15 Şubat 2017 00:45

Eleştirel düşünceyi çıkarınca üniversite kalmaz

Eleştirel düşünceyi çıkarınca üniversite kalmaz

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Karl Marx’ın ünlü sözüdür: “Görünen, gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı.” Yani, “Bilim görünen ile gerçek arasındaki farktan doğuyor” diyor Marx. 

Ama bu fark da, öyle böyle bir fark değil. Eleştirel akıldan yoksunsanız, pratik gerçeklerin teorinin analiz gücüyle açıklanması sizin işiniz olamaz. Aradan yıllar geçer, devletin zirve noktalarına kadar bile gelebilirsiniz ve o durumda bilimin yardımıyla açıklanması gereken gelişmeler için koyabileceğiniz ilk, belki de tek teşhis ‘fıtrat’ olur.

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinde siyaset bilimi dersimize giren Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, siyasal düşüncenin ve felsefenin doğuş serüvenini anlatırken, toplumsal sınıfların çatışmasını anlamadan bu ilişkinin de anlaşılamayacağına vurgu yapmıştı. Sene 1988’di. Gün gibi hatırlarım. ‘Kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan sosyal demokrat bir isim açısından özel bir vurgu’ diye düşündüğümü de hatırlarım.

Anayasa hukuku dersimize giren Prof. Dr. Mümtaz Soysal da, hukuk sistemlerinin görünen ilişkilerinin altında yatan büyük çatışmaları ve o çatışmalarla kurulan dengeleri, toplumsal sınıfları anlamadan, hukuku doğru anlamanın da mümkün olamayacağını çok iyi anlatırdı.

Prof. Dr. Korkut Boratav, iktisadın temelindeki sınıflar dünyasını, iktisadın görünen yanı ile arkasında yatan gerçekler arasındaki ilişkiler silsilesini bütünlüklü bir biçimde anlatırdı. Ve bugün de, öğrencisi olan bilim insanlarının ihracına karşı bir çınar gibi üniversite önünde.

Emin Özdemir okumanın önemini kavramadan, dünyaya geniş bir ufukla bakabilmenin, hele de düzgün yazabilmenin mümkün olamayacağını bize döne döne anlatan isimdir.   

Eser Köker ile Meral Özbek benim öğrencilik dönemimin, öğrencilerine bir arkadaş kadar yakın olan henüz akademik yaşamlarının başında sayılabilecek hocalarımızdı. Zaman içinde bölümlerinde öğrencilerinin hep sevgiyle, saygıyla andıkları, kendilerinden çok şey öğrendikleri profesörler oldular. İkisinin de üzerimizdeki emeği büyüktür.

Üniversite yıllarımın bana kazandırdığı en önemli şeyin ne olduğu sorulsa, aslında tek bir cümlelik yanıt yeter: Eleştirel düşünme özelliği.

OHAL kapsamında çıkarılan 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile üniversiteden 330 akademisyen ihraç edilirken, bunlardan 115’i, Barış için Akademisyenlerin (BAK) barış bildirisine imza atanlardı. BAK üyesi olmayanlar içinde de, eleştirel düşünceye sahip, kendi alanında üniversitede bilimsel üretimi bakımından örnek pek çok isim var.

Bu ihraçlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından YÖK Başkanı olarak atanan ve “Alo Fatih” olarak tanınan Fatih Saraç’ın kardeşi Prof. Dr. Yekta Saraç’ın döneminde gerçekleşti. Siz ister ‘2. Alo Fatih olayı’ deyin, ister dönemin hakim politik ruhu deyin... İkisi de olur.

Bu arada benim öğrencilik dönemimde henüz genç bir araştırma görevlisi olan Abdülrezak Altun, dönem arkadaşım ve bugün aynı fakültede profesör olan bilim insanlarının ihraç edildiği bu sürecin Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı. Ve önceki gün, ihraçlar nedeniyle kendisini protesto eden öğrenciler tarafından istifası istendi.

Evet, bütün bu tarihsellik içinde dönüp bakınca, benim açımdan bu yaşanılanların bir yanı Kafka, bir yanı Camus, bir yanı da Dostoyevski romanı gibi... Zaman içinde edinilen makam ve mevkinin insanın varoluş biçiminde yol açtığı bu derin yabancılaşma karşısında nasıl bir ‘suç ve ceza’ tanımı yapılabilir acaba? 

Bu yabancılaşma ile yalnız bırakılan hocalar ve ihraçlarına verilen onaylar... Sonuçta en büyük suçun ihraç edilen bilim insanlarıyla birlikte, onların öğrencilerine ve tüm topluma karşı işlendiği açık.

Ve çok açık ki, buna dur demezsek, gerektiği gibi direnmezsek sonumuz Marquez’in Kırmızı Pazartesi’si gibi olur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...