17 Mart 2017 01:00

Sistemin gücü

Sistemin gücü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçtiğimiz hafta Şampiyonlar Ligi’nde futbol tarihinin en unutulmaz karşılaşmalarından birisine tanık olduk. Barcelona adeta tam bir mucize gerçekleştirdi ve ilk maçta 4-0 yenildiği Paris Saint-Germain’i Camp Nou’da 6-1’lik skorla devirerek adını çeyrek finale yazdırmayı başardı.

Maçı izlemeyenler, skora bakarak Barcelona’nın olağanüstü bir oyun sergilediğini sanabilirler ama aslında hiç de öyle olmadı. Barcelonalı oyuncularda müthiş bir motivasyon, arzu ve coşku vardı ama bunun dışında ne oyun, ne de tek tek oyuncular anlamında sıra dışı ve özel bir performans söz konusuydu. İstatistikler de böyle farklı bir galibiyetin izini taşımıyordu. Öyle ki maçı izlemeyen kişilerden, sadece istatistiklere bakarak maçın sonucu hakkında tahmin yürütmeleri istense, Barcelona’nın sahadan 6-1’lik galibiyetle ayrıldığını söyleyen hiç kimse çıkmazdı herhalde...   

Bu karşılaşma, ezberlenmiş/özümsenmiş bir sistemin gücünü göstermesi bakımından önemliydi. Barcelona’da hiçbir oyuncu sıra dışı ya da dikkat çekici özellikte bir performans sergilemedi. Hatta tam tersine kendilerinden çok şey beklenen Messi, Neymar, Iniesta, Suarez gibi oyuncuların belki de en çok top kaybı yaptıkları karşılaşmalardan biriydi. Bütün bunları göz önüne aldığımızda PSG’yi bir sistemin saf dışı bıraktığını söylemek yanlış olmaz... 

Aslında top kayıpları, topa sahip olma üzerine kurulu sistemin sekteye uğraması anlamına geliyor. Nitekim Barcelona kritik top kayıpları sonucunda iki kez rakibine eksik ve dengesiz yakalandı ki bunlar maçın en net gol pozisyonlarını doğurdu. Kaleciyle karşı karşıya kalmalarına karşın birisinde Cavani, diğerinde ise Di Maria topu filelerle buluşturmayı başaramayınca PSG kendi sonunu hazırlamış oldu...

Barcelona’nınki, topa sahip olma anlayışı üzerine kurulu, top rakipteyken amansız bir presle en kısa zamanda topu kazanmaya çalışan, top kendilerindeyken ise sabırlı ve seri paslaşmalarla rakip savunmanın hemen önünde genellikle verkaçlar ve ara paslarıyla gedik arayan, rakibini neredeyse kendi ceza sahası içine kadar geriletip sürekli yeni konum almaya ve hata yapmaya zorlayarak yoran bir sistem. Adeta dev bir pres makinesi gibi rakibini sıkıştırıp kendi kalesinin önüne kadar ittirerek geriletiyor ve orada savunma yapmaya mecbur bırakıyor. Oyunun büyük bölümü de o bölgede, Barcelona’nın sürekli gol pozisyonu arayışıyla geçiyor. Topu kaybetmeme ve garantili oynama adına kolay kolay şut atmıyorlar ve neredeyse hiç orta yapmıyorlar. Sadece verkaçlara ve ara paslara odaklandıkları için hücum çeşitliliği zengin sayılmaz ancak dar alanda çok etkili olabilen çabuk ve yetenekli oyuncular sayesinde hiç umulmadık anlarda dahi gol pozisyonu üretebiliyorlar. 

Tabii yine sistemin bir getirisi olarak rakip ceza sahası civarına yığdıkları oyunda çok sayıda serbest vuruş da kazanıyorlar. Usta ayaklar için bunlar da gol fırsatı anlamına geliyor elbette... 

PSG karşısında da maçın başlama düdüğüyle birlikte sağlı sollu atak girişimleriyle rakiplerini o denli bunalttılar ve gerilettiler ki, doğru dürüst gol pozisyonu bile olmadan goller gelmeye başladı. Golleri Barcelona atmıyor, PSG yiyor gibiydi. Zaten atılan 6 golün hiçbirisinin hazırlanış anlamında bir çekiciliği yoktu. İkisi penaltıdan, birisi serbest vuruştan, birisi de yine serbest vuruşun tamamlanmasıyla atılan goldü. Bir golü de PSG’li oyuncu zor bir pozisyonda olmamasına karşın kendi kalesine attı. Bu arada son 3 golün 88, 90 ve 94. dakikalarda atıldığını da belirtelim. Son 6 dakikada 3 gol... Gerçekten de her şeyiyle mucize nitelemesini hak eden çok özel bir karşılaşmaydı...

Öyle oturaklı ve güçlü bir sistem ki, pek çok aksaklığa ve öne çıkan hiçbir oyuncu performansı bulunmamasına karşın mucize yaratabiliyor.

Yine de, karşılaşmanın kaderini önemli oranda PSG’nin belirlediğini söylemek gerek. Fransa temsilcisinin savunmayı çok geride (neredeyse kendi ceza alanı içinde) kurması ve oyunu bir türlü o bölgenin ötesine taşı(ya)maması en büyük yetersizliğiydi. Üstüne, yakaladıkları elverişli gol pozisyonlarından da yararlanamayınca mucizeye giden yol açıldı...

O gece, PSG taraftarlarından daha fazla kahrolanlar da vardı. Onlar da, maçın gidişatında tur atlama umudu göremedikleri için 80. dakikadan itibaren Camp Nou tribünlerini terk eden ve bu çok çok özel geceye yerinde tanıklık etme fırsatını tepen Barcelonalı taraftarlardı... 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...