15 Şubat 2017 00:50

Söyleneni 'Sağa sola çekme' Numan bey!

Söyleneni 'Sağa sola çekme' Numan bey!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı bir taraftan, Başbakan öte yandan; imamı, kaymakamı, bürokratı, yandaş basını, biat etmiş basını, yolunu şaşırmış “ünlü”sü her yandan “evet” diye diye haykırmasına karşın, vatandaşın bu gürültücü “evet” korosunu pek umursamadığı anlaşılıyor.

Bu konuda rakamlara dökülmüş sağlıklı veriler yok ama Cumhurbaşkanı başta olmak üzere “evet”in sözcülerinin telaşı, “hayır” diyenlere yönelik akıl almaz suçlamalar yöneltmeleri “evetçiler”in hiç de rahat olmadıklarını gösteriyor. Nitekim Bahreyn’e giderken bu konudaki soruya Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şu anda sağlıklı bir anket döneminde olunmadığını ancak bazı anketlerin de geldiğini, asıl anketlerin kendisine akışının araziye çıkışla birlikte daha da yoğunlaşacağını” söyledikten sonra, “Şu anda halkın henüz Cumhurbaşkanlığı sistemini tam olarak anlama konumuna geldiğine ihtimal vermediğini” de ekleyerek, kendileri için durumun parlak olmadığını ifade etmiş oldu.

‘HAYIR’ DİYENLERİ ‘TERÖR YANDAŞI’ VE ‘FETÖ’CÜ İLAN ETTİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım ve yandaş basının, “hayır” diyenlere “normal” , “Ne yapalım onlar da hayır diyen vatandaşlarımız” demek yerine; “vatan haini”, “teröristlerin yanında”, “15 Temmuz darbesinin yanında” gibi suçlamalar yapmalarının nedeni, vatandaşın kendilerini “anlamamakta” ısrar etmesidir. 

Özellikle Cumhurbaşkanı bu konuda öfkeli bir söylem kullanıyor. Nitekim Bahreyn’e giderken yaptığı açıklamada; daha önce “Terörün yanındalar dediği “hayır” diyenleri, bu sefer de “15 Temmuz darbesinin yanında” olmakla suçladı. Ve bunu yaparken sözlerini “sağa sola çekenleri” de azarladı. 

Cumhurbaşkanı daha önce de; “Şimdi bölücü terör örgütü ne diyor? ‘Hayır’ diyor. Bizim değerler silsilemiz içerisinde şunu unutmayın, kişi sevdikleriyle beraber haşrolunacaktır. Dolayısıyla şu anda Kandil’de olanlarla beraber hareket edenler, onların uzantılarıyla beraber hareket edenler ne diyor? Hepsi birden ‘Hayır’ diyor. Çünkü bir tarafta bu ülkeyi bölmeye, parçalamaya çalışan bir terör örgütü var. Bölücü terör örgütünün beraber hareket edenleri var...Öyleyse benim milletim, o Kandil’dekilerle beraber hareket etmeyecektir. Onlara da (15 Temmuz darbecilerine) 16 Nisan’da ben inanıyorum ki ‘Evet’ demek suretiyle gereken cevabı verecektir. Çünkü 16 Nisan aynı zamanda 15 Temmuz’un bir cevabı olacaktır. 15 Temmuz’a önemli bir çıkış olacaktır. ‘Hayır’ diyenlerin konumu aslında 15 Temmuz’un bir yerde de yanında yer almaktır. Bunu kimse sağa, sola çekmesin” diyor.

Uzun alıntıdan da açıkça anlaşıldığı gibi Cumhurbaşkanı “hayır” diyenleri, terör örgütlerinin ve 15 Temmuz darbecilerinin yanında olmakla suçluyor.(*)  

KURTULMUŞ’UN CUMHURBAŞKANINI ‘DÜZELTME’ GAYRETİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kimse sağa sola çekmesin” demesine karşın Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Kurtulmuş, Cumhurbaşkanının lafını “sağa sola çekmeye” devam etti.

Cumhurbaşkanının yukarıdaki sözlerine karşın Kurtulmuş yaptığı açıklamada; “Ortada çok açık bir gerçek var. Günlerdir PKK’nın üst düzey yöneticileri ‘hayır’a yönelik çalışmalar yapıyor. FETÖ’nün hayır kampanyasına destek veren bir çalışma ve gayreti var. FETÖ ve PKK bağlantıları hayır’a destek veriyor demek başka bir şey. Bütün hayır diyenler terörist algısı oluşturmak başka bir şey... Lafı yanlış anlamaya gerek yoktur. Herkes lafı doğru algılasın!”

Yukarıdaki söylenenler dikkate alındığında lafı kimin yanlış anladığı, kimin sağa sola çekmeye çalıştığını siz okurlarımızın anlayışına sunuyoruz. Çünkü her şey bir yorumu gerektirmeyecek kadar açık.

SANIĞIN İDAMINA DELİLLERİN BİLAHARE DEĞERLENDİRİLMESİNE!

Türkiye'’nin üniversiteleri en karanlık günlerini yaşıyor.

