10 Şubat 2017 00:57

Bab’dan Rakka’ya bakmak!

Bab’dan Rakka’ya bakmak!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, S. Arabistanlı mevkidaşı Adil El Cubeyr ile yaptığı ortak basın toplantısında “Bundan sonraki hedef tabii ki Rakka operasyonudur. Rakka operasyonunun da başka terör örgütleriyle değil, doğru kişilerle yapılması gerekiyor.” diyerek yeni hedefin Rakka olduğunu açıkladı. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ocak ayı sonunda yaptığı Afrika gezisinin dönüşünde “El Bab’da bundan sonraki süreçte süratle mesafe almak suretiyle oradaki işi bitirmek, daha derinliğine gitmemek lazım. Yapılan çalışma bu istikamettedir” diyerek Suriye’deki son durağın El Bab olacağını söylemişti.

Peki, bu iki açıklama arasındaki çelişki nereden kaynaklanıyor? Bu çelişkinin kaynağı, Erdoğan iktidarının Suriye’de belirleyici konumda olan iki güçten-ABD ve Rusya’dan- farklı beklentiler içinde olmasıdır. Bilindiği gibi Türkiye’nin ‘Fırat Kalkanı Operasyonu’ Rusya’nın ‘olur’u ile başlayabilmiş ve bu operasyonun son aşaması olan El Bab’da Rusya, Türkiye ile ortak operasyonlar yapmıştı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun 2011’den beri Türkiye’nin Suriye’deki partneri olan S. Arabistanlı mevkidaşı ile birlikte yaptığı Rakka açıklaması ise, Türkiye’nin ABD’deki Trump yönetiminden beklentilerini ortaya koyuyor.
CIA’nin yeni başkanı Pompeo, dün Türkiye’ye geldi. İlk yurtdışı gezisini Türkiye’ye yapan Pompeo ile görüşmelerde öne çıkan iki önemli konudan biri Gülen’in iadesi ve diğeri de elbette Suriye’deki gelişmelerdi. Erdoğan iktidarının beklentisi, Rakka operasyonunun YPG’nin en önemli bileşeni olduğu Demokratik Suriye Güçleri (DSG) yerine Türkiye ve desteklediği güçlerle yapılması ve dahası PYD/YPG’nin terör örgütü ilan edilmesi.

Erdoğan iktidarının ABD’nin yeni başkanı Trump’tan böylesine büyük bir beklenti içine girmesi ve dahası Trump yönetimi İslami ülkelere açık tutum alırken bile gıkını çıkaramaması, herhalde en çok Türkiye’nin eksen değiştirip Avrasyacı bir çizgiye yöneldiğini ve hatta Erdoğan’ın ABD’ye karşı “vatan savaşı” verdiğini söyleyen Perinçekgilleri hayal kırıklığına uğratmıştır. İşin ilginci Ankara’da ağırlanan CIA’nin yeni başkanı Pompeo, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Erdoğan iktidarını kutlayan İran Dışişleri Bakanı Zarif’e “İran da Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hükümeti kadar demokratik… Her ikisi de İslamcı totaliter bir diktatörlük” sözleriyle yanıt vermişti.

Yani iktidar, Ankara’da bir darbe destekçisini ağırladı!

Bırakalım ABD’yi, Erdoğan iktidarı bugün Gazze’yi bombalayan İsrail’e bile ses çıkaramamaktadır. Dolayısıyla kimilerinin iddia ettiği gibi ülkedeki iktidarın eksen değiştirmesi-ABD’ye karşı Rusya’nın eksenine girmesi- gibi bir durum bulunmamaktadır. Aksine Türkiye’deki iktidar, Suriye politikası çöktükten sonra-ki bunu Hükümet Sözcüsü Kurtulmuş defalarca itiraf etti- bölgede tamamen saf dışı kalmamak için yeni manevralara girişmek zorunda kaldı. ABD ile ilerleyemediği yerde, Rusya ile işbirliğine yöneldi. Ve bugün Suriye’de işbirliği konusunda yeni ABD yönetimi ile pazarlık yapmaya çalışıyor.

Burada sorulması gereken soru şudur: Türkiye, ABD ve Rusya arasındaki çelişkileri kullanarak ne kadar ilerleyebilir? Başka bir deyişle ABD ve Rusya ile aynı anda dans mümkün mü?

Bölgedeki güçler dengesi, kıvırmakta hiç de fena olmayan Türkiye’deki iktidarın bile işinin öyle kolay olmadığını gösteriyor.
Öncelikle Suriye ordusu, El Bab’ı güneyden kuşatmış durumda. Yani El Bab’ın kapısı Rakka’ya kapalı! Çünkü ne Suriye rejimi, ne de Rusya ve İran, durduk yerde başlarına bela alıp Türkiye ve desteklediği İslamcı grupların ABD ile birlikte operasyonlara katılmak için ellerini kollarını sallayarak Rakka’ya doğru ilerlemelerine izin vermez.

Bununla bağlantılı olarak zaten yeni Suriye anayasası konusunda kendileriyle çatışma halinde olmayan Kürtlerle pazarlık yapan Suriye rejimi ve Rusya’nın ÖSO gruplarının güç kazanacağı bir girişimi desteklemeleri kendi çıkarlarıyla da çelişir. Daha iki gün önce Rusya Dışişleri Bakanlığından yapılan PYD ve PKK’yi “terör örgütü olarak görmedikleri” açıklaması, aslında Rusya’nın Türkiye’ye verdiği vizenin sınırını da gösteriyor. Rusya, Kürt kantonlarının birleşmesinin engellenmesi ve böylece Rojava Kürtlerinin daha sınırlı bir çözüme razı edilmesi için Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonunu destekledi. Ama Rusya, en azından bugünkü güç dengeleri içinde Türkiye’nin daha ötesine geçmesine vize vermez.

ABD’ye gelince, DSG’ye verilen zırhlı araçlar ve ağır silahlar, ABD’nin Suriye’de bu güçlerle işbirliğini sürdürme isteğini ortaya koyuyor. Ötesinde ABD için görünürde bu güçlerle işbirliği dışında Rusya ve Suriye rejimi ile pazarlık yapmasını sağlayabilecek başka bir dayanak da bulunmuyor. Elbette bu durum ABD’nin, NATO’dan müttefiki ve önemli bir bölgesel güç olan Türkiye ile işbirliğini geliştirmek, Türkiye’yi kendi politikalarına daha fazla yedeklemek için çeşitli manevra ve pazarlıklar yapmayacağı anlamına da gelmiyor.

Son olarak Şubat sonunda başlayacak yeni Cenevre sürecinde ABD ve Rusya arasında ortaya çıkacak olası bir uzlaşmanın Türkiye’yi bugün yaptığı manevraları bile yapamaz hale getirmesi kuvvetle muhtemeldir. Yani Kürt karşıtlığına dayalı müdahale politikası ile ilerlemeye çalışan Erdoğan iktidarı, önümüzdeki dönemde pek de hoşuna gitmeyecek gelişmeleri kapıdan (Bab) izlemek zorunda kalırsa şaşırmamak lazım!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...