28 Mart 2017 00:36

Her gün acilen yeni yalan ve ‘mağduriyet’ lazım!

Her gün acilen yeni yalan ve ‘mağduriyet’ lazım!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Erdoğan-AKP yönetimi, bütün devlet-hükümet ve yerel yönetimlerin olanaklarını pervasız bir biçimde kullanmasına, “Hayır” diyenleri susturmak için ellerindeki tüm resmi ve gayri resmi baskı mekanizmalarını kullanmasına karşın, AKP’ye yakın anketçilerin topladığı veriler dahi “evet”in önde olmadığını gösteriyor. Onlar için daha da kötüsü “evet”in ibresi yukarıya doğru da değil. Tersine kamuoyu araştırmaları, “kararsızlar”ın çoğunun karar verdiklerinde ”hayır”dan yana oy kullanacaklarını ve katılım arttıkça “Hayır”ın da artacağına işaret ediyor. 

Bu da Cumhurbaşkanından başlayarak “evet”in sözcü ve savunucularını, ellerdeki son silaha, bütün güçleriyle ve daha çok sarılmaya zorluyor:  Yalan ve “mağduriyet” silahına!

MAYALARINDA DA YALAN VARDI!
Yalan, burjuva siyasetinde olmazsa olmazdır. Ne var ki yalanı yığınların duygu ve düşüncelerini istismar etmek için sistemleştiren, yığınları vurmak için kullanan, gerçekle savaşta etkili bir silaha dönüştüren de “nazizm” olmuştur. Hitler’in propaganda Bakanı Göbels de yalanı sistemleştirme faaliyetinin sembolü olmuştur. Yalanın, siyasette rastgele ya da siyasetin bir ihtiyacının karşılanmasından da öte; sistematik, rakiplerini karalamayı da içeren bir saldırı silahına dönüştürülmüş haline siyasi literatürde “kara propaganda” diyoruz. 

AKP ve öncülü partiler, bu çağda Ortaçağ değerleriyle insanlara verecek bir şey olmayınca, dini menkıbelerle aktüel politikayı birbirine bağlamak için yalanı yapıştırıcı zamk olarak kullanmışlar, tarikatları ve camiyi de kullanarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. AKP bu geleneği; eline devlet olanaklarını da geçiren bir “uzmanlık” alanı olarak geliştirmiş, kara propagandayı en sistematik kullanan parti olmuştur.

Bunun son örneklerini bu hafta sonunda gördük: Nitekim Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, yalanı, Fetullah Gülen’in 2010’dan itibaren yargıyı ele geçirmesinden CHP’yi sorumlu ilan etmeye kadar götürmüştür.

Bozdağ; “Biz 2010 anayasa değişikliğinde yargının kimsenin eline geçmemesini sağlayacak bir mekanizma kurduk. Ama bu kurduğumuz mekanizmayı o zaman CHP AYM’ye götürdü, iptal ettirdi. FETÖ’nün Türk yargısının içerisinde güç sahibi, yetki sahibi olmasını sağlayan adımın faili ve müsebbibi CHP’dir” diyor.

Oysa Gülenciler yargıyı ele geçirirken Bozdağ, Gülen’e ‘çete’ diyen muhalefet vekillerine; “Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir, bilge bir insandır. Bu ülkenin milli ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Herşey devletin denetimi gözetimi altında açık...” diyerek Gülen’i cansiperane koruyordu.

BAKAN ŞİMŞEK’E GÖRE ‘OHAL YOK’, ‘OHAL VAR ALGISI VAR!’ 
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek de son günlerde yalan  trenine atladı. Ona göre, “Türkiye’de OHAL yok”muş! 

Katıldığı Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde gündeme ilişkin sorulara şöyle yanıt veriyor Bakan Şimşek: “Dışarıdan sanki olağanüstü bir hâl varmış, sanki Türkiye her gün çok ciddi sorunlar yaşıyormuş gibi bir algı oluşmuş durumda!”

