23 Ocak 2017 01:00

Astana'da sen, ben, bizim oğlan!

Astana'da sen, ben, bizim oğlan!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Astana’da bugün başlayacak Suriye görüşmeleriyle ilgili en önemli tartışma, bu görüşmelere kimlerin katılıp katılmayacağı konusuydu. Çünkü bu görüşmelere kimlerin katılacağı konusu, aynı zamanda bu görüşmelerden bir çözüm çıkıp çıkmaması bakımından belirleyici bir önem taşıyordu. Ancak görüşmelere davet edilenlere ve katılacağını açıklayanlara bakınca insanın aklına Anadolu’daki o ünlü deyim geliyor: Sen, ben, bizim oğlan!

Bilindiği gibi PYD ve en önemli bileşeni olduğu Demokratik Suriye Güçleri (DSG) bu toplantıya çağrılmadı. Geçen hafta “Kürtsüz Astana’dan çözüm çıkmaz” demiştik. Sonra Türkiye’nin girişimleriyle Suriye’de Barzani çizgisindeki Kürt partilerin oluşturduğu ENKS’nin (Suriye Kürt Ulusal Meclisi) toplantıya davet edildiği haberi geldi. ENKS cephesinden yapılan açıklamalar bu görüşmelere heyet gönderecekleri yönünde. Oysa Kürtlerin birliğinin bu kadar çok tartışıldığı bir dönemde PYD’nin dışlandığı bu görüşmelere katılma tutumu, Kürtlere bir şey kazandırmayacağı gibi ENKS’yi itibarsızlaştırmaktan başka işe yaramaz. Türkiye’nin ENKS’yi görüşmelere davet etmesi, ülkede Kürt hareketine karşı topyekûn saldırılardan sonra Kürtler içinden şeyhleri ve aşiret reislerini muhatap haline getirme girişimlerinden farksızdır. Suriye’deki gelişmeleri az buçuk takip eden herkes bilir ki, bugün Kuzey Suriye-Rojava’da yaşayan diğer halklarla askeri ve siyasi olarak birlikler oluşturan PYD, rejimden sonra en önemli güç konumunda bulunuyor. Dolayısıyla PYD yerine muhatap yaratma girişimi 2012’den bu yana hem Türkiye, hem de Barzani tarafından defalarca denendi ama hiçbir sonuç alınamadı. ENKS’yi PYD’nin üzerinde baskı oluşturmanın bir aracı olarak kullanmayı amaçlayan son girişimden de bir sonuç çıkmayacağını söylemek kâhin olmaya gerek yok.

PYD’nin dışlandığı koşullarda Astana görüşmelerinden beklenen Suriye rejimi ve muhalif-cihatçı grupları bir araya getirmesi/getirebilmesiydi. Ama bugün bunun da başarıldığı söylenemez. Çünkü Halep’in tamamen rejimin eline geçmesinden sonra İdlib, muhalif-cihatçı grupların en önemli merkezi haline geldi ve Astana görüşmelerine Ahraruş Şam başta olmak üzere İdlib’de etkin olan gruplar katılmıyor. Bu gruplar masaya gelmek istemiyor, çünkü masada kazanabilecekleri bir şey yok. Rusya ve İran’la uzlaşma noktasına gelmek zorunda kalan Türkiye’nin son dönemlerde bu gruplar üzerinde eskisi gibi etkin olamamasının da nedeni bu. Bu gruplar ancak Suriye’deki savaş ve gerilimin devam ettiği koşullarda varlıklarını sürdürebileceklerinin farkındalar.

Suriye Devlet Başkanı Esad, birkaç gün önce yaptığı açıklamada Astana’da önceliklerinin ateşkesin sağlanması olduğunu söyledi. Bu açıklama, Esad’ın da Astana’dan beklentilerinin sınırlı olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Ancak belirttiğimiz gibi Ahrar başta olmak üzere İdlib’de etkin grupların bu toplantıya katılmayacaklarını açıklamaları, Esad’ın bu beklentisinin de gerçekleşmesinin zor olduğunu gösteriyor. Bu arada Astana’da Suriye rejimi ve Hizbullah-Şii milislerin garantörü olarak yer alan İran’ın ve “muhaliflerin” (Sünni-Cihatçı gruplar) garantörü olarak yer alan Türkiye’nin daha önce ilan edilen ateşkesin ihlal edilmesi konusunda birbirlerini suçlayan açıklamalarını da hatırlatalım. Garantörlerin karşılıklı suçlamalarının gerilimi tırmandırdığı koşullarda kalıcı ateşkes konusunda fazla umutlu olmamak gerekiyor.

Bu arada daha önce Astana görüşmelerine katılma konusunda davet almadığını söyleyen ABD, bu toplantıya heyet göndermeyecek. ABD’nin heyet göndermemesi (toplantıya ABD’nin Astana büyükelçisinin katılacağı belirtiliyor), bir anlamda Suriye’de inisiyatifi büyük oranda eline alan Rusya’ya bir yanıt olarak görülebilir. Öte yandan zaten PYD/DSG ile işbirliği dışında Suriye’de artık pek bir dayanağı kalmayan ABD’nin bu güçlerin olmadığı bir toplantıya katılmasının bir getirisi de yok-ki daha önce ABD’den PYD’nin toplantıya çağrılması gerektiği konusunda açıklamalar yapılmıştı.

Sonuç olarak Rusya, Türkiye ve İran’ın çağrıcı/düzenleyici olduğu Astana görüşmelerine katılım, Suriye rejimi (BM Temsilcisi Beşar Caferi) ve bazı “muhalif” grupların (Ceyş’ül İslam’ın lideri Muhammed Alluş’un başkanlık edeceği bir heyet) ve ENKS’nin yanı sıra BM Suriye Özel Temsilcisi Steffan De Mistura ile sınırlı olacak. Yani Sen, ben, bizim oğlan! Dolayısıyla Rusya’nın Suriye’de ipleri elinde tutmasını sağlaması ve belki de 5 yıldır savaştan çok yıpranan Suriye rejimine birazcık nefes aldırmasının ötesinde bu toplantıdan fazla bir şey beklememek gerekiyor. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa