06 Şubat 2017 01:00

Anayasa özürlülüğünün tarihi

Anayasa özürlülüğünün tarihi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Anadolu coğrafyasının adlarından biri de Küçük Asya’dır. Nice imparatorluk atlarının nalları altında çiğnendi bu coğrafyanın kadim yerli halkları. Batı ve Doğunun med-cezir dalgaları bu coğrafyanın üzerinde gitti ve geldi. Bugün de başka bir evresini yaşamaktayız bu tarihsel dalgaların.

Ama hiçbir dalga 20. yy’daki  kadar,  altüstlük ve kendi coğrafyasından kazınıp silinme, yeniden iskan ve kimliksizleştirme yaşatmadı.

Berlin’de “Haklar temelinde birlik” alt başlığı altında toplanan Küçük Asya Halkları Konferansını izlerken, bir yandan da Türkiye’nin helazoni biçimde tekrarlanan tıkanma, kopuşlarını ve kaçırılan fırsatlarını düşünüyordum.

Hayatımız kendi coğrafyamız ve tarihimiz içinde keşifler ve kazılar yapmakla geçti.

İttihatçı/Kemalist diktatörlük ve onu izleyen sözde demokratik ve otokratik dönemlerde yeniden yükselen sol da, kendi silinen tarihi ile çok geç buluştu. Sadece Marksizmin kendi kaynakları ile değil.

Farklı kuşaklardan sosyalizme gönül bağlayan kuşaklar, Komünist Manifesto ve Kapital’i okuyabilmek için 60’lı yılları beklemek zorunda kaldı.

Nazım Hikmet’in 30’ların kısa süren baharından sonra ilk yayınlanan kitabı 1965’te çıkabildi. O da Ulusal Kurtuluş Savaşı Destanıydı. Sonradan yeniden yasaklama dönemleri yaşandı.

1920’ler Anadolu’sunda sol bir hareketin var olduğunu genç akademisyen Mete Tunçay sayesinde öğrendiğimizde çok heyecanlanmıştık, galiba 1963 ya da 1964 yılında Ankara’da ilk konferansını vermişti Sosyalist Kültür Derneği’nde.

Eski solcu,  Atatürk ve İnönü’nün biyografı Şevket Süreyya, konferanstan sonra, Tunçay’a, “Bu akşam evine gelebilirler” diyecekti ona. Korku cumhuriyeti hala kendini hissettiriyordu.

Türkiye’nin siyasal tarihi hep koparılmış sayfalarla doludur.

Ve tarih hep istenen sayfadan başlatılmış, gerçek tarih belleklerden silinmiştir.

Türkiye solu tarihi de çok uzun bir süre Türk solunun tarihi sayılmıştır. 60’lı yıllardaki kısmi liberalleşme sonucu solun tarihi yazılabilmeye başlanınca, en fazla Sosyalist Hilmi’ye kadar gidilebilmiştir.

Sosyalist hareketlerin bu coğrafyaya da yansıdığını, Osmanlı Meclisinde farklı milliyetlerden sosyalistlerin var olduğunu keşfetmek için de uzun bir süre gerekmiştir.

1915 Haziranı’nda idam edilen Ermeni sosyalistlerini Beyazıt’ta anabilmek için 2010’ları beklemek gerekmiştir.

Şu anda bir oldu bitti ile otokratik bir anayasa Türkiye insanına dayatılmaya çalışılıyor.

1981’in militer anayasasını bile aratacak türden bir tiranlık deklerasyonu.

Türkiye’de anayasal sistem için verilen mücadelelerin tarihi de yine sadece Türk/Müslüman kimliği üzerine inşa edilmiştir.

Geçen yıl coğrafyamızın ilk anayasasının 140. yılıydı. Bu Anayasa ile sultanın ülke yönetimine bir Meclis ve Senato’nun ortak olması sağlanıyordu.

Resmi Anayasa tarihinde, bunun yazımı sadece Abdülhamit tarafından katledilen Mithat Paşa’ya ithaf edilir.

Abdülhamit bir anayasa katilidir. Anayasal sistem ancak bir yıl yaşayabilmiş ve onun baş mimarı Mithat Paşa katledilmiştir. 1895-96’da ise, 1915’te Talat Paşa’nın “tamamladık” diye öğüneceği Ermeni kıyımının baş sorumlusudur.

İslam’ı siyasal olarak kullanma yönteminin babası da Abdülhamit’tir ve kendisi Yeni Türkiye’nin idolüdür.

İlk anayasa farklı milliyetlere ve inançlara, elbette o günün dünyasının çerçevesinde yer vermiştir.

Ve bu anayasanın yazımında rol oynayan önemli kişilerden biri, Ermeni aydınlanmasının önemli isimlerinden Kirkor Dadyan’dır.  Kilise yanında sivil Ermeni toplumunun oluşumunun öncülerindendir. Bu çerçevede Ermeni Anayasası olarak da bilinen Ermeni Nizamnamesinin yazarıydı. Daha sonra da Mithat Paşa ile birlikte ilk  Osmanlı Anayasasının yazımında önemli rol oynayacaktı.

Kirkor Dadyan, Mithat Paşa’nın katledilmesinden sonra ülkeyi terk edecek, 1887 yılında sürgünde ölecekti. Ünlü “Yoldaş Pançuni” kitabının yazarı Yervant Dadyan onun yeğenidir.

Bu arada Osmanlı ülkesine yönelik tiranlığa karşı ilk anayasayı yazan Velestinli Rigas’ı anmadan geçmeyelim. Bugün Yunan resmi tarihi onu sadece Yunan tarihinin bir parçası olarak onurlandırırken, Şeyh Bedrettin gibi, onun yoldaşları arasında Türkler dahil farklı milliyetlerden insanlar olduğunu anımsatalım. Osmanlı coğrafyasına yönelik ilk anayasa metni Fransız devriminden 7 yıl sonra kaleme alınmıştı. Onu Trieste’de tutuklayan Avusturya makamları,  kendisini Osmanlı makamlarına teslim edecekti.

Bu coğrafyada, ortak özgür bir ev inşa etmek için ne yazık ki çok fırsat kaçırıldı.

Bugünkü ne ilki ne de sonuncusu demeyeceğim.

Ortak mücadele ile sonuncusu olsun!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...