlikte 53 sayfanın erişimi engellendi. 

TEM’DE BEKLENEN ADALET

AYM’nin Çarşamba günü açıklanan kararı çok daha önemli. Hapse girmemiş dahi olsa, almış olduğu cezanın gazeteci üzerinde baskı yaratacağını ve sonuçta oto sansüre neden olarak basın özgürlüğünün kısıtlanmış olacağını çok net bir şekilde ifade etmiş. Burada akla takılan sorular var tabii. Cuma günü Cumhuriyet’ten Kemal Göktaş’ın haklı olarak dile getirdiği gibi AYM aylardır hukuksuz biçimde cezaevinde tutuklu bulunan Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerinin ya da diğer tutuklu gazetecilerin başvurularını neden gündeme almıyor? Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’nin 2014 yılında Şık ve Şener davasında Türkiye’yi uzun tutukluluk süresi nedeniyle “özgürlük ve güvenlik hakkı” ile “ifade özgürlüğünü” ihlali gerekçesiyle mahkûm etmesine rağmen AYM bu hukuksuzluğu neden görmüyor?

Geçtiğimiz hafta ayrıca “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attıkları için yargılanan akademisyenlerin davası vardı. Destek için yurt dışından gelen akademisyenler “Onlar bizi ülkelerine almıyorsa biz de onları almayız” diyen mahkeme başkanı tarafından duruşmaya alınmadı. Dava TCK 301. Maddeden yargılanabilmeleri için Adalet Bakanlığı’ndan gelecek iznin beklendiği gerekçesiyle 18 Temmuz’a ertelendi. AİHM’de sabıkalı TCK 301’i bilirsiniz “Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” başlığını taşır. Meslektaşlarımız kendisini Türkiye Cumhuriyeti devletinin intikamını almakla görevli hisseden yargıçlar tarafından Türkiye Cumhuriyeti’ne hakaretten yargılanıyor. 

Bu yazıyı yazarken “Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)” üyeliği suçlamasıyla 29 gazetecinin yargılandığı davada 21 kişinin tahliyesine karar verildi. Çok sevindik, tahliye olan meslektaşlarımıza geçmiş olsun diyecekken savcılık bazılarının tahliyesine itiraz etti. Mahkeme itirazı kabul etti. Yakınları niyeyse TEM otoyolunda bırakılacakları söylenen gazetecileri endişeyle beklemekteydi.

Bir tartışma programında rastladım genç bir hukuk akademisyeni cumhurbaşkanımıza ve ülkemize yapılanlar karşısında “uluslararası hukuk ağladı hocam” dedi. Epeydir akademisyenim böyle afili cümleler kuramıyorum. Hukuksuzluk yalnızca bizim ya da tarafını tuttuklarımızın başına geldiğinde itiraz edilecek bir kavram değil desek ayıp olur. Lakin içeriğinden bağımsız ifadesine katılıyorum AİHM’in, AYM’nin kararlarının hiçe sayıldığı, tarafsızlık ilkesinin kör gözüm parmağına çiğnendiği, verilen tahliye kararının uygulanmadığı, bazı gazetecilerin hâkimleri rahatça tehdit ettiği bir ortamda hukuk ağlıyor gerçekten. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa