Dokuzu zorunlu 33 din dersi, Türk’ü Kürt’ü aşağılayan şeriatçı tek bir felsefe
Fotoğraf: Envato
MEB 13 Ocak’ta padişahlık (güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı) sürecine paralel olarak tüm müfredatları kapsayan toptancı bir reform taslağı açıkladı.
Müfredat reformu için önce 1) Kademelerin (4+4+4) yeniden düzenlenmesi, en azından ilkokul kısmının 6 yaştan başlayarak 6 yıla çıkarılması gibi konular tartışılmadan, 2)Ders sayıları kararlaştırılmadan ki, bakanlık bunu henüz kararlaştırmadığını söylüyor, 3) 5.sınıfın hazırlık sınıfı yapılıp yapılmayacağı netleşmeden, 4) Dahası rejim veya hükümet sistemi (güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı) netleşmeden “MÜFREDAT” reformuna girişmesi doğmamış çocuğa don biçmeye benziyor, hem bilimsel hem pedagojik hem de teknik açıdan hatalı bulunuyor.
Sorun 1. Süre Yönetimi ve Dayatmacılık
Böyle toptancı ve toplumun tümünü şekillendirecek bir müfredat reformu üç beş günde nasıl irdelenecek, sentezlenecek, olumlu olumsuz yanları öngörülüp öneriler oluşturulacak, 13 Ocak’ta açıklanan taslağa 20 Ocak’a kadar zümre öğretmenlerinden görüş istenmiştir. Kamuoyu için ise son tarih 10 Şubat’tır. Bir salatalığın bile ürüne dönüşmesi için iki ay zaman gerekmektedir. Bu süreler bile amacın ciddi bilimsel bir reform değil dayatma olduğunu göstermektedir.
Ayrıca eğer “güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı” oylamada geçerse tüm yurttaşlık bilgileri ve sosyal bilgiler dersleri yeniden düzenlenmek zorundadır.
Sorun 2. Kademeler Yeniden Düzenlenmeli, İlkokul 6 Yıl Olmalı
İlkokulun 5 yaştan başlatılması ve 4 yıl olması sorunlu bulunuyor. Öncelikle kademeler yeniden düzenlenmeli, en başarılı modeli oluşturan 3-5 yaş okul öncesi olmak üzere 6-11 yaş yani 6 yıllık ilkokul modeli ciddi olarak araştırılmalı ve tartışılmalıdır.
Sorun 3. Dokuzu Zorunlu 33 Din Dersi Her Kademede Birer Seçmeli Derse Düşürülmeli
Bakanlık, zorunlu 12 yıllık eğitimde dokuzu zorunlu 33 din dersi olan tek bir OECD veya AB ülkesi göstersin, ben bu eleştirilerim için özür dileyeceğim. Müfredat reformundan önce derslerin ne olacağı ve ders sayıları (ders ağırlıkları) konuşulmalıdır. Dokuzu zorunlu 33 din dersi olan bir sistemde önce bunlar tartışılmalı, bilimsel ve pedagojik ilkelere göre yeniden düzenlenmelidir.
Bir seçmeli sosyoloji, bir seçmeli mantık, bir seçmeli psikoloji dersi, tek bir felsefe dersinin de yer aldığı 11. sınıfa koyulmuş bulunuyor ki seçmeli birer dersle sınırlanmış olmasının ötesinde öğrenciler birini alırsa bir diğerini alamasın diye bir hinlik de yapılmış bulunuyor.
Sorun 4. Bu Reformların Ana Amacı “Değerler Eğitimi” Altında Tüm Derslerde Dini (Milli) Değerlerin “Telkin Edilmesi ve Örtük Programlaması”
“Reformun püf noktasını” “değerler eğitimi” başlığı oluşturmaktadır. Bu başlık her bir derste ayrı ayrı açılmış durumda. Ana amacı da “milli” (dini anlamda) olmaya dayandırılmış durumda. ““TELKİN yoluyla öğretim” de ana metotlarından biri. Bunun veciz bir itirafı için “Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi” dersindeki “değerler” kısmına bakmanız yeterli: “Değerler eğitiminde birçok yaklaşımın yanında en çok kullanılan dört temel yaklaşımdan birisi, değerlerin öğretimini ve arzu edilen davranışlar için tutarlı desteklerin sağlanmasını içeren telkin yoluyla öğretimdir. Bu yaklaşımın temel çıkış noktası, devamlı ve kalıcı değerlerin öğrencilere telkin edilmesi, bir başka ifade ile aşılanmasıdır. (…) Bir başka yöntem değer analizi ile empoze edilen değerlere, karşı olarak ya da sadece onları açıklayarak, değer konularının analiz edilmesi ve değer kriterleri ile uygun biçimde hüküm verilmesi sağlanır.” Bunlar da örtük bir şekilde yapılacaktır. “Programlarda yer alan millî, manevi, ahlaki ve evrensel değerler, öğrencilere hissettirilerek örtük bir şekilde kazandırılmaya çalışılmalıdır.” (Müzik Dersi Öğretim Programı).
En büyük değer emektir, özgürlüktür, eşitlik-adalettir ama bunlar değil esas olan dinciliktir. Bunun için MEB’in temel ve ortaöğretim hatalık ders programlarına bakılırsa, “Değerler” sadece “din dersleri” grubunda yer almaktadır. Yurttaşlık bilgileri, demokrasi, trafik-çevre gibi dersler ayrı grupta bulunmaktadır. Yani “değerden” kasıt dincilik, şeriatçılıktır. Zaten bu konuda görevlendirilenler de dini cemaatlere bağlı bazı dernek ve vakıflar ile Diyanet İşleri Başkanlığıdır.
Batıdaki karşılığı “değerler ve normlar” olup bu ders “ahlâk” dersi karşılığı verilmektedir. Türkiye’de AİHM kararlarında da olduğu üzere önce “din ve ahlâk dersinin” birbirinden ayrılması, esas olarak da din derslerinin aile ve çocukların serbest istemine bırakılması, yani seçmeli olmasıdır. Sayılarının makul bir seviyede tutulması gerekmektedir. Benim bireysel kanaatim, OECD ve AB ülkelerinde de görüldüğü üzere ilk ve ortaokul kademesinde belki birer seçmeli din dersi olabilir, dersin içerikleri ve öğretmenlerinin kimler olacağı da ayrıca tartışılmalıdır.
Lise düzeyinde ise din dersi zaten olmayıp “değerler ve normlar” dersleri de özelikle “evrensel” ve “demokratik değerlerin” oluşturulması yönünde aktarılmakta, doğrudan dine indirgenmemektedir. Ayrıca felsefe, sosyoloji veya antropoloji gibi derslerle de seçmeli sunulmaktadır.
Sorun 5. Her Bir Ders Müfredatının Dincileştirilmesi ve İçerik Sorunları
Reform taslağındaki her bir ders taslağının incelenmesi gerekiyor. Müzik dersinden Kimya’ya Fizik’e tüm derslerin içeriği de başta dini (milli) değerler olmak üzere normatif bazı empozelere maruz bırakılmaktadır, dolayısıyla aynı zamanda özcü ve otoriter eğilimlidir. Felsefe dersi reformundan bahisle devam edelim.
Felsefe dersinde, felsefecileri, Türkleri, Kürtleri aşağılayan ve şeriatçılığı benimseyen Gazali ve Kınalızade Ali Çelebi, adı ve eserleri açıkça zikredilen toplam üç Türk veya Müslüman isimden ikisini oluşturmaktadır.
Gazali’nin tarikatçı, nübüvvetçi, şeriatçı yanını, okullarda felsefe ve bilimlerde sınırlı kalınması gerektiği görüşlerini herkes zaten biliyor. Kınalızade Ali için ise doğrudan müfredata önerilen eseri “Ahlâk-ı Alai”den birkaç örnek vereyim, yeter artar (M. Koç’un çevirisini arkadaşlardan destek alarak bir kez daha Türkçeleştirmek zorunda kaldık):
“Türk. Yiğitlik, kararlılık, olgunluk ve güzel görünüşü ile tanınmıştırlar fakat kalbinin katılığı ve hak bilmezlikleriyle anılırlar. (…) Güzelleri güzellikte emsal, çirkinleri ise oldukça çirkindir. Yaratılışları gereği gaddar, vefasız, katı ve acımasızdırlar. At eti yemekten nezaket bilmezler. Hikmette, latiflikte ve ustalıkta noksan, savaşta hünerlidirler. Kadınlarında zariflik ve ahlak güzelliği yoktur ama anaçtırlar, yeni nesil için madendirler. Türklerin tencereleri mideleridir ki ne bulsalar orada pişirip yerler. (…) Türklerin, bilhassa Moğolların (...) Hz. Peygamber, dünyanın sonu geldiğinde onların çıkıp İslam ile savaşacaklarını buyurmuştur. (...) Moğol soyundan olanlardır ki (…) İbnü’l-Esîr der ki Nuh Tufanı’ndan sonra Cengiz’e kadar böylesi bir katliam ve tahribat yaşanmamıştır. Daha sonra Hülâgü, Bağdat’ı alıp kimine göre yedi gün, kimine göre kırk gün katliam yaptı. Ölenlerin sayısı 15x100.000’dir.”
“Kürt. Kürt, yiğitlik ve at biniciliği ile bilinen bir topluluk olup hırsızlık ve eşkıyalığın çoğuna ahbaptır. Süku’r-Rakîk’in sahibi der ki Kürtlerde kabalık, inatçılık, güç, yiğitlik, gücü yetmezlik, casusluk, vefasızlık, fenalık ve gaddarlık mevcuttur. Kürtlerden elde edilen genç köle, kaba işleri görmekten öteye yaramaz. (…) Bu halkın çoğundan, bu zamanda incelik, kölelik, cariyelik beklenmez. Bu zaman ve mekânda köle ve cariyeliğie uygun olanlar Bosna, Macar, Arnavut, Rus, Frenk, Gürcü ve Çerkes ile onlara yakın Migril ve Abaza olanlardır.”
“(…) tabiatçı filozoflardan çirkin ve hidayetten mahrum bir fırka —ki bunlar hikmet ve felsefenin hakikatine yol bulamamışlardır— vardır ki, bunlara ‘haşaşiyyun’ da derler. Zira insan alemin hulasası ve Allah'ın yeryüzündeki en büyük halifesidir. Bu vasfa sahibolan insanı bu fırka bir bitki, bir nebat gibi beka ve lika devletinin büyük saadetine ulaşmak şerefinden mahrum bıraktılar, böyle düşündüler. Bu görüşün sahibi olan zümre muteber filozoflar arasında sefil bir zümre olarak tanındılar ve felsefeleri de zayıflıkla meşhurdur.”
Saltanat ve Din. “Ey akıl sahibi, iyi bil ki din ve saltanat kardeştir. Ne padişahlık tahtı olmadan din ayakta durur ne de din olmadan saltanat payidar olur. Ne padişah yokken din var olur ne de din yokken padişaha aferin olur. (…) Din temeldir. Hükümdar da bekçidir. Temeli olmayan, yıkılır. Bekçisi olmayan da yitip gider”.
BİLİM VEYA FELSEFE DEĞİL SKOLASTİK
Gazali ve Kınalızade Ali örneğinde de görüldüğü gibi koşulsuz ve aracısız düşünce yoksa, araya sürekli dini normlar girecekse, felsefe ve bilim yapmak mümkün değildir veya dinin cevaz verdiği kadar yapılabilir. Gazali de, Kınalızade Ali de ancak bu sınırlar içinde felsefe değil skolastik yapıyorlar yani dinin emirlerini gerekçelendirmeye, meşrulaştırmaya çalışıyorlar. İslâm düşünürlerinin, özellikle dindar ve şeriatçı olanlarının en büyük sıkıntısı ve sorunu budur. Antik Yunan veya aydınlanmacılardan en büyük farkları da burada yatmaktadır.
Kınalızade Ali, her şeyi dine uyarlamaya veya dinle açıklamaya çalışmasa büyük bir filozof olabilirdi. Bu haliyle ancak önemli bir ilahiyatçı ve şeriatçı sayılabilir. İlahiyatçıların bu tartışmalarından felsefede de yararlanılmaktadır, ancak bu durum onları büyük filozof yapmamaktadır.
Felsefe tarihi, kültür tarihimiz açısından bakarsak hem Gazali’ye hem de Kınalızade’ye yazık olmuş.
Benim derdim ise çocuklarımıza, gençlerimize yazık olmasın. Bakanlıktan ricam, bıraksınlar da çocuklarımız biraz düşünebilsinler, biraz felsefe ve sanat yapabilsinler. Bırakın da çocuklarımız koşulsuz dolayımsız kendi potansiyellerini serimleyebilsinler.
Akıl ve düşüncenin, logosun, akıl ile birlikte zihin ve imgelemenin, dinci jargonla çoğu zaman ruhla da karıştırılıyor, en önemli özelliği sınırlanmamış olmasıdır, özgürlüğüdür.
İlahiyatçıların en büyük sıkıntısı sınırlı, koşullu bir kelam peşinde olmalarından kaynaklanmaktadır. Metafizikçi bile değil adı üzerinde “teologturlar” (Tanrıyı ispatlamaya, dini söylemi meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar). Teolojiyi aşabilenler ise filozof olmaktadır.
- 31 Mart Yerel Seçimleri: AKP'nin dinci eğitimine karşı bilgi ve özgürleşme talebi 05 Nisan 2024 04:47
- İmtiyaz/kapitülasyon, rantiye veya mütaşerik otoriterlik: Peker, Ağar, Erdoğan, Altınok, Kurum, İmamoğlu… 29 Mart 2024 04:46
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45
- Davos, yerel seçimler ve yoz milliyetçilik çağı: Paranın satın alma gücünün satın aldığı tin ve insanlık 19 Ocak 2024 04:50