26 Şubat 2017 01:00

Karaoğlan’dan Tarkan’a Kartal Tibet

Karaoğlan’dan Tarkan’a Kartal Tibet

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir dönem sinemamızın sevilen romantik jönlerindendir Kartal Tibet. Fakat biz onu Karaoğlan ve en çok Tarkan tiplemesiyle anımsarız. Kartal Tibet de tiyatrodan sinemaya geçtiğinde önce Karaoğlan ardından da Tarkan olarak çıkar izleyicinin karşısına. Bu filmler seri olarak çekilir, iş yapar. Kartal Tibet sinema oyunculuğundaki on yılını kapsayan dönemde tarihi, kostüme filmlerin, çizgi-roman tiplemelerinin yanı sıra romantik jön olarak da beyazperdede kendine yer edinir. Melodramların, avantür ve komedi filmlerin aranan jönüdür. 120 civarında filmde oynar. İlk filmi 1965 yılında oynadığı Karaoğlan serisinden Altay’dan Gelen Yiğit’tir. 1975 yılından sonra oyuncu olarak büyük rollerde görmemeye başlarız Kartal Tibet’i. Sinema filmlerinde ve televizyon dizilerinde yönetmenlik yapıyordur o yıllardan bu yana. 

Ankara’da doğmuş Kartal Tibet. Annesi ve babası öğretmendir. Baba aynı zamanda da avukattır. Kartal Tibet’in oyunculuğu Konservatuar öncesine, çocukluk yıllarına dayanıyor. 1945 yılında Ankara Koleji’nde ilkokula başlar. 1949’da da Ankara Radyosu Çocuk Kulübü’ne girer, radyo temsillerinde yer alır. Bir yıl sonra Devlet Tiyatrosu’nun Çocuk Tiyatrosu’nda oynamaya başlar. 1955 yılında da konservatuara girip tiyatro eğitimi alır. Kimler yoktur ki o dönem konservatuarda eğitim gören. 

Daha önceleri de sinemadan teklifler gelirmiş Kartal Tibet’e. Fakat öğrenciliğini, okulunu bitirmeden kabul etmek istememiş. Kendi deyimiyle o sıralar “burnu biraz havalardadır” ve Türk sinemasını küçümsüyordur. Fakat Suat Yalaz’ın çizgi-roman kahramanı olan Karaoğlan teklifi cazip gelir. “Teklif benim için güzeldi. Klasik eğitim aldığım için kılıç kullanmak benim yatkın olduğum bir şeydi, bir ata binmesini öğrendim. Gerisi zaten oyunculuk, onu da tahsil etmiştim. Onu sinemaya taşıdım. Tiyatro salonundaki seyircilerin kalitesi yüksekti ama sayıları çok azdı. Yaptığım işi daha çok kitleye duyurma şansım vardı sinemada. Eksiğiyle sevabıyla, bugün için yeri daha iyi görülen ve kabul edilen Türk sinemasına geçtim böylece. Bir akademisyen olduğum için ben de başlangıçta Türk sinemasını eksik ve küçük görüyordum. Bunun için özür dilerim. İlk filmim çok iyi iş yaptı ve hemen 15 filmlik kontratla apar topar Yeşilçam’a evi de taşıdık.” 

1965 yılında İstanbul’a yerleşir Kartal Tibet. İlk filmi iyi iş yapmıştır ve beş yıl boyunca Karaoğlan serisi çeker. Ardından Tarkan serileri başlar, beş yıl da onlar sürer. Bu tarihi kostüme filmler sürerken aynı zamanda romantik jön olarak da dönemin sevilen ve aranan oyuncularındandır. 10-12 kostüme filmin dışında romantik jöndür, avantür filmlerin, komedilerin, dram ağırlıklı hikâyelerin de oyuncusudur. Öğrencilik yıllarında da, tiyatro oyunculuğuna ilk başladığı dönemde de Türk sinemasını küçümsediğini ve bunun için özür dilediğini söylemişti Kartal Tibet. Türk sinemasının eksiklerinin yanı sıra insanlarda da bir önyargı olduğunu, filmleri izlemeden küçümsediklerini söylüyorum. 

