20 Ocak 2017 00:51

Bitmeyen teraneler

Bitmeyen teraneler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fenerbahçe, Kadıköy’de oynadığı karşılaşmada puan kaybeder de Aziz Yıldırım konuşmadan durur mu? Kendi futbolcularından başlayıp hakemlere, federasyona ve medyaya kadar uzanan geniş bir yelpaze boyunca bir kez daha içini döktü Yıldırım!.. “Çıkarcılık-fırsatçılık-yararcılık-bencillik-kibir-paranoya-dedikodu-yalan” çerçevesiyle sınırlanmış erdem yoksunu alanın dışına çıkamadığı için söylediklerinin içeriği yine çelişkilerle, tutarsızlıklarla ve komplo teorileriyle dolu... 

Hakemlerle ilgili konuşurken, birilerince kulağına fısıldanan zırvaları dillendiriyor. Söyledikleri yalanlandığı zaman utanılacak bir pozisyona düşmekten de hiç çekinmiyor. Ayrıca yalanı ortaya çıkan kişinin güvenilmez damgası yiyeceğini ve diğer bütün söylediklerinin de şüpheyle karşılanacağını hiç umursamıyor belli ki. 

Bazı eski hakemlerin mentorluk görüntüsü altında şu an görev yapan hakemlere Fenerbahçe’yi çelmeleri için akıl verdiğini ima ediyor. Sonradan anlaşılıyor ki, böyle bir mentorluk müessesesi yok. MHK Başkanı Yusuf Namoğlu’nun bir kulüp başkanıyla dört saat boyunca yemek yediğini iddia ediyor. Sonradan anlaşılıyor ki, böyle bir durum da söz konusu değil. Hem yese ne olur ki? MHK başkanının, bir kulüp başkanıyla yemek yemesi illa onun takımını kayıracağı anlamına mı gelir? Kendi düşünce mekanizması salt çıkar ilişkileri üzerinden işlediği için başka türlüsü aklına gelmiyor.

Her söylediği “hep bana, hep bana”cı yaklaşımın bir örneği. Transfere milyonlarca avro harcayan kulüplerin emeğinin bir düdükle boşa gittiğini söylüyor. Sanki para, emek harcayan ve hakem hatalarından mağdur olan sadece kendileriymiş gibi... Sanki çok para harcayanlar özel muameleyi hak ediyormuş gibi...

Sporun kurtulması adına Cumhurbaşkanını göreve davet ederken (Bundan nasıl bir beklentisi varsa artık) hakem hatalarını, “hakem terörü” şeklinde niteleyecek kadar ileri gidiyor. Bir yandan da “Cumhurbaşkanını, Başbakanı eleştirenler ceza almıyor, federasyonu eleştirdiğimiz için biz ceza alıyoruz” gibi vıcık vıcık bir söylemle yalakalığın alasını sergilemekten geri durmuyor. Bu ülkede kimlerin hangi sebeple cezalandırıldığını bilmeyecek kadar özel bir dünyada yaşadığı anlaşılıyor... Bir adım daha ileri gidip MHK’nin ve bütün hakemlerin FETÖ’cü olduğu şeklinde bir ihbarda dahi bulunabilir!.. 

Hakem hatalarını doğuran mevcut zihniyetten şikayet edip yeni bir düzen kurulması gerektiğini ileri sürüyor. Böylelikle hakem hatalarının son bulacağı inancında. Bunca yazılanların, çizilenlerin, tartışmaların ardından hakem hatalarının ciddi ciddi son bulacağına inanan kişinin bir algılama/anlama sorunu yaşadığından şüphe edilmez... İçinde karambollerin, karmaşık vücut temaslarının da bulunduğu sonsuz pozisyon potansiyeline sahip bir oyunda çok kısa süre içinde karar vermek zorunda olan hakemlerin hata yapmasını bu oyunun doğal bir parçası olarak kabul etmeyen/edemeyen zihniyet hastalıklıdır. Televizyondaki yorumcular bile farklı açılardan ve yavaşlatılmış çekimlerle defalarca izledikleri halde pek çok pozisyon hakkında ortak bir karara varamayabiliyorlar. 

Aziz Yıldırım demek istiyor ki, “Hakemler hata yapabilir ama Fenerbahçe aleyhine yapmasınlar”...

Yakın zaman öncesine kadar ekonomik gücüne güvenip yabancı sayısının serbest bırakılması yönünde federasyona baskı uygulayan kendisi değilmiş gibi şimdi, “Beş yıl boyunca yabancı oyuncu transferini yasaklayalım” diyor. İşin içine UEFA girip de eskisi gibi har vurup harman savurma olanağı kalmadığından olsa gerek bu tornistan.

Futboldaki olumsuzlukları “tiyatro” benzetmesiyle açıklaması da başka bir zavallılık. Hayatında paradan başka güç tanımamış birisinin kadim bir sanat dalını bu şekilde küçümsemesi, aşağılaması şaşırtıcı değil. Sanatın aşağılama aracı yapıldığı bir yerde elbette erdem gibi insani değerlere yer yoktur...

Ama en komiği de, ekonomik gücün yanı sıra lobi ve baskı yaratma gücünün başarı yolunda temel belirleyici olduğu, bu sebeple eşitsizliğin, adaletsizliğin cenderesinden asla kurtulamayacak bu oyunun baş aktörlerinden birisinin kendisini “muhalif” sanması... Halbuki kendisi tam da, rant temelli bu kokuşmuş spor düzeninin en önde gelen temsilcilerinden... Aslında sorunu düzenle değil, kişilerle ilgili...

Endüstriyelleşmeye, profesyonelliğe karşı bayrak açmadan, duyguların yeniden oyunun içinde yer aldığı yeni bir kültür oluşturma çabasına girişmeden, hedef gösterici, kışkırtıcı bir dille ona buna pislik bulaştırmaya çalışarak mevcut spor düzenine muhalif olmak mümkün mü?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa