10 Şubat 2017 00:52

Dip nedir? Faşizmin dibi var mı? Tasfiyesi ve kadrolaşması nasıl?

Dip nedir? Faşizmin dibi var mı? Tasfiyesi ve  kadrolaşması nasıl?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Dibe vurmak” ne demek? Dip gerekiyor mu, dibe vurulabiliyor mu? Bu yaşadıklarımız ne anlama geliyor?

8 Şubat günü “OHAL-KHK’lar Gölgesinde Anayasa Değişiklikleri”  adıyla Adana Akademik Meslek Odaları Birliğinin düzenlendiği bir panel vardı. Konuklardan biri de o geceki KHK ile ihraç edilmiş Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu idi. Üniversitemizden de üç dostumuz, sadece Adana’dan 28 Eğitim Sen üyesi ihraç edildi. Eski Yargıtay başkanlarından Prof. Dr. Sami Selçuk oturum başkanı idi. Israrla diğer konuşmacılara, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Doç. Dr.Yunus Emre ve Prof. Dr.Selin Esen’e “Bunun adı nedir?” diye soruyordu.

Yunus Emre, “Bunun arkasında yatan fikir nedir?” ona bakalım diyor, bu başkanlık da değil, demokrasi hiç değil, o halde güçlü liderlik arayışıdır diyor. 

İbrahim Kaboğlu işi bir adım daha ilerletiyor, “Bu Rusya veya Putin de değildir, orada federatif yapı, alt üst parlamentolar var” diyor. “Bu getirilen “padişahlık” da değildir, o bile belli denge denetim mekanizmalarına sahipti, orada bile “hükümet-sadrazam-divan” vardı, bu getirilen kişiye bağlı, parti hükümetidir, kişi yönetimidir” diyor.

Böyle bir kişi yönetimi tüm kişi ve toplumu eksilterek oluşturuluyor. O halde tasfiye edilenler kadar yerine konanlar da önemli bulunuyor, hatta daha da önemli bulunuyor. “Kişi-parti” yönetimi veya bir diğer adıyla dikta veya faşizm;

Kadının “yüksek erkek kültürünü” kirlettiğini varsayar, cinsçidir, ataerkilcidir.

Felsefeyi “milli kültürü” sorgulayıcı sayar, dogmatiktir.

Özgür basının ortak söylemi bozduğunu varsayar, sansürcüdür.

Sendikalaşmayı yerleşik düzeni bozucu sayar, sendika düşmanıdır.

Parlamenter sistemi işi zorlaştırıcı görür, otoriterdir.

Farklılıkların bütünlüğü zedelediğini varsayar, tekçidir.

Hakim kültürün dışındakilerin ortak kültürü zayıflattığını varsayar, ötekileştiricidir.

Ötekileştirdiklerinin “milli manevi birliğe” tehdit oluşturduğunu varsayar, soykırımcıdır.

Dünya edebiyatı yabancılaştırıcıdır, “milli edebiyatçıdır”.

Dünya sanatı yabancılaştırıcıdır, “milli sanatçıdır”.

Dünya tarihi başkasının tarihidir, “milli tarihçidir”.

Dünya coğrafyası başkasının coğrafyasıdır, “milli coğrafyacıdır”.

Bilimin evrenselci olduğunu varsayar, bilim karşıtıdır.

Yumuşaklığın, empatinin zaaf olduğunu varsayar, katıdır, etnosantrik, dinci mezhepçidir.

Özetle tasfiye edilenler: Kadınlardır, çocuklardır, felsefedir, bilimdir, sanattır, parlamentodur, farklılıklardır, ötekilerdir, sanattır, edebiyattır, tiyatrodur, uygarlık tarihidir, dünya coğrafyasıdır; evrensel değerlerdir, hak ve özgürlüklerdir; bilim kişileri, eleştirel sorgulayan düşünen gençler aydınlardır, gazetecilerdir; dinciliğe, mezhepçiliğe muhalefet edenlerdir, hakkı özgürlüğü savunanlardır.

Tasfiye edilen hayatın kendisidir, toplumdur, kişidir, demokrasidir; yerine konan ise dinciliktir.

Tasfiye de dip yapma da antinomiktir, paradoksaldır, kendisi diğerlerine dip yaptırırken aslında kendine de dip yaptırmaktadır.

AKP ve dincilik tüm Müslümanlara dip yaptırmaktadır.

Hem de mutlak dip mümkün olmadığı halde mutlak dip aranmaktadır.

 “Dip” hayatın tümden yok olduğu “kıyamet günüdür” ki bu mikro düzeyde “kişinin ölümü”, ülke düzeyinde “ülkenin yok oluşu”, dünya düzeyinde “dünyanın yok oluşu”, kozmos düzeyinde “evrenin yok oluşudur” ki böyle bir şey de olmayacaktır.

Ancak böyle bir tespit bir çıkışı da kendiliğinden göstermemektedir.

Somut anlamda dip, mevcut haldir ve mutlak dip asla olmayacaktır. O halde hayat bir hareket ve mücadeledir.

Dip, bulunduğumuz düzey ise bunun altına düşen her hal “dibe vurmadır”; bundan daha iyisine doğru, daha insancıl, daha toplumsal, daha yaşama yönelik olan her bir şey ise dipten çıkmadır, ilerlemedir.

Türkiye ve bizler ha bire dibe zaten vuruyoruz, açığa alınan, ihraç edilen her arkadaşımızla birlikte, Çukurova’da Taylan, Esengül ve Jale ile birlikte bir kez daha dibe vurmuş bulunuyoruz.

AKP’nin getirdiği anayasa değişikliği bu dibe vurmayı daha da perçinleyecektir.

AKP ve Erdoğan’ın dip yapma konusunda bir limiti yok. AKP dibe doğru hızla sürüklenmekte ise de tüm toplumu kendisiyle birlikte sürüklemektedir. Bilimin işi, aklın işi, her şeyden önce kitleyi bu yok edici çekim merkezinden çekip almaktır. Bunlar da daha büyük veya daha güçlü kütle ve çekim merkezleri yaratarak, mücadele ile başarılabilecek şeylerdir.

Eğer her hangi birimiz, hatta her hangi bir yaşam ögesi varsa dip hâlâ gözükmemiş, çıkış için ümit var demektir. Devrimler yakındır.
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...