20 Ocak 2017 00:55

'İstiklal Marşı', hürriyet ve padişahlık meselesi

'İstiklal Marşı', hürriyet ve padişahlık meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Demokrasinin okulu lise ve sanat okuludur, padişahlığınkisi Kur’an kursu ve medresedir

Mehmet Akif’in şiiri veya “İstiklal Marşı” aklıma geliyor.  Adı “bağımsızlık”tan (istiklal) geliyor, en kritik dizeleri “hürriyet” üzerine bulunuyor: “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım/ Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!/ Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım/ Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”

“İstiklal Marşı” iki temel ideye (değere) dayanıyor: Bağımsızlık ve hürriyet. “Bağımsızlık/istiklal” vurgusu ki adı da “Bağımsızlık Marşı”dır (İstiklal Marşı)”. Bağımsızlık daha çok ortak yaşam, kurumlar ve ülke ile ilgili bulunuyor. “Hürriyet” idesini de her yurttaş için, her “insan” için koşulsuz sayıyor. Her şey “insanın hürriyeti” içindir. Bunda bir sıkıntı yok.

M. Kemal’e atfen: “Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal fikrinin layemut abidesidir.” 

İçsel Çelişkiler: Cinsiyetçi ve Dinci Ayrışma Biraz Giderilmişti, “Dilci-Türkçü” Kısmı Duruyordu, Şimdi Hepsi Geriye Döndü

İstiklal Marşı’na da yansıyan kavga, “bağımsızlık” ve “hürriyetin” şartları ile ilgili bulunuyor, işin ideolojik ayağında “Türkçülük”, “İslamcılık”, “cinsiyetçilik-ataerkillik” ve “laiklik” (demokratik yurttaşlık) paradoksal olarak birbiriyle çelişiyordu. Sadece M. Akif değil kurucular arasında da farklı anlayışlar vardı, bunlar İstiklal Marşı’na da yansıdı. 

M. Kemal’in nezdinde, cumhuriyetle birlikte biraz pozitivizmin de etkisiyle laiklik ilkesi, sadece “cinsiyet veya kadınlar açısından” ve “din ve mezhepler” yönünden bir miktar ilerletilebilmişti, dil-kültür açısından ise “Türkçe” ve Türkçülük” aşılamamış, hatta “dinciliğin” boşalttığı alan bununla ikame edilmeye çalışılmıştı.

“Kürtçeye”, “Arapçaya” vb. ana dillerine ve yöresel ağızlara dışlayıcı muamele de cinsiyetçilik ve dincilik-mezhepçilik sayılır. Hâlâ da bu sorunlar bizde daha ağır olmak üzere dünyada da sürüyor.

İslamcı ve Dinci Anlayışlar İnsanları ve Meclisi Dinin İradesine Bağlayarak İnsanın “İradesini” ve “Hürriyetini” Ortadan Kaldırıyor

İstiklal Marşı’nın “hürriyet” ve “bağımsızlık” vurgusu çok yerindedir. Ancak hürriyet ve istiklalin neye dayandırılacağı, bunların sağlanması ve sürdürümü için öngörülen şartlarda bazı çelişkiler veya ideolojik farklılaşmalar bulunmaktadır.

İstiklâl Marşındaki paradoksal durum “iradeyi” “Hakk”a bağlaması ki, burada haktan kasıt İslam’da tek ilah görülen Allah mı (dolayısıyla Kur’an ve sünnet veya nas, yani İslâm dini mi) yoksa evrensel insan ve yurttaşlık hakları mı açık değildir.

İslamcıların kastı bunun İslam olması gerektiği yönündedir.

Aynı şey “millet” teriminde de bulunuyor ki İslamcı anlayışta kavim değil “İslam milleti” esas alınıyor. Yani İstiklal Marşı’nın iki şartı “Hakk” ve “millet” aynı zamanda İslamcı geleneğin çok önemli iki kavramını oluşturuyor.

“Hakk” modern anlamda “hak” olsa bir sorun olmayacaktır. Yine “millet” de Fransız İhtilalı anlamında “bütün yurttaşların yönetme -seçme seçilme- hakkı vardır” karşılığında millet olsa yine biraz daha anlaşılır bir durum olur ancak AKP bunu Osmanlıcılık için kullanıyor ve dini anlamda alıyor. Hiçbir zaman iradeden söz ederken “Türk halkı” “Kürt halkı” veya “Yurttaşlar” demiyor, ısrarla “Milli [örtülü kodla İslami-dini] İrade” jargonuna gönderme yapıyor.

Padişahlığın Meşruiyeti Kutsallık, Halkı Teba, Eğitimi Dinci Eğitimdir; Hürriyet ve İradeye Yer Yoktur

Erdoğan ve AKP’nin “padişahlık” ve “şeriatçılık” konusundaki birinci dönemeci tüm okulların dincileştirilmesi ve imam hatipleştirilmesi ise en kritik ikinci evresi tüm dekanların bir gecede tümden istifa ettirilmesiydi. Tümü de kendi iradeleri ile istifa etti, kimse kafasına silah dayamadı.

Bir emirle akademisyenlerin rektör aday adaylarını bile belirlemesi ellerinden alındı, hepsi Cumhurbaşkanının iki dudağının arasına bırakıldı. İşin en acı yanı ise “Aday adayı seçilerek gelen rektörler Saray’da Cumhurbaşkanını alkışladı”. Bu görüntüler tarihe geçti.

“Yeni eski Türkiye” (eski yeni Osmanlı) adım adım geldi. Son kırılma noktası ile “güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı” (padişahlık) rejimi olacaktır.

Özerklik ve özgürlük olmadan demokrasi olmaz. Aristoteles da 2 bin 400 yıl öncesinden yazmıştı. Demokrasinin erdemi yurttaşların özgürlüğüdür diye. Monarşinin esprisi ise soyluluktur (kutsallık, aşiret reisliği, şeyhlik, halifeliktir).

Okullar ve şeriat eğitimi olmadan padişahlığın altı boş kalır.

Onun için Meclisteki başkanlık veya güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı tartışmaları ile müfredatların dincileştirilmesi hamleleri iç içe olgular.

Padişahlık felsefeye, insanlık tarihine, evrime, bilimsel eğitime karşıdır, geriye kalan terbiye kurumları Kur’an kursu ve medresedir.

Dahası padişahın koyacağı ve dinin koyacağa sınırlarla sınırlanmış bir rejimde veya okulda “hürriyet” yoktur ve hür olmayan toplumlarda demokrasinin şartları kaybolmuş demektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...