09 Şubat 2017 01:00

Laik-demokratik eğitim kadrolarına saldırı KHK’sı!

Laik-demokratik eğitim kadrolarına saldırı KHK’sı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Erdoğan-AKP yönetimi, OHAL kapsamında, bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) daha çıkardı. 

Önceki gün akşam saatlerinde, Resmi Gazete’de yayınlanan 686 Sayılı KHK kapsamında 4 bin 464 kişi memuriyetten çıkarıldı.

Bu KHK ile ihraç edilenlerin 2 bin 585’i Milli Eğitim Bakanlığından. Bunların 330‘u ise akademisyen! Üniversiteden çıkarılan öğretim üyelerinin önemli bir bölümünü de “Barış için Akademisyenler” bildirisine imza atan akademisyenler ile KESK’e bağlı Eğitim Sen’in üyesi eğitimciler oluşturuyor.

İhraç edilen akademisyenlerin önemli bir bölümü sadece akademi dünyasında değil kamuoyu tarafından da laik, bilim savunucusu, demokrat, FETÖ ya da genel olarak terörle, terörizmle herhangi bir biçimde ilişkilendirilmeyecek öğretim üyeleridir. Örneğin insan hakları ve anayasa gibi konularda uluslararası planda bir otorite sayılan Prof. Dr. İbrahim Kabaoğlu da ihraç edilenler içinde yer almaktadır. 

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Nur Betül Çelik, Prof. Dr. Mine Gencel Bek, Prof. Dr. Funda Başaran gibi önemli iletişimciler de bu KHK ile üniversiteden çıkarıldılar. Bazı bölümlerde, ders verecek öğretim üyesi bile kalmadığı belirtiliyor.

Eğitim Sen üyeleri için de durum çok farklı değil. Çünkü son KHK ile ihraç edilen eğitimcilerin çoğunun Eğitim Sen üyesi oluğu, dolayısıyla hiçbir biçimde FETÖ ile irtibat kurulamayacak kişiler olduğu da eğitim camiasının bildiği bir gerçek.  

KHK’larla daha önce de kamudan ihraçlar gündeme geldi ve ilerici, demokrat akademisyenlere yönelik saldırılar hep gündemde oldu. Ama bu sefer saldırı dalgası, bölümlerde ders verilemeyecek kadar ileri götürüldü. 

686 Sayılı KHK’nin, üniversitelerde yürütülen dekanların başında olduğu “ya istifa et, ya emeklilik iste ya da KHK’yla attıracağız” biçimindeki sindirme kampanyasıyla bağlantılı olduğu da görülmektedir. Dahası gerek üniversitede gerekse MEB’te laik-demokratik eğitimin kadrolarına karşı sürdürülen sindirme ve tasfiye girişimlerinin süreceğini söylemek sadece malumu ilan etmek olur.

686 Sayılı KHK ile jandarma, polis ve diğer bakanlıklardan çıkarılan kamu emekçilerinin ne kadarı FETÖ’cüdür ne kadarı AKP’nin devletin kurumlarını ele geçirme stratejisinin ihtiyacının kurbanıdır bunu bilmek belki şu anda zor. Ama, KHK’lerin eğitim ve kütür alanında laik-demokrat eğitim birikimini şahsında temsil eden eğitimcileri, öğretim üyelerini hedef aldığı bir gerçektir.

İlerici-demokrat güçler, eğitimci sendikaları ve laik-demokratik eğitim yanlısı her çevre, giderek “ülke sorunu” haline gelen bu sorunun çözümünde;

* Ülkenin OHAL ve KHK’larla yönetilmesine karşı mücadele etmeden, 

* Dini referanslı eğitimle “kindar nesiller” yetiştirmeyi de güvenceye alacak bu Anayasa referandumunda “Hayır”ı örgütlemeden adım atılamayacağını görmek durumundadır.    


Erdoğan-AKP yönetiminin ‘yokluğa’ dayandığının itirafıdır! 

Artık etrafından borç bile alamayacak kadar düşkünleşmiş müflis mirasyedi ne yapar?

Ne yapacak, adı üstünde mirasyedi. Babaannesinden, anneannesinden kalan mücevher, altın, takı... gibi yükte hafif pahada ağır “aile yadigarı”nı, sonraki kuşaklara bırakılması gelenek olan ne varsa onları bir “rehinciye” götürür, karşılığında para ister.

Rehine konulan malların piyasa fiyatı ile rehincinin verdiği arasında rehinci lehine büyük fark vardır. Bunun için rehinci hevesle verir parayı. Çünkü bilir ki, müflis mirasyedilerin rehine koyduklarını geri aldığı pek görülmüş bir şey değildir. Bunu kendi tecrübesiyle de bilir.

Rehinciden nakiti alan müflis mirasyedi de memnundur. Çünkü rehinciden aldığı parayı geri ödeyip “aile yadigarı” değerli eşyaları geri alacağına kendisini inandırmıştır!

Günlerdir, Hükümetin kurduğu “Varlık Fonu” nedir ne değildir, niçin kuruldu tartışmasının tarifinden çıkan da budur!

Hükümet, halkın birikimleriyle kurulan değerli kurumları Varlık Fonu altında bir çatı altında toplayarak, elinde sıcak para bulunan uluslararası kuruluşlara “rehin vermeye” hazır olduğunu ilan etmiştir. 

Yok, “Bu Fon Türkiye’nin ekonomisini güvenceye alacak. Türkiye’nin iktisadi olarak dizlerinin üzerine çökmesini isteyenlere barikat olacak”; yok “büyük projelere nakit sağlayacak, borsa krizleri, döviz kıtlığı gibi riskleri ortadan kaldıracak, küresel finansal saldırılara karşı güvence olacak”mış!..

Yani Varlık Fonu ekonomide yaşanan ya da yaşanabilecek her derde deva!

Bunlar elbette sadece işin bahanesi ya da yapılan işin gerçeğini saklamak için bulunmuş cilalar!

Tabi burada bu iddiaların küçük bir bölümü bile doğruysa, böyle ekonomik mucizeler yaratacak bir fonu AKP iktidarı 15 yıllık iktidarları boyunca neden akıl etmedi diye sormadan edemiyor insan.

Böylece özelleştirme yağmasından bir biçimde kurtulmuş olan kamunun elindeki bu son kurumlar Varlık Fonu’na devredilirken, aynı zamanda her tür Sayıştay ve Meclis denetiminin de dışına çıkarılarak, adeta kurulacak başkanlık sisteminin elinin altında kullanabileceği bir kaynak oluşturulmaktadır ki, iktisatçılar buna “paralel bütçe” de diyorlar.

Varlık Fonu’na şimdilik aktarılanlar; Milli Piyango, BOTAŞ, Çaykur, Ziraat Bankası, Etibank, Emlak Bank, THY, Telekom, PTT, Türksat, Borsa İstanbul’daki kamu payları, Savunma Sanayi’nin 3 milyar lirası... Arkasının da geleceği belirtiliyor. 

İşin bir diğer yanı da bu fona aktarılan kuruluşların hiç birisi, 15 yıllık AKP iktidarı tarafından kurulmamış. Tersine bu önemli kuruluşlar, AKP’nin adeta reddi miras yaptığı dönemlerde kurulmuşlar.

Yani Varlık Fonu’nu kuranlar tam bir mirasyedi gibi davranıyorlar. Ve “Varlık Fonu” adı altında nihayet, satıp savarak, “Deli Dumrul projeleri”yle har vurup harman savurarak, “yokluğa” geldiklerini itiraf etmiş bulunuyorlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...