Sanki;

* Onlarca TV kanalı ve radyo, günlük gazete, yayınevi, siyaset ve kültür dergisinin kapatılması, 154 gazetecinin cezaevinde, yüzlercesinin mahkemelerde yargılanıyor olması,

* Parlamentodaki üçüncü büyük partinin iki eş başkanı ve 13 milletvekilinin tutuklanması, HDP’nin parlamentodaki faaliyetlerinin engellenmesi için girişimler yapılması, binlerce HDP yöneticisinin tutuklanması, yüze yakın belediye eş başkanının tutuklanması ve yerlerine kayyımlar atanması, 

* OHAL koşullarında muhalefetin sindirilmesi için kullanılması, 

* Ülkenin OHAL koşulluları altında referanduma götürülmesi,

* OHAL Yasası’na dayanılarak yüz binden fazla kamu emekçisinin atılması, üniversiteden binlerce akademisyenin, on binlerce eğitimcinin Milli Eğitim’den ihraç edilmesi, kamuda iş güvenliğinin fiilen kaldırılmış olması,

* Basının zapturapt altına alınması ve ülkenin fiilen “tek adam rejimi”ne sürüklenmesi için tek sesli hale getirilmesi,

* ”Hayır” diyenlere yönelik gün be gün artan baskılar gayet “normal hal”miş gibi, Bakan Şimşek, “Türkiye’de  olağanüstü bir hal varmış gibi gösteriliyor” diyor. 

Yoksa bütün bunlar başka bir ülkede oluyor da biz mi yanlış algılıyoruz?

YALANLA ‘MAĞDURİYET’ EL ELE!
AKP ve öncülü partilerin “yalan”ın yanında, ondan ayırmadıkları silahlardan birisi de “mağduriyet” istismarı olmuştur.

AKP, 15 yıllık iktidarından sonra bile bugün referanduma giderken “mağduriyet”ten yakınıyor. 

Bugünkü “mağduriyet” masallarının bir boyutunda AB ülkeleri ile girilen “Nazi”, “faşist”, “Haçlı-Hilal” polemiğiyle sürdürülen kampanya var. Nitekim önceki gün, kavgalı ülkeler kervanına İsviçre de katıldı.

Sanki İsviçre’de PKK yanlıları ilk kez miting yapıyormuş, ilk kez kendi taleplerini ifade ettikleri pankartlar taşıyorlarmış gibi İsviçre’ye karşı da “seferberlik hali” ilan edildi!

İçerde ise koca Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, basit bir stand kavgası olduğu anlaşılan kavgayı, “Türbanlı bacımızın türbanını çıkartmak için saldırdılar” iddiasıyla provokatif bir mağduriyet kavgasına dönüştürmek isteyecek kadar düştü! 

Oysa bu ülkede referandum sürecinin başından beri;

* “Hayır” diyenlerin standına pek çok kez polis ve sivil güruhlar tarafından saldırılar yapılmışken, 

* Ülke çapında HDP’ye yönelik “Hayır operasyonları”, her gün sürdürülen baskılar, her hafta yüzlerce kişinin gözaltına alınması İçişleri Bakanlığı’nın rutin bülteni olmuşken, (yukarı da sözü edilen diğer saldırılarla birlikte ele almak gerekir) 

* CHP’nin verdiği rakamlara göre 150’den fazla CHP’li “Hayır” dedikleri için gözaltına alınmışken,

* MHP’li “hayır” diyen muhaliflere salon verilmemiş, bu çevrelerin “hayır” toplantıları Bahçeli’ye bağlı milisler tarafından basılmış ve bütün bunlar bir rutine dönüşmüşken; koca Dışişleri Bakanı ve öteki bakanlar bütün bu yaşananları bir mağduriyet olarak görmemiştir! 

ACİLEN YENİ YALANLAR VE ‘MAĞDURİYETLER’E İHTİYAÇ VAR!
Ancak devir “Naziler”in, ‘Göbelsler’in devri olmadığı için (o zaman iletişim imkanları bugünkü kadar yaygın değildi) öyle birkaç yalanla ya da birkaç “mağduriyet”le seçim kazanılamamakta, referandum kurtarılamamaktadır. 

Bunun için de AKP propagandacıları ve onun önde gelen sözcüleri her gün yeni yalanlar icat edip, yeni mağduriyetler uydurmak zorunda! Üstelik de referandum süreci kısa olduğu için bunları “acilen” yapmak durumundalar. Öyle olunca da yine yalanın inandırıcılığını artırmak için AKP propagandası, daha büyük yalanlar uydurmak (Göbelsci propaganda kuramın gereği bu) zorunda.

Sonuç olarak yalan ve “mağduriyet” cephesinin işi zordur. Bugünden sonra daha da zorlaşacaktır. Yeter ki “Hayır” diyenler, gerçekleri anlatmakta gayretlerini ve yeteneklerini son sınırına kadar kullanmayı başarsınlar! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...