04 Şubat 2017 01:00

Özgürlük ve güvenlik karşıt kavramlar değildir

Özgürlük ve güvenlik karşıt kavramlar değildir

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Parlamentodan geçen anayasa değişikliği teklifinin, topluma yansıtılan amacında çok başlılığın kamu hizmetlerini aksattığı ileri sürülmektedir. Hukuk açısından fevkalade yanlış olan bu savunmanın özü halk tarafından anlaşılamamaktadır. Zira çok başlılık olarak ifade edilen kuvvetler ayrımı ve parlamento karşısında cumhurbaşkanlığının tarafsızlığı gereksiz çok başlık değil, demokrasinin temel garantisidir. Zira ancak böyle bir sisteme demokratik cumhuriyet adı verilir. Böyle bir sistemde cumhuru oluşturan halk, belirli süre için seçtiği temsilcilerini de cumhurun başı olan cumhurbaşkanını da bizzat kendisinin kurmuş olduğu uzun erimli devlet yapı ve ilkeleri doğrultusunda tutar ve koyduğu kurallara ve ettiği yemine sadık kalmasını sağlar. O nedenledir ki, çağdaş cumhuriyetlerde salt sandık demokrasisi demokrasinin özü olarak görülemez. 

AKP’nin yaşam sıvısı olarak son döneminde devreye soktuğu anayasa değişikliği ise demokrasinin temel dayanaklarını yıkarken, içten içe halkı özgürlük ile güvence arasında sıkıştırarak, özgürlük savunusu altında tasarının referandumdan geçmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Halkın oyu gizli ve kutsal olmakla beraber, burada tartışmak istediğim konu, teorik olarak, özgürlük ile güvenliğin birbirinin karşıtı değil, birbirini tamamlayıcı kavramlar olduğudur. Kısacası, özgürlük istendiğinde güvenlik feda edilmiş olmamaktadır. Hatta tam tersinden bakılırsa, özgürlük olgusu ve kavramının da güvenlik çemberine alınması gerektiği anlaşılır. Özgürlük ancak güvenlik ortamında oluşur, yeşerir ve gelişir. Bu itibarla halkı güvenlik talebi ile özgürlüklerinden fedakarlığa zorlamak tam bir aldatmacadır. 

Siyaset ve sosyoloji alanında bu kavramlar fevkalade yanlış ve aldatıcı biçimde birbirinin karşıtı olarak kullanılmaktadır. Olağanüstü zaman kesitlerinde siyasi erkin manevra sahası olarak gündeme gelebilen bu karşıtlığın, bazı fevkalade durumlar dışında, olağan koşullarda savunulur bir yanı yoktur. Meseleye ve kavramlara daha dikkatlice ve olağan koşullar bağlamında baktığımızda durumun değiştiğini görürüz. Genel kural açıktır; bireyin özgürlüğü, diğer bireyin olağan özgürlük alanı ile sınırlıdır. Bu sınırlar içinde davranan birey, karşısındakine zarar veriyor olmadığından müdahaleye maruz kalmamalıdır. Şimdi bu basit görünüşü birey ve siyasetçi bağlamında ele alırsak ilginç durumla karşılaşırız. Siyasetçi, kürsü dokunulmazlığı ile korunurken dahi, eylemleri bakımından anayasa ile bağlanmıştır. Şöyle ki, birey diğer bireylerin özgürlük alanları ile sınırlı olmak dışında yasalar çerçevesinde suç olmamak kaydıyla her türlü eyleminde serbest olduğu halde, devlet erkinin hareket alanı anayasalarla sınırlandırılmıştır. Bu soyut anlatımın somut yansıması şöyledir ki, anayasayı ihlal eden kamusal erk sahibi her kimse aslında, göreve başlarken yaptığı yeminin aksine, bireyin özgürlük alanına girmekte ve ihlal etmektedir. Benzer eylemde bulunan özel kişi yasa karşısında suçludur. Ancak gelin görün ki, hukuk devleti inşa edeceklerini savlayanlar bu basit kuralı dahi bilmemekte ya da kasti olarak ihlal etmektedir.

Kamusal erkin görevi, bireysel özgürlükleri kısıtlamak değil, tam tersi, özgürlükleri güvenlik çemberi içinde korumaya almaktır. Hal böyle olunca, güvenlik korkusu salarak özgürlükleri baskı altına almak kesinlikle özgürlükçü bir davranış olarak görülemez. Siyasal erk, gerçek anlamda özgürlüklere inanıyor ise, insanların her alan ve yöndeki davranışlarına izin vermeye dahi hakkı yoktur, çünkü öncelikle onları engellemeye yetkili değildir. Kurumlar bireysel ve toplumsal eylemleri yetki alanları içinde ve kamu yararı çerçevesi dahilinde sınırlayabilir ya da gevşetebilir. Toplumumuz çok ciddi bir oylamaya gidiyorken, tasarının yapılış ve parlamentodaki onaylanış usulünü bir tarafa bırakarak, halk oylamasında demokratik oylama yöntemine sadık kalınacaksa, tasarının leh ve aleyhindeki tüm görüşlerin medya da dahil her alanda özgürce ifade edilmesine meydan verilmesi çok temel ve demokratik zorunluluktur. Bu alana kamu erkini kullananların azami dikkat etmesi ve gerekli ortamı sağlaması tartışılmaz zorunluluktur. Oylamaların ilkesel olarak gizli yapılması, oy anına kadar herkesin özgür iradesini değiştirme hakkını saklı tutmasını öngördüğünden, parlamentodaki yakışıksız davranışlar kadar, kamuoyunda ağırlığı olduğu düşünülenlerin de oylarını açık etmesi demokrasi inançsızlığı ve güce hizmet anlamı dışında bir şey ifade etmez. O güç ki, bir gün gelir kendi çocuklarını da yer! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...