10 Mart 2017 01:00

‘Evet’ yalandan ve gerilimden besleniyor

‘Evet’ yalandan ve gerilimden besleniyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP Hükümeti ve AKP-MHP koalisyonu, “evet” için halkı ikna edecek yeterli gerekçeler bulamama sıkıntısı içinde. 

Bir yandan Cumhurbaşkanı öte yandan Başbakan “evet” mitingleri düzenliyorlar. Yazılı ve görsel medyanın yüzde 90-95’i onların emrinde yatıp kalkıyor. Her gün saatlerce  bu mitingleri naklen yayınlamakla yetinilmiyor; Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, MHP Genel Başkanı Bahçeli “esnese” bile canlı yayına bağlanıyorlar. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın “evet” mitingleri, “halkla buluşma”, “tesis açılışı”, “temel atma” gibi gerekçeler arkasında devletin bütün imkanları seferber ediliyor.

“Hayır” diyenler ise, bir yandan polis baskısı, OHAL yasakları  ve “sivil” milislerin saldırılarıyla engellenmeye çalışılıyor.

Ama bütün bu imkanlara karşın “evet” cenahı, halkı ikna edemiyor. Çünkü gerekçeleri, “hayır”ın güçlü gerçekleri karşısında bu büyük propaganda mekanizması tarafından bile örtülemeyecek kadar zayıf.

EVET CEPHESİ YALANA SARILIYOR!

“Tek adam”a hangi yetkilerin tanındığı, Meclisin ve yargının nasıl “tek adam”a bağlandığının tartışılmasını istemeyen AKP-MHP koalisyonu, bugüne kadar da hep; yapılan anayasa değişikliğinin; “güçlü, istikrarlı bir Türkiye” için yapıldığı, bu sistemle “terörü bitireceği” ülkeye “barış ve huzur” geleceği gibi “soyut yalanlar”la siyasi ortamı “kapatmış”tı. Ancak bu soyut iddiaların yeterince ikna edici olmadığını görmüş olmalılar ki, AKP-MHP koalisyonu, son günlerde ise Kılıçdaroğlu’nun “gaf”ını propagandasının merkezine yerleştirdi.

Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin söylemiyle, “dil sürçmesi” olarak, “Yeni sistemde Başbakanla Cumhurbaşkanı arasında sorun çıkabileceğini” söylemesi üstünden Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanları, AKP sözcüleri günlerdir; “Kılıçdaroğlu’nun 18 maddeyi bilmediği” yalanı etrafında fırtınalar koparıyorlar. 

Böyle bir “gafı” “evetçi propagandanın” espri konusu yapması anlaşılırdır. Ama, Cumhurbaşkanının, Başbakanın kendilerine özel hazırlanan televizyon programlarında bile kendilerine haklılıklarının başlıca dayanağı yapmaları, “hemen her “evetçi”nin ilk ele aldıkları konunun “Kılıçdaroğlu’nun anayasa değişikliğinin ne getirdiğini bilmediği” üstünden kendilerini “haklı” gösterme gayretinin;
1- Halkın zekasıyla alay etmek anlamına geldiğini,
2- “Evetçilerin” kendi haklılıklarını savunmak için inandırıcı hiçbir ciddi dayanaklarının kalmadığı, bunun da kendilerini zavallı durumuna düşürecek bir boyuta geldiğini gösteriyor. Gerçekler karşısında yalandan başka sarılacak bir dalı kalmayan “evetçiler”, artık soyut yaşananlarla yetinmeyip, ‘kör gözüm parmağı’na konularda bile halkın gözünün içine baka baka yalan söylemektedirler. Burada güvenceleri ise, medyayı ele geçirmiş olmaları ve “hayır”ın sesinin çıkmaması için gürültü çıkaracaklarını ummalarıdır. 

