17 Mart 2017 01:00

Halklar ve iktidarlar

Halklar ve iktidarlar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Her halk kendi iktidarları ile, gericileriyle, ırkçılarıyla, faşistleri ile mücadele etmeyi kendi görevi olarak kabul etmeli mi, etmemeli mi? Her halk asıl düşman içimizde, tepemizde demeli mi, dememeli mi? Bugün yaşanmakta olan ve karşılıklı olarak kışkırtılan gerilimlere böyle yaklaşılmadığı koşullarda halkları düşmanlaştırmayı, onları kendi gerici, faşist politikalarının yedeği yapmayı hedefleyen hükümetlere, partilere geniş bir alan açılmış olacaktır.

Söylediklerimizi şöyle somutlayabiliriz: Ülkeyi yöneten “fiili başkan” ve adamları Almanya’yı, Hollanda’yı, Avusturya’yı ve diğer bazı ülkeleri Nazilikle, ırkçılıkla suçlayıp mahkum ediyorlar. Bugün bu ülkelerin, iktidarın oralarda yürütmek istediği evetçi referandum kampanyalarına bazı engeller, yasaklamalar, kısıtlamalar getirmesi bu suçlamaların peş peşe ortaya atılmasına neden oluyor. Bu yasaklama ve kısıtlamaların kat kat daha fazlasının ülke içinde hayırcılara bu iktidar tarafından uygulanması işin başka bir yönüdür ve onlar dışarıya savurdukları faşist, Nazi nitelemelerini içeride yaptıklarıyla fazlasıyla hak etmektedirler  ama yazının asıl konusu bu değildir.

Söz konusu ülkelerde ve diğer bazı ülkelerde ırkçı, faşist partilerin yükselişte olduğu bilinmektedir. Bu ülkelerin işçi ve emekçilerinin uyanmış kesimleri, halkın ilerici ve demokratik geleneklere sahip çıkan kesimleri bu kötü gidişata karşı mücadele etmekte ve tüm halkı bu gerici gidişin önünü kesmek için mücadeleye çağırmaktadır. Ancak bu mücadelenin başarılı olması durumunda ırkçı, faşist tırmanışın önü kesilebilir ve bu mücadeleyi oraların halklarından başka kimse yürütemez. Onların Le Penlere, Wilderslere vb. karşı mücadelelerle dolu bir tarihleri vardır. Hollanda seçimlerinden ilk gelen sonuçlar da bunu kanıtlayacak niteliktedir.

Ülke içinde yapılmak istenen ise anayasa değişikliği ile tek adam diktatörlüğünün kapılarının ardına kadar açılmasıdır. OHAL koşullarında bir referanduma gidiliyor ve hayır propagandası yapanlar üzerinde yoğun bir baskı uygulanıyor. Bu baskılar referandum koşullarında da başlamış değil, haziran seçimlerinden bu yana tırmanarak yükseliyor. Ülkenin sömürüye, baskı ve teröre karşı mücadele eden, demokratik hak ve özgürlükler için, barış için mücadele eden kesimleri bu mücadelelerini giderek daha yaygın ve dirençli bir hale getirmeye çalışıyorlar.

Ülkedeki faşistleşmeye, komşu ülke ve halklarla düşmanlaşmaya karşı tepkiler giderek büyüyor ve güçleniyor. Bu tehlikelere karşı mücadele etmek öncelikle bu ülkede yaşayan Türklerin ve Kürtlerin görevidir. Avrupalı ve Türk gericilerinin kendi halklarını kendi peşlerine takmayı, birbirine düşmanlaştırmayı amaçlayan provokasyonlar ve kışkırtmalarla dolu politikalarını boşa çıkarmanın tek yolu da budur. Halklar, işçi ve emekçiler diğer ülkelerin ilerici, demokratik kesimleriyle elbette dayanışacaklar, birbirlerine destek olacaklardır. Ama asıl düşmanlarının kendi gericileri, kendi iktidarları, kendi faşistleri olduğunu, bunlara karşı mücadelenin de kendileri tarafından yürütülmesi gerektiğini bilmelidirler.

Yaşanan güncel krizde “fiili başkanlık iktidarının” halk tarafından desteklenmesi gereken tek bir yönü bile bulunmamaktadır. Ülkenin geleceği ve halkın kaderi düşmanlıklarla, provokasyonlarla, savaşlarla beslenen bu iktidarın bir an önce sonlandırılmasıdır. Türkiye halkı kendi gericilerinin peşine takılmamayı öğrenmek durumundadır. Eğer “ulusal gurur” nedeniyle bunu yapacaklar varsa, onlara söylenecek söz şudur: Eğer ulusal gurura sahip çıkacaksanız ülkeyi paspasa çeviren bu iktidara karşı mücadele edin! Hainlikle suçlanmaktan mı korkuyorsunuz? Bakın tarihe, böylesi durumlarda hainlikle suçlanmayan tek bir ilerici muhalefet partisi ve aklı başında tek kişi var mı?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...