“Katılıyorum ve benim tezim de o” diyor. “O devirde de önyargılı bakıyorlardı. Amerikan sineması bir kere teknik olarak dünyadaki bütün sinemaların fersah fersah üstündedir. Onun otuz gömlek altında başlar herhalde Fransız ve İtalyan sineması, benim ölçülerime göre. Bunlar ‘bence’ laflar. Oyun bakımından, sinema dili bakımından çok geride. Türk sinemasının burada yeri yoktu. Türk sineması çok eski, çok iptidai, teknik imkânları çok eksik, hikâyeler çok basit fakat çok duru, çok samimi. Zaten film başlayınca bunu itiraf ederek başlıyor. O devirlerde bir Türkan Şoray’ı, bir Ayhan Işık’ı, diğerlerini eleştirirlerdi ve ben hep şu soruyu sorardım, ‘Türkan hanımın filmine gittiniz mi?’ ‘Yok, hayır gitmedim.’ Gitmeden, filmleri izlemeden önyargılı olan kişiler vardı. Benim çevrem de çok dolu bunlarla. Ben onlarla alay ederdim. Türk sinemasında örneğin Atıf Yılmaz diye bir yönetmen var, filmlerini seyrettin mi ki konuşabiliyorsun. Bir bak bakalım. Yok, ama işte yerli film Nayırlar, N’evetler falan... Yok Fatih zamanındaki filmde telgraf direkleri görüldü, figüranın kolunda kılıç oynarken saat vardı diye dört tane aptalca ki Amerikan filmlerinin yüzlerce kez yaptığı hatayı yaptık diye... Zahmet edip sinemaya gitmiyorlardı. Konuşanlar haksızdı. O konuşanların çoğu şimdi o güzellikleri keşfetmeye başladılar. Büyük bir hataydı. Madem bir devri paylaşıyoruz, bir şeyler oluyor, senede 5 tane Türk filmine git be kardeşim. Eleştirmek için bile olsa git. Türkan hanımı eleştirebilmek için ya da Atıf Yılmaz’ı... Cüneyt’i, Yılmaz Güney’i, Kartal’ı, Hülya Koçyiğit’i, Fatma Girik’i tanı. Gazetede yazılanlarla, kulaktan dolma bilgilerle kınama. Bugün beğeniyorsun çünkü. Gidip o filmleri seyretselerdi, o paraları verselerdi belki biz de o paralarla tekniğimizi geliştirir, platolarımızı, stüdyolarımızı açar daha iyi işler yaparak bu işi ilerletmiş olurduk. O hali bile güzeldi, şimdi seyrediyorlar. ‘Hiç seyretmezdim şimdi beğenerek seyrediyorum’ diyor herkes. O zaman aynaya bak, kendine kız. Çünkü sen hatalıydın. Biz evet iptidaiyiz ama çok güzel şeyler de yapılmış, cici güzel şeyler. Türkiye’de her şey o kadar yapılıyordu zaten. Hangi konuda Türk sinemasından daha ileri bir dal var, gösterin bana lütfen.”

Kartal Tibet oyunculuğa ara verdikten sonra da kameranın arkasına geçip yönetmen olmaya karar vermiş. “Bütün büyük ustaların, yönetmenlerin asistanı gibiydim. Laflarımız birbirini tutuyordu. Kendi oynadığım filmlerin bazı sahnelerini de çektirmişlerdi bana Ertem Eğilmez, Mehmet Aslan ve Metin Erksan gibi ustalar. Bir suskunluk devresinden sonra Hababam Sınıfı’nda Ertem Eğilmez’in asistanlığıyla başlayıp ardından da hemen aynı sene Tosun Paşa filmiyle yönetmenliğe başladım. 55 tane de film yönettim.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...