YALANCILARIN ÖTEKİ DAYANAĞI GERİLİM SİYASETİ

AKP kurmaylarının 7 Haziran seçiminden çıkardığı ilk ders; “barış ortamının” kendilerine yaramadığı biçimindeydi! Ve o günden beri de AKP, başlıca siyasi konuları gerilim ortamında sonuç almayı alışkanlık edindiler. “Evet”in getireceği düzenin ülkeye barış birlik-bütünlük, huzur-refah” getireceğine halkı ikna edemeyen “evetçi” propaganda, yalana sarılırken, gerçeğin üstünü örtmek için de siyasi ortamı gererek, böylece asıl konuların tartışılması yerine kendi istedikleri gündemi dayatmaktadırlar.

Halkın “evet”e karşı direncini kırmak için Erdoğan-AKP yönetimi;  
- Önce “Kardak kayalıkları”na “sefer” düzenleyip, uydurma bir kriz yarattı. Sonra Almanya ile “teknik kimi sorunlar” üstünden çıkan anlaşmazlıkları bahane ederek, çatışmayı “Almanya, AB bize düşman, bunlar ‘hayır’a destek vermek için bizim orada toplantılar yapmamızı engelliyorlar, Almanya’da Nazizm yaşamaya devam ettiği”ne kadar götürdüler. Önceki gün de iki ülkenin dışişleri bakanları, “normale” dönüşün işaretlerini veren bir yere geldiler. Ki, bu AKP Hükümetinin yeni gerilim konuları bulması gerektiği anlamına geliyor. 
- İçeride ise; “hayır” diyenleri “terör örgütleriyle aynı safta” gösterme gayretlerine, “hayır diyenlerin 15 Temmuz darbecileriyle ayın safta” olduğu iddiaları eklendi. Yine “hayır” diyenlerin faaliyetlerinin OHAL ve Emniyetin uygulamalarıyla engellenmesine, “evet koalisyonunun küçük ortağı MHP’nin “hayır” diyen muhaliflerinin toplantılarını yaptığı salonların elektriklerinin kesilmesi, toplantı için verilen salonların sahiplerine baskı yapılarak son anda vazgeçmelerinin sağlanması gibi vakalar da eklendi. Son günlerde ise bu toplantılar, Bahçeli’nin milisleri tarafından basılmaya başlandı. 

YALANIN VE GERİLİMİN DOZUNU ARTIRACAKLAR

Şimdi Almanya ile bir uzlaşma sağlanırken, Hollanda ile benzer bir kriz kapıdadır. Dahası Suriye’deki gelişmeler içinde Davutoğlu’nun bıraktığı “duvara çarpma” noktasına gelen Suriye politikasının da üstünü örtmek  ve “evet”e hizmet amaçlı, PYD-YPG üstünden “ucu açık” bir kriz çıkarmak için de şartlar hazırlanmaya başlanmıştır.

Ancak tıpkı “yalan” gibi, “gerilim politikaları”nı devreye sokmanın da eskisi gibi prim yapıp yapmayacağı çok tartışmalıdır. Almanya ile yaşanan krizin ters tepeceğini gösteren alametlerin çoğalması, gerilim politikalarının eskisi gibi prim yapmadığını gösteriyor.

Suriye’de ‘Fırat Kalkanı’nın yarattığı rant, dış politikada olduğu gibi iç politikada tükenmiştir. “Suriye’de ne işimiz var?” sorusunun yeniden büyümesi gündemdedir. Rakka ve Musul etrafındaki muhtemel gelişmeler bu soruyu daha da büyütecek görünmektedir.

Ne var ki, “evetçi”lerin elinde vatandaşı ikna edecekleri yeni hiç bir malzeme yoktur. Bu yüzden de onların bundan böyle daha çok yalana ve gerilimi artırmaya yönelik girişimler yapmaya yöneleceklerini söylemek yanlış olmaz.

Ama “evetçi”lerin unuttukları bir şey var: Ortaya çıkmak için zamanı gelmiş gerçeğin, yalancıların kimyasını bozacak kadar inatçı olduğudur!

Bugün “evet” cephesi bu sendromu yaşamaktadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...