02 Nisan 2017 01:00

Artık ülkesine dönecekti Odisseus

Artık ülkesine dönecekti Odisseus

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yunanistanlı kent krallarından Odisseus, Troya’da savaştıktan sonra ülkesine dönerken, güneş tanrısı Heliyos, onun son gemisini de batırdı. Çünkü Odisseus’un kendisi ve askerleri, güneş tanrısının sığırlarını kaçırmışlardı.

Yoldaşlarını tümden yitiren Odisseus da aklını kullanıp oluşturduğu bir salla, tanımadığı tanrıça Kalipso’nun adasına ulaşabilmişti...

TANRIÇA KALİPSO TEK BAŞINA OTURUYORDU ORADA

Ama tanrıça Kalipso kimdi? Kalipso; bulutların üstündeki Olimpos Tanrılar Ülkesinde oturan on iki tanrı ve tanrıçanın, insanları sürekli birbirleriyle takıştıran o tantanalı ve hırslı yaşamlarından uzak, tek başına bu Malta adasında oturuyordu... İşte bir gün denizi seyrederken, bir sal üstünde gördüğü yaralı Odisseus’u hemen sahile çıkardı ve onu sarayına buyur etti. Onunla iyice dost oldu ve bir süre sonra da ona deli divane vurulup tam yedi yıl yanında alıkoydu! Umarsız kalan Odisseus da, tek başına sık sık kayalıklara oturup denize bakaraktan, Troya savaşı yüzünden karısı, oğlu ve öksüz kalan halkı için hep gözyaşları döküyordu. 

Şunu da hemen belirtmek gerekir ki, boş sözlerle değil, hep aklını kullanaraktan yaşamını yönlendiren Odisseus’u, emekçi kadınların ve aklın tanrıçası Atena çok seviyor, ona hep kol kanat geriyordu...

TANRIÇA ATENA, ODİSSEUS’UN DOSTUYDU

O yüzden tanrıça Atena, onun özgürlüğüne kavuşması için babası Baştanrı Zeus’a uzun uzun diller döktü. Sonunda Zeus; dik başlı güzel tanrıça Kalipso’ya, Odisseus’u özgür bırakması konusunda bir haber saldı. Babası tanrı Atlas’ı dünyamızı iki elleri üstünde taşıma cezasıyla cezalandırdığı için Zeus’a zaten diş bileyen tanrıça Kalipso; ona karşı büsbütün kin ve öfke kesildi... Ama onun buyruğuna da, umarsız boyun eğdi. Sahildeki kayalıklarda gözyaşları döken Odisseus’un yanına gitti doğruca; 

“Haydi ağlayıp durma artık karşımda, 
Tüketme boşu boşuna gülerini!
Seni göndereceğim ben kendi ellerimle.
Sağ  salim varasın diye baba toprağına.
Tabii Olimposlu tanrılar varmanı isterlerse...”

Kalipso, tunç baltasıyla keseceği ağaçları yontup düzleyerek ten, dikine küpeşteli genişçe bir sal yapmasını öğütledi Odisseus’a;

“Ben de ekmek, su ve kırmızı şarap veririm sana, 
Hem de açlık çekmeyesin diye bol bol veririm,
Gideceğin o uzun yol boyunca... 
Ayrıca donatırım seni oyalı rubalarla!"

Kulaklarına inanamadı Odisseus! Hemen tanrıçaya sarıldı... 

KALİPSO ARTIK ONU YOLCU EDECEKTİ!

Ama Odisseus: öyle eften püften bir salla denizleri aşmanın olanaksızlığını anlatmaya çalıştı sevgilisi tanrıçaya... Yoksa kendisi için bir kötülük mü düşünüyordu Kalipso? Bu düşüncelerini Kalipso’ya aktarınca, kalipso da gülerek;

“Seni gidi seni, hiç laf etmezsin boşuna! Düşünür taşınır, dersin diyeceğini...”
diye karşılık verdi. Kalipso; cehennemin Stiks ırmağı üstüne ant içtikten sonra, içinden hiçbir kötü şey geçemeyeceğini söyledi. Sonra da bütün içtenliğiyle Odisseus’u kucaklayıp öptü. Dilediği  gibi salını yapabilirdi... Bu sözlerden sonra tanrıça Kalipso, mağarasına doğru üzgün üzgün yürümeye başladı... Arkasından da Odisseus...

Mağaraya varınca Kalipso; konuk tanrılara buyur ettiği koltuğa oturttu sevgilisi Odisseus’u. Yesin içsin diye bir sürü şey koydu önüne. Sonra da karşısına geçip oturdu. Kalipso; dönüş yolculuğu sırasında, o engin ve hasat vermez denizlerde başına çok felaketler gelebileceğini söyledi Odisseus’a: 

“Bilsen bundan sonra neler çekeceğini,
Karın Penelopeya’yı ne kadar özlersen özle,
Kalırdın benimle, bekçi olurdun bu eve,
Üstelik ölümsüz yapardım seni de!”

Odisseus, tanrıçaya hak verdiğini ve ona inandığını söyledi. Ne var ki gece gündüz aklının fikrinin de baba toprağında olduğunu açıkladı... Sonra ölümsüz olmak gibi bir şey istemediğini söyledi bütün içtenliğiyle tanrıça Kalipso’ya. Başına gelebilecek yıkımlardan da yılmadığını anlatmaya çalıştı... Tek amacının, hemen ülkesine dönüp orayı, bütün Akdenizli halklara örnek olacak bir barış ülkesine dönüştürmek olduğunu söyledi.

O SAVAŞIN AMACI BAŞKAYDI!

Troya’da katıldığı savaşlarda, savaşın ne olduğunu görmüş, et kemik olarak yaşamıştı. Zaten namus temizlemek için tetiklenen Troya savaşı, aslında Yunanistanlı Başkral Agememnon’un kasalarını doldurma, satılık köleler devşirme amacına dayanmıyor muydu? Artık ülkesine dönüp halkıyla birlikte el ele, baba toprağını ekip biçmeyi çok özlediğini söyledi...

Onlar böyle böyle konuşurlarken, güneşi gökyüzünde koşturan atlar çoktan yorulmuş, karşı tepenin arkasında uykularına çekilmişlerdi...

Ertesi gün, şafak tanrıçası Eos da, her sabah olduğu gibi yeri göğü maviye, yeşile, safran sarısına boyamaya başladı... Tanrıça Kalipso, sevgilisi Odisseus’un denizlerde tek başına yaşayacağı serüvenleri düşündükçe gözleri yaşarıyordu.  Duvarda asılı baltayla keseri alıp  Odisseus’un eline tutuşturdu. Sonra da onu gür ağaçlı bir tepeye götürüp bıraktı... Odisseus orada kestiği ağaçları yonttu, düzeltti. Dördüncü günün sonunda oluşturduğu yelkenliyi, tanrıçayla birlikte denize indirdi...

Beşinci günün sabahında tanrıça Kalipso, sevgilisini yıkadı; güzel kokulu rubalar giydirdi. Büyük meşin torbalara çeşit çeşit yiyecekler koydu. Ve tanrıça olarak gözyaşlarını göstermeden, bu ölümlü sevgilisini yolcu etti. Ardından da uğurlu ve tatlı bir rüzgâr saldı. Odisseus da buruk bir sevinçle yelkenini, tanrıçasının saldığı Akdeniz’in serin rüzgârlarına doğru açtı...

Ve kumsalda tek başına kalan ve canına kıymak isteyen tanrıça Kalipso; ölümsüz olmanın öyle pek sevinilecek bir ayrıcalık olmadığını da ilk kez anladı...

***

Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyoruz:

- Akdenizli Tanrılar (Yaşar Atan 2. Baskı)

- Akdeniz Mitologyasındn Efsaneler (Yaşar Atan)

- İnsan Ve Tragedya (Andre Bonnard – Çev: Yaşar Atan – 2. Baskı)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...