Yüzlerce öğretim üyesi bir KHK ile üniversiteden ihraç ediliyor. Bu durum protesto eden öğretim üyeleri ve öğrencilere polis; köpeklerle, copla, gazla, suyla saldırıyor.

Hocaların cübbelerinin polisin postalları altında çiğnenmesinin görüntüleri yürekleri burkuyor.

Darbe dönemlerinde bile üniversite, akademisyenler ve eğitimciler böyle bir zulüm görmedi!

Ama öte yandan öğretim üyelerinin sendikası Eğitim Sen, öğrenciler ve akademisyenler de üniversiteye yönelik, laik demokratik eğitimin temsilcilerine yönelen saldırılara karşı tepki gösteriyor; bu tepkilerin mayalanarak büyüyeceğini söylemek yanlış olmaz.
YÖK ise rezaleti sırtlamayı göze alamayıp, “suçu” rektörlere attı. “Bizim bir rolümüz yok. Rektörler üniversitede komisyonlar kurdular, listeleri hazırladılar” diyerek, rektörlerin öğretim üyeleri hakkında fişleyen muhbirler olduğunu, üniversitede bir engizisyon düzeni kurulduğunu ilan etmiş oldu.

Hükümet ve AKP cenahı ise, önceki kamudan ihraçlarda olduğu gibi, “Eğer bir haksızlık varsa, itiraz komisyonları var, onlara başvursunlar. Komisyon inceler bir haksızlık varsa giderilir!” diyerek, sanki demokratik bir mekanizma varmış gibi konuşuyorlar. 
Ama bu, “Bir haksızlık varsa giderilir” klişesi bütün diktatörlük rejimlerinin klişe savunmasıdır. Yani önce sen cezalandır sonra cezalandırılan suçsuzluğunu ispat etmek için çalışsın!

Bu yargılama yöntemi engizisyon yöntemiydi. Ve az çok hukuktan söz edilen bir ülkede böyle bir hak arama yöntemi olamaz, olmamalı. Doğru olan önce suçlayanın kanıtların ortaya koyması, suçlananın kendisini savunması ve suçlama için yeterli kanıt varsa, cezalandırılmasıdır! 

Bu, önce cezalandırıp sonra delilleri incelemek, İstiklal Mahkemelerinin yöntemiydi.

Bu mahkemelerin, kararlarının “Sanığın idamına, delillerin bilahare değerlendirilmesine” biçiminde verdikleri hükümlerin alameti farikası sayılıyordu. 

Şimdi Erdoğan-AKP Hükümeti, İstiklal Mahkemelerinin yargılama yöntemini 80-90 yıl sonra yeniden keşfetmiş olup; akademisyeni, eğitimciyi, sağlıkçıyı...kamu görevlisini, önce ihraç ediyor, sonra da diyor ki; “Bir haksızlık varsa dilekçe ver, eğer bir haksızlık varsa düzeltilir” diyor.

Dün Başbakan, son kararname ile haksızlığa uğrayan kişilerin görevlerine iade edildiğini söyleyerek, sanki haksızlığa uğrayanların görevlerine döndürüldüğünü savundu. Ama, bu kararname ile dört bin küsur kişi kamudan ihraç edilirken, sadece iki kişinin geriye döndürülmüş olduğunu görmezden gelerek! 

NE KADAR DA BENZİYORLAR

Elbette ki, yaşı müsait olanlar (Ve politikayla yakından ilgilenenler de) yine bir anayasa tartışması çerçevesinde, “hayır” diyenlerin “vatan haini” ilan edildiğini anımsayacaklardır. Çünkü 1982 Anayasası’nın referanduma sunulduğu süreçte Kenan Evren “hayır” diyenleri, “vatan haini” “bölücü”, “anarşist” ve benzeri dönemin klişe suçlamalarıyla karalayarak kampanyayı başlatmıştı.

Cumhuriyet gazetesi, önceki günkü nüshasında, 30 Ağustos 1982 günkü sayısının birinci sayfasını da basarak Evren’in 29 Ağustos 1982 günü Afyon’daki konuşmasında söylediklerini anımsattı.

Kenan Evren, Afyon’da; “Dış güçlerle iş birliği yapanlar, anayasaya ‘hayır’ kampanyası açtı” diyordu.

Aynı konuşmasında Evren, “Batılı anayasalara uymak zorunda değiliz. Batı’dan bunu alalım diyenlere şunu söylüyorum: Türk ailesinin bir geleneği vardır. 18 yaşından sonra Türk, kız çocuğunu sokağa bırakmaz, erkek çocuğunu da bırakmaz ya... Ama onlar 18 yaşına geldikten sonra ister kız olsun, ister erkek olsun, evi terk eder. Başka bir erkekle mi yaşıyor, ne yapıyor ne gibi işler çeviriyor, kimse karışmaz. Onlar öyle yapıyor diye, biz de mi aynı usulü uygulayalım?...” diyerek bugünkü tartışmalarda AKP propagandasının “en kara yanındaki” iddiaları da o günden dillendirmişti!

Doğrusu bunları anımsayınca insan, pes ediyor; ne kadar da çok birbirlerine benziyorlar demekten kendisini alamıyor!

(*) Dün Ankara’da konuşan Başbakan Yıldırım da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iddialarını aynen yineledi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...