01 Şubat 2017 01:00

Nasıl bir 'Hayır' dili?

Nasıl bir 'Hayır' dili?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Referandum sathı mailine girdik. Yayımlanan kamuoyu araştırmalarının güvenirliliği ile ilgili tecrübe ile sabit bir deneyime sahip olduğumuz için bu yazıda hangi araştırmanın bize ne söylediğine girmeyeceğim. Ancak her iki seçeneği savunanlar açısından da rahat davranılabilecek bir siyasal tablo ile karşı karşıya olmadığımız açık. 

‘Evet’ demeyi düşünenler için de, ‘hayır’ demeyi düşünenler için de istim üzerinde durulan bir dengenin üzerindeyiz.

Bugüne kadar, 2002’den beri hem bu köşede, hem Evrensel’in diğer köşelerinde, hem de sayfalarımızdaki haberlerde AKP’nin temsil ettiği politikaya dair çok şey yazıldı. O nedenle burada o kısımlar dışındaki yönleri değerlendirmek daha anlamlı. AKP’nin sahip olduğu iktidar imkanlarını bu referandum sürecine seferber etmek yanında, en yaygın örgütlülüğe sahip parti olarak teşkilatlarını en üst düzeyde harekete geçireceğini öngörmek zor değil. AKP bu açıdan Türkiye’nin en örgütlü partisidir.

‘Hayır’ demeyi düşünenler açısından zaten ‘hayır’ diyeceklerin ‘hayır’larını güçlendirecek bir çalışma değil, ‘evet’ demeyi düşünenlerin kafalarında bir soru işareti uyandırabilmenin bile ciddi önem taşıdığı tartışılmaz.

Bu açıdan geçtiğimiz pazar günü Evrensel’de yayımlanan yazısında Ceren Sözeri’nin şu vurguları önemliydi: “7 Haziran seçiminin iklimini düşündüğümüzde etkili bir hayır kampanyasının anahtarlarının aslında en temel değerler üzerinden kurduğumuz iyi bir gelecek umudu olduğunu görmek zor değil.” Ve aynı yazıdaki şu saptamaları: “Amaç zaten hayır oyu verecek olana daha güçlü hayır dedirtmek değilse, ki bu bir işimize yaramaz, kararsızları ya da içinde şüphe besleyenleri ikna edecek yeni yöntemler, yeni sözler bulmak gerekli.” Ve aynı yazıdaki şu saptamaları: “Korku üzerine inşa edilen bir kampanyaya verilecek en güzel cevap ünlüsünü, ünsüzünü saran bu suskunluk sarmalını kıracak umutlu, cesaret dolu mesajlar vermek.” 

AKP iktidarının kutuplaştırma siyaseti üzerine kurduğu seçim süreçlerini başarı ile noktaladığı herhalde herkesin malumudur. Bu süreçte iktidarın ‘hayır’ diyeceğini varsaydığı kesimlere ilişkin kutuplaştırma taktiğinin tuzağına düşmemek hayati bir önem taşıyor. İktidarın ‘hayır’ cephesine dair ağır ithamkar söylemlerine yanıt verirken bile’evet’ demesi muhtemel kesimleri dışlamayacak, onlara cahil kitleler muamelesi yapmayacak bir dil tutturmayı becermeden bir adım bile yol alamayız. 

Biraz daha ayrıntıya inersek, evet demeyi düşünen bir metal işçisine, ülkede 150’ye yakın gazetecinin ve seçilmişlerin cezaevinde olduğunu söyleyerek yanıt verdiğinizde, onun bugüne kadar beslendiği televizyon kanalları ve gazetelerden edindikleriyle ‘Onlar da bir şeyler yapmıştır’ refleksi ile karşılanmanız şaşırtıcı olmaz. Ama, Avrupa ülkelerinde işçilerin hakları için grev yapması serbest iken, Türkiye’de onların grevinin yasaklanmış olmasının hangi siyasal tercihin bir ürünü olduğunu tartışmaya başladığınızda belki oradan diğer demokrasi gündemlerine gelmeniz daha mümkün olabilir.

‘Hayır’ diyecek olanların, yaptıkları politik çalışma ve kullandıkları söylemler açısından ‘Acaba evet demeyi düşünen bir emekçi, bir kadın, bir genç nasıl karşılar’ diye düşünmesi, hayır demeyi düşünenlerin daha sonuç alıcı yöntemler geliştirmesine yardımcı olabilir.

Bugüne kadar Recep Tayyip Erdoğan’ın, İstanbul’daki tüm seçim mitinglerini bir seçmen gibi doğrudan alandan izlemiş biri olarak, başörtülü genç kadınların, emekçilerin, yaşlıların Erdoğan’da kendilerinin temsili gördüklerine ve onu bir siyasetçiden öte bugüne kadar ‘ihmal edilmiş’ kesimlerin taleplerine tercüman olan bir toplum lideri olarak algıladıklarına defalarca tanıklık ettim. Bu da bana, referandum sürecindeki çalışma biçiminin bir kişiye tepkinin örgütlendiği bir çalışmayı aşıp, kim olursa olsun söz konusu anayasa değişikliği ile gidilecek olan başkanlık sisteminin, onların ve hepimizin hayatındaki olası sonuçlarını sade bir dille ve sabırlı bir üslupla anlatmayı gerektirdiğini söylüyor.

Bu yazıyı yazmaya otururken, milletvekilliğinden çok önce kendisiyle aynı panelde konuşmacı olduğum, deneyimli bir avukat olarak röportaj yaptığım HDP Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın tutuklandığını öğrendim. Cezaevindeki HDP Eş Genel Başkanları, tutuklu HDP’li vekiller ve artık bir rutine oturtulmuş olan HDP’li vekillerin gözaltına alınma furyası iktidarın ‘hayır’ cephesini yanına yaklaşılmaması gereken kesimler olarak göstermeyi amaçladığını tahmin etmek zor değil. Referanduma kadar geçen süreçte benzer gelişmelere ve ağır provokasyonlara tanıklık etmek hiç de sürpriz olmaz. Tam da bu nedenle, provokasyonları boşa çıkaracak bir siyasal uyanıklığı hiç elden bırakmamak kilit önem taşıyor. Bu ağır siyasal sonuçları olabilecek saldırı ihtimalleri için de geçerli.

Siyasal iktidarın gücü ve sistematik hale getirdiği baskı sürecinin hayır demeyi düşünenler cephesinde bile iyimserliği güçleştiren sonuçlara yol açtığına tanıklık ediyoruz.

Ama buna rağmen, ‘hayır’ demeyi düşünenlerin dikkatli, sabırlı, özenli ve çalışkan bir çalışma ile kazanmaları hiç de uzak bir ihtimal olarak gözükmüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...