18 Ocak 2017 00:59

Davos’ta yine ‘Timsahın gözyaşları’ günleri!

Davos’ta yine ‘Timsahın gözyaşları’ günleri!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dünya Ekonomik Forumunun 47’incisi, dün Davos’ta başladı. “Dünyanın en zenginlerinin forumu” olarak bilinen ama hemen her yıl, gece gündüz yoksulları düşünüyor gibi yoksulluğu, işsizliği, dünyadaki gelir adaletsizliği gibi konuları tema yaparak toplanan Davos Forumunun bu yıl ki gündemi de “gelir eşitsizliği!”

Davos zirvesