30 Mart 2017 00:51

Türkiye’nin hapishaneye dönüştürülmesi

Türkiye’nin hapishaneye dönüştürülmesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye,  henüz otokrasiyi öngören anayasa değişikliği gerçekleşmiş olmasa bile, haklar ve özgürlükler bakımından büyük bir hapishaneye dönüşmüş durumda.

Fiili durum bu.

Hakların ve özgürlüklerin en önemli güvencesi olması gereken ve onun da en etkili mekanizması olması gereken yargı, hakların ve özgürlüklerin güvencesi değil, siyasi karar vericilerin isteği doğrultusunda çalışan bir mekanizma haline gelmiş durumda. AİHM Silver ve diğerleri/İBirleşik krallık kararında(1983), hukukun üstünlüğü ilkesi için, yaklaşık olarak,  “bireyin hak ve özgürlüklerine kamu otoritelerinin müdahalesinin etkili hukuksal denetimi anlamına gelmektedir “ şeklinde bir tarifte bulunmuştu. Türkiye’de yargı, bırakın böyle bir fonksiyon icrasını, ihlallerin birinci dereceden sorumlularından biri haline geldi.İhlallerin sistematik hale gelmesinde payı büyük.

Şu anda Türkiye’de ne yargı var ve ne de hukuk…  

Fakat yine de hukuksal yollara başvurmakta, o alanda mücadeleyi sürdürmekte ve bunda ısrarda yarar var. Yapılıyor da…

İç Hapishane, bildiğimiz hapishanedir. Adalet Bakanlığına bağlı. Nüfusu 200 binleri aştı. Tarihinin en fazla sayıda düşünce suçlusu(!?)na “ev sahipliği” yapıyor. İçerideki gazeteci sayısı en az 158…

Başka bir olgu da var şu sıralarda: Şakran cezaevinde beşi kadın 33 kişi 43 gündür açlık grevinde. Edirne’de 16 mahpus 33 gündür, Van’da 8 mahpus 22 gündür ve Sincan cezaevinde 7 kadın 35 gündür açlık grevinde.

Menemen’de 23 gündür ve Hilvan’da 13 gündür açlık grevi var.

Bir de dış hapishane var: Bildiğimiz caddeler, sokaklar, evinizde, işyerinizdeki “büyük gözaltı” uygulaması. Her an yürütme gücü (idare) mülkünüze el koyabilir, sizi işten atabilir. Akademisyenmişsiniz, yargıçmışsınız, öğretmen,memur, hangi kamu görevinde olursanız olun, hiçbir güvenceye sahip değilsiniz. Anayasal haklarınız askıda sayılıyor. Anayasa Mahkemesi de diğer yargı kurumları da hukukun üstünlüğü ilkesine mesafesini koymuş durumda.

Bunun Türkiye’de geçerli bir ilke olmadığını kanıtlamakla meşguller.

İhraç edilen akademisyenlerin pasaportları da iptal ediliyordu KHK’ler ile, biliyorsunuz.

Sadece o kadar da değil, eşlerinin pasaportları da iptal. Diyelim ki, yeşil pasaportları vardı ve ihraç nedeniyle iptal edildi; yeni pasaport başvurusu da yapamıyorlar. Eşlerine de normal pasaport da  vermiyorlar. Kollektif cezalandırmaya geri döndük.

Ortaçağ hukukuna…

Türkiye’nin hapishaneye dönüşmesi ile şunu kastediyoruz: Hapishane özgürlüklerin kelepçelendiği mekanlar. Fiziksel olarak sizi bir kapalı alana kapatıyorlar. Özgürlük fizikseldir zaten. Bunu bildikleri için de kapatarak cezalandırma sistemine geçti, 300-350 yıl önce egemenler. Hücre dediğimiz şey de bunun bir çeşididir. Sizin özgürlük alanınız fiziksel olarak ne kadar daraltılırsa egemenler için o kadar iyidir.

Kapatma mekanlarında (hapishanelerde, cezaevlerinde) en önemli mücadele de hareket alanlarının genişliği mücadelesidir.

Şimdilerde mobeselerle, apartmanda, köyde, şehirde her yerde gözaltındasınız. Sokaktan bu kadar rahatsız olması sistemin bundandır. Sokak hakimiyeti özgürlük alanının genişliğini ya da darlığını gösterir.

Nuriye Gülmen ile başlayan Semih Özakça’nın katılımı ile güçlenen ve giderek Türkiye’nin çeşitli kentlerinde, İstanbul, İzmir, Aydın, Malatya örneklerinde olduğu gibi yaygınlaşan bir demokratik ve barışçıl direniş hareketi var. Türkiye’nin hapishaneye dönüşmesine çok güçlü itirazlar bunlar: İşimi geri istiyorum!

Şimdilerde Nuriye Gülmen- Semih Özakça’nın Ankara  Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önündeki direnişleri 141. günlerinde.

Bu değerli genç insanlar 21 gündür de açlık grevindeler.

Sonuç olarak, hayatlarının, hayatımızın hapishaneye dönüştürülmesine itiraz ediyorlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...