30 Mart 2017 00:58

KCK Davası: Bir FETÖ var FETÖ’den içeri!

KCK Davası: Bir FETÖ var FETÖ’den içeri!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bilinir, 12 Eylül Darbesi’nden sonra MHP’nin Başbuğ’u Türkeş, “Fikrimiz iktidarda, biz hapisteyiz” demişti. Bugün 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle hapiste olan FETÖ’cü hakim ve savcıların düzmece tanık ve belgelere dayanarak Kürt siyasetçilere açtıkları ‘KCK Ana Davası’ sonuçlandı. 154 sanıklı davada 111 kişiye hapis cezaları verilirken, 43 kişi beraat etti.  Ceza alan Kürt siyasetçiler DBP Genel Başkanı Kamuran Yüksek, DTK Eş Başkanları Hatip Dicle ve Leyla Güven, Diyarbakır ve Mardin Büyükşehir Eş Başkanları Fırat Anlı ve Ahmet Türk gibi hayatları boyunca Kürt sorunun barışçıl çözümü için demokratik siyasette ısrar etmiş ve bunun için birçok bedel ödemiş isimlerden oluşuyor.

İktidar, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tasfiye edilen binlerce hakim ve savcının FETÖ üyesi olduğunu ve yargıyı bu örgütün çıkarları doğrultusunda kullandıklarını söylüyor. O zaman sorumuz şudur: Bu hakim ve savcıların düzmece ‘gizli tanık’lara dayanarak açtıkları bir davada 111 siyasetçiye yüzlerce yıl hapis cezası nasıl verilebiliyor? 

Bu sorunun da iki cevabı olabilir: Ya FETÖ’cüler hala iş başında ya da bugünkü iktidar da onların zihniyetiyle hareket ediyor, onların yarım bıraktığı işi tamamlıyor. 

Ve bir soru daha: Nasıl oluyor da on binlerce sayfalık dosyalarla açılan Ergenekon ve Balyoz davaları iktidar tarafından yapılan “milli ordumuza kumpas kuruldu” açıklamasından sonra düşüyor da Kürt siyasetçilere karşı açılan davalar düşmüyor? 

İşin aslı şudur: Kürt siyasetçilere yönelik ‘KCK operasyonları’ Nisan 2009’da bugünkü iktidar (AKP-Erdoğan) ve eski ortakları (Gülenciler-FETÖ) tarafından ‘açılım’ adı verilen politika kapsamında gündeme getirilmişti. 2009 yerel seçimlerinin hemen ardından başlatılan operasyonlarda 2 bini aşkın Kürt siyasetçi gözaltına alındı, tutuklandı ve yargılandı. Açılım politikasına göre, önce Kürt siyasetçiler tasfiye edilecek, sonra TRT Şêş’in açılması ve bazı yer adlarının değişmesi gibi kimi düzenlemelerle Kürtler beklentiye sokulacak ve ardından da Gülenciler gibi cemaat-tarikat örgütlenmeleri üzerinden Kürt sorununun çözümünde inisiyatif devletin eline geçecekti. İşte o zamanlar hem Erdoğan ve hem de Gülenciler, bugün iktidarın FETÖ için kullandığı ‘paralel devlet yapılanması’ sözünü Kürt siyasetçiler ve yerel yönetimlere karşı kullanıyorlardı.

Aslında Ergenekon operasyonları da aynı mantıkla yapılmıştı. AKP-Erdoğan ve Gülencilerin devleti tamamen ele geçirebilmesi için ordu ve bürokrasi içindeki ‘ulusalcı’ların tasfiye edilmesi gerekiyordu. Bu temelde hükümete karşı darbe girişimi iddiası ile operasyonlar yapılmıştı.

Sonrası biliniyor: 2013’ten sonra 11 yıl boyunca ülkeyi birlikte yöneten AKP-Erdoğan ve Gülenciler arasında devlete kimin hakim olacağı konusundaki rekabet açık bir çatışmaya dönüştü. AKP-Erdoğan, Gülencilere karşı yargı, ordu ve polis başta olmak üzere geniş çaplı bir tasfiye operasyonu yürüttü-ki, zaten Gülencilerin başını çektiği15 Temmuz darbe girişimi de bu operasyonlara karşı örgütlendi. İşte bu çatışma sürecinde daha önce kendisine “Ergenekon’un savcısı” diyen Erdoğan, Gülencilere karşı ‘ulusalcılar’ın desteğini almak için “orduya kumpas” kurulduğu”nu söylemiş ve sonra Ergenekon davaları düşmüştü. 

Nihayetinde Kürt siyasetçilere karşı KCK operasyonlarının yapıldığı günden bugüne devletin tepesindeki ittifaklar değişti ama Kürtlere yönelik tasfiye politikası değişmedi. Dolayısıyla içeride ve dışarıda (Rojava, Şengal) Kürtlere karşı baskı ve savaş politikasının başkanlık-tek adam rejiminin en önemli dayanaklarından biri olarak kullanıldığı bir dönemde sonuçlanan KCK davasından Kürt siyasetçilere yüzlerce yıllık hapis cezası kararının çıkması şaşırtıcı olmadı. Çünkü en başından bu davalar hukuki gerekçelerle değil, siyasi nedenlerle açılmış davalardı. Dahası zaten bugün de 15 Temmuz’dan sonra darbecilerle-FETÖ’yle mücadele adı altında başlatılan operasyonlarda başta HDP Eş Başkanları olmak üzere on bine yakın Kürt siyasetçi tutuklanmış durumda. 

Uzun lafın kısası Kürde, bu ülkenin barış, demokrasi isteyen siyasetçilerine, aydın-akademisyenlerine, emekçilerine gelince darbeciler-FETÖ de bir, bugünkü iktidar da. Değişen bir şey yok. Ama şurası da kesindir ki; Kürt siyasetçilere verilen bu cezalar, aslında Kürtlerin demokrasi, barış ve eşitlik taleplerine verilmiştir. Ve elbette bu durum referandumu Kürt halkı için, iktidarın politikalarıyla hesaplaşmak bakımından daha da önemli hale getirmiştir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa