24 Şubat 2017 01:00

Kendi hayatını belirleme hakkı, başörtüsü ve 33 din dersi

Kendi hayatını belirleme hakkı, başörtüsü ve 33 din dersi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başörtüsü tartışması, kılık kıyafet tartışması hem felsefi hem hukuki anlamda, hak ve özgürlükler anlamında, kişi hukuku ile kamu hukuku arasında, kendi kendini belirleme ile çocukları, kadınları, bir başkasının yaşamını belirleme arasında, kendi başınalığı ile öteki arasındaki ilişki anlamında pek çok çetrefil ve zorlu sorun içeriyor.

IŞİD (DEAŞ) meselesi de orduda, okulda, mahkeme salonunda başörtüsü meselelesi de iç içe geçiyor.

Kişi ile öteki iç içe geçiyor. Erkekler kadınların yaşamına, çocukların yaşamına müdahil oluyor, dinler, töre ve gelenekler, dahası yasalar hepimizin birden yaşamına müdahil oluyor.

Yasasızlık mümkün mü, bu daha da çetrefil bir sorunu oluşturuyor, bir başkası olmaksızın yaşam mümkün mü, bu pek imkan dahilinde bulunmuyor.

Diğeri ile olan ilişkimiz ise estetik ve etik sorunları birlikte getiriyor.

“Kendi Kaderini (Yaşamını) Belirleme Özgürlüğü” ile “33 Din Dersi” Arasındaki, “Dinin Kadının Yaşamını Belirlemesi” Arasındaki Yaman Çelişki

Eurenews’de haberleri izliyorum. Suriye’den görüntüler veriliyor. IŞİD’den alınan köy kasabalarda kadınlar çarşaflarını çıkarıp çiğniyorlar. Sigaralarını çıkarıp yakıyorlar, çoluk çoçuk halay çekiyor, “mutluluk” resimleri, “özgürlük” resimleri gösteriliyor.

Kimden özerkleştiler, nasıl özgürleştiler, tabii ki IŞİD’den (DEAŞ’tan) kurtuldular, Hanbeli İslamcılığından kurtuldular, özgürleştiler.

Yarın İran’da da, Suudi Arabistan’da da bu tür görüntüler oluşursa, AKP ve bütün dünya çok mutlu olacaktır herhalde.

İstediğim dine inanırım, istediğim dili konuşurum, istediğim kılık kıyafeti giyerim, istediğim şeyi yer içerim,  istediğim tarzda yaşarım… tüm bu örnekler aynı tartışmanın farklı boyutlarını oluşturuyor.

Türkiye’nin aynı günkü (22 Şubat) gündemini ise Savunma Bakanı Işık’ın açıklamaları, Ordu’da da başörtüsünün serbest bırakılması oluşturuyor.

Türkiye’nin gündemi “müfredat reformu”, tüm dersler, 180’den fazla ders, “değerler eğitimi” altında “milli”, “manevi” yani dini normlara bağlanıyor, 9’u zorunlu 33 din dersi yetmezmiş gibi, imam hatip okulları (medreseler) yetmezmiş gibi tüm okul dersleri dincileştiriliyor.

Aynı günlerde Milli Eğitim Bakanı Yılmaz, AİHM kararlarına rağmen, zorunlu din derslerinin sürdürüleceğini ifade diyor.

Milli Eğitim Bakanı, Din-Diyanet-Töre-Gelenek-Hükümet-Devlet kişilerin kendi yaşam tarzını kendilerinin belirlemesine müsaade etmiyor.

1-Kendi Kaderini Tayin Hak ve Özgürlüğü
2-Başkasının Hayatını Belirleme Yasağı
3-Yetkiliye Düşen Tarafsızlık

Kendi kaderini ve yaşam tarzını tayin hakkı ve özgürlüğü, bu mücadelelerin en büyüğü din ve töreye karşı, otoritelere karşı, dinin kadını, çoluk çocuğu zorlamalarına karşı verildi.

Renk ırkçılığını en azından kağıt üzerinde aştık ancak biyolojik temelli en ağır ve yaygın ırkçılık olan “cinsiyetçiliği” (kadın erkek ayrımcılığını) bir türlü aşamadık, hâlâ ciddi etkilerini yaşıyoruz, en önemli köklerini de din-töre-geleneklerden alıyor.

Kadının kendi bedenini, “kendini belirleme hakkını”en çok da dinler, fıkıh, mecelle, medrese yok sayıyor. Yahudilikten İslam’a, Hinduizme, Budizme hemen bütün dinler kadını ve çocukları erkeklere bağlı sayıyor, ikincil konumda sayıyor.

Okullarda çocuklara zorunlu din dersi, dinin emirleri ve yaşam biçimleri zorunlu olarak öğretiliyor, bunlara uymaları isteniyor. 

Başörtüsü: Olaya (Ötanaziye-İntihara) Uygun, İlkeye (Zorlamaya-Katlima) Aykırı

Burada çok zor bir konu bulunuyor. Örneğin başörtüsünün “negatif” bir sınırlama olduğunu varsayarsak bile reşit birinin kendisini dini veya başka gerekçelerle örtmesi veya sınırlamasına saygı duyulmayacak mı, bu durum onun kendi yaşamını belirleme hakkı içinde sayılmayacak mı?

Başörtüsünden öte REŞİT biri ÖTANAZİ yapabilir veya İNTİHAR edebilir, ÖLÜM ORUCUNA yatabilir,  kişinin kendi yaşam tarzını, hatta yaşayıp yaşamayacağını belirleme hakkı ve özgürlüğü olup olmadığı üzerinde düşünülebilir.

Buradaki sorun, bunun birileri (din, töre, koca-erkek, aile, okul, aşiret reisi, devlet vb.) tarafından istenip istenemeyeceği sorunudur. Yani din, erkek, aşiret veya devlet birilerine “ÖL” diyemez, “İNTİHARI-ÖTANAZİYİ” teşvik edemez, bunun adı CİNAYET veya KATLİAM olur. 

Din veya devlet birilerine “ŞÖYLE GİYİN” veya “CİHATA KATIL” diyemez.

Dinler, Yasalar Bir Başkasının Hayatın Belirlemekten Vazgeçsin, Kişi Nasıl Yaşarsa Yaşasın,  Zorunlu Din Dersleri, Zorunlu Askerlik Kaldırılsın, Diyanet Kaldırılsın.

Buradan Savunma Bakanına, Hükümete, Cumhurbaşkanlığına sesleniyorum. LBGTT evlenme hak ve özgürlülerini tanıyacak mısınız? Zorunlu askerliği kaldıracak mısınız, “sivil hizmet hakkını”, herkesin istediği gibi şort veya şalvar giyme hak ve özgürlüğünü tanıyacak mısınız? Zorunlu din derslerini kaldıracak mısınız? Diyaneti kaldıracak mısınız?

Üniformaları kaldıracak mısınız?

Çoluk çocuğa, okula eğitime, herkesin kendi yaşam tarzını, kendi kaderini kendisinin belirleme hakkına ve özgürlüğüne saygı gösterecek misiniz? 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...