15 Mart 2017 01:00

El Bab ile getto arasında

El Bab ile getto arasında

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Hollanda Krizi”nden çok kısa bir süre önce üç önemli gelişme oldu. Birincisi; Türkiye’ye “Güneydoğuda son yürütülen askeri operasyonlar sırasında yaşanan insan hakları ihlallerinin soruşturulması” çağrısında bulunan BM İnsan Hakları Örgütünün raporunun yayımlanması. İkincisi; Avrupa Konseyinin danışma organlarından Venedik Komisyonunun anayasa değişikliği “Otoriter bir başkanlık sistemine dönüşme riski taşıyor” denilen raporunun yayımlanması. Üçüncüsü ise Avrupa Birliği’nin, üyelik müzakereleri kapsamında Türkiye’ye önceden vermeyi taahhüt ettiği yardımların kesileceğinin duyurulması. Nitekim Hollanda krizi sürerken 167 milyon küsuru ödenen 4 milyar 450 milyon liranın kalan kısmının ödemesinin durdurulduğu açıklandı.

Bu gelişmeler, Avrupa’da propaganda yapmak isteyen AKP’li bakanlara izin verilmemesinin günübirlik ortaya çıkan birer gelişme olmadığını gösteriyor. AKP Hükümetinin Hollanda’da kriz imkanlarını sonuna kadar kullanmaktan imtina etmemesini o an ortaya çıkmış bir duruma karşı gösterilen aşırı bir refleks olarak değerlendirmek de saflık olur. Gerilim zaten birikmişti. 

Türkiye’de yaşanan hak ihlalleri göz önünde cereyan ederken bunca zamandır bunlar yokmuş gibi davranan BM ve AB organlarının Türkiye Hükümetinin siyasetini sorgulamaya başlamalarının zamanlaması önemli. Yasaklamalar, sadece “tek adam rejimi”ni dikte eden Anayasa değişikliği sayesinde Türkiye ile devlet ilişkilerinin zora gireceği düşüncesinden kaynaklanmıyor. Demokrasi adına yapıldığı iddia edilen işgal ve askeri operasyonları sineye çeken ülkeler topluluğunun, Avrupa’yı etkilemediği sürece Türkiye halkının gerçekten demokratik bir ortamda yaşaması ile ilgilendiklerini sanmak da naiflik olur. 

Ancak Türkiye’deki siyasi durum şimdilerde Avrupa’yı yakından ilgilendiriyor. AKP Hükümeti saati saatine uymayan taktik değişimlerle, bir emperyalistten diğerinin gölgesine koşarak yarmaya çalıştığı Suriye yollarında ABD, Rusya, Suriye rejim ordusu, SDG ve birtakım silahlı çeteler tarafından hareket edemeyecek kadar kuşatılmış durumda. El Bab operasyonunu içeride bir başarı hikayesi olarak yansıtılmaya çalışsa da Hükümetin bu sıkışmışlık halinden kolay çıkamayacağı görülüyor. Rusya’ya meyyal egemen siyasi kütlenin ne bu ülkeden ne de başta ABD olmak üzere Batı’dan garantili bir teveccühle karşılandığı söylenemez. Dolayısıyla sonuçları Türkiye’yi her alanda sıkıştıran eksen kaymaları/oynamaları “Batı”  ile ilişkilerini de bir çıkmaza sokuyor. Türkiye için şimdi her yer neredeyse el Bab sıkışıklığında!

“Batı”nın Türkiye siyasetini terbiye etmeye yönelik yasaklamalarının böyle bir bağlamla ilişkisi var. Ancak elbette tek neden bu değil. Avrupa’daki Türkiyeliler arasında özel bir faaliyet yürüten AKP’nin Batı karşıtı bir söylem ve dinci ajitasyonla beslediği; Diyanete bağlı memurların ajanlık faaliyetinin kanıtladığı gibi kurumlaşmalar içine girdiği bir sır değil. Bu durum Türkiyeli göçmenlerin yaşadığı ülkelerde ciddi bir entegrasyon sorununa yol açmış bulunuyor. Avrupa ülkelerinde birer küçük Türkiyeler yaratma çabası Hükümete yönelik tepkilerin birikmesini tetikledi.

Neoliberal yıkımın ağır sonuçlarını yaşayan Avrupalı emekçilere, hedef saptırıp göçmenleri hedef gösteren yeni faşist partilerin giderek hakim ideoloji haline getirdiği ırkçılık ve milliyetçiliğin Avrupa’da merkez partileri de zorladığını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bir yandan neofaşist yükseliş diğer yandan göçmen huzursuzluğunun kışkırtılması, AB ülkelerinde adım adım bir yönetim krizine ilerlerken Türk Hükümeti, oynadığı bu çatlaklar arasına kendini bir kez daha sıkıştırdı. Hollandalı devlet yöneticilerine “faşistsiniz” diye seslenenler bir şeyi hesap etmediler. Bu ülkelerin faşizmle ilgili deneyimlerinin tarihi çok eski ve Türkiye’de olan biten de bir sır değil. Avrupa’daki göçmen gettolarını AKP gettolarına çevirmek pek kolay olmayacaktı! 

Refleksleri gayet iyi bilinen, fırsat ve lütfu kullanma ustası, üstelik ayaküstü binbir yalan söyleyebilen bir siyasi ekibin referanduma doğru, bulunduğu sıkışmışlık halinden çıkmak için kitlesini mobilize edeceği tahmin edilebilir bir durum. Ne var ki Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu teyakkuz hali ve AKP’li Türkiye’ye yönelik birikmiş tepkisi, itidale el vermedi. Bu ülkelerin Türkiye karşısındaki “deniz bitti” resti, şöyle esaslı bir düşman arayan AKP Hükümeti için bir fırsat oldu. Ve banko! 

Onlara “Faşistsiniz” diye bağıran Türk yetkililerin, yavuz hırsızın ev sahibini kovma taktiği Avrupa devletlerini elbette gerecek. Ama zaten AKP Hükümeti için sorun olan Avrupa ülkelerinde non grata olmak değildir; önemli olan Türk seçmene giden mesajdır: “Bize onlar değil siz lazımsınız!” Gettoları Türkiye’ye Türkiye’yi gettoya çevirelim. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...