19 Şubat 2017 00:53

'Ne değişecek ki?' diye sorma, değişeni gör!

'Ne değişecek ki?' diye sorma, değişeni gör!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Referandum sath-ı mailindeyiz artık ve ‘olağanüstü hal’le yönetiliyoruz. Derme çatma demokratik standartlar açısından bile kabul edilemez olan bu çelişki, iktidar açısından özel bir anlam taşıyor aslında. OHAL’de ısrar, tam da vaat edilenin resmidir. Süreklileştirilmiş bir korku iklimiyle temellendirilen ‘fiili durum’un, anayasal bir norm halinde geleceğimizi tanzim etmesine rıza göstermemiz istenmektedir. 

İçselleştirilmiş korku ve olağanüstü yönetime razı olmak! Denklemin özeti budur. İktidarın referanduma ‘OHAL’le gitmesi eşyanın tabiatına uygundur yani. Korkutmak, en başat ‘evet’ argümanı ve geleceği planlama ve yönetim enstrümanıdır çünkü. 

Yeni de değil bu. 7 Haziran’da kaybedilmiş bir seçim sonrası şekillenen, 1 Kasım’da semeresini veren, 15 Temmuz’u fırsata çevirerek yaratılan fiili durumla zincirlerinden kopan bir süreç... Şimdi bu korku iklimli fiili durumu anayasallaştıralım diye önümüze koyuyorlar. 

“Referandumla ne değişecek ki, hayır da çıksa bu fiili durum devam edecek nasılsa...”  kaygısından hareketle, ilgisizlik bağlamlı eğilimlerle karşılaşabiliyoruz. Yaşadığımız bunca ağır şeylerden sonra anlaşılır ama asla kabul edilemez yaklaşımlardır. Öncelikle referandumda neyin değişeceğini sonrasında göreceğiz elbette ama hiç değilse şimdiden değişen şeyleri görmezden gelmeyelim. 

Şunu not etmekte yarar var: “Ne değişecek ki?” diyenlerin ağırlıklı bölümünü, sandık ya da seçimle köklü dönüşümlerin mümkün olmayacağına dair bir ‘bilinç’le konuşanlar oluşturmuyor. Yani, “bir şey değişmez” diyenlerin çoğunluğu, “memleket ancak devrimle değişir” demek dışında devrimci müktesebatı olmayanlar değil. Asıl önemli olan, 7 Haziran’dan bu yana bahsettiğimiz sürecin yarattığı yenilmişlik ruh halinin sirayet ettiği, etkilediği kesimlerdir. Umutsuzluk, geleceğe dair belirsizlik ve değiştirme motivasyonundaki büyük irtifa kaybı... 

Gezi’den 7 Haziran’a, siyasal tarihimize önemli çentikler atmış muazzam kitlesel dinamik, sonraki süreçte adım adım geriletilmiş, sokaklardan uzaklaştırılmış, motivasyonu kırılmıştı. Nitekim, başta bu dinamiğin entelektüel tabakasında “bu memlekette yaşanmaz artık” duygusunun giderek fiili bir eğilime dönüştüğüne tanık olduk. Kimseyi suçlamak için söylemiyoruz, basit bir gözlemle saptanabilecek bir gerçek bu. 

İşte tam da böyle bir döneme denk geldi referandum gündemi. Zaten sindirilmiş, bezdirilmişken muhalif dinamikler, son noktayı da koymanın tam zamanı diye düşündüler herhalde. 

Ama içine sokulduğumuz korku ve olağanüstü karanlık tünelin ucunda görünen ışık, bir başka motivasyon ve umut kaynağı oluverdi bir anda. Siyasal süreçlerin matematiksel olmadığının güzel bir örneği oldu bu. Umutsuz yakaladık, tam zamanı diyenler, dayattıkları umutsuzlukların içinden biriken bir başka enerjinin ve umut ışığının kendisini ifade edebileceği bir ‘olanak’ sundular. 

‘Hayır’, böyle bir olanak ve olasılıktır. 

“Ne olacak bu memleketin hali?” sorularına ilk elden verilen “bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” mealli belirsizlik yanıtları ve onu tamamlayan “bu ülkede yaşanmaz artık” türünden ‘yol haritaları’ pek duyulmaz oldu şimdilerde. Bir ‘hayır’ ışığı göründü çünkü ve o ışığa yürünmeye başlandı. 

Derdimize ne kadar çare olur, ayrı konu, ama önce yürüyecek yolun, yürütecek umut ve motivasyonun olması bile küçümsenmemeli. 

16 Nisan’da ‘Hayır’la neler değişebileceğini tartışacağız daha ama şimdiden değişeni görelim önce. 

Değiştirebileceğimize dair tazelenen umut az şey mi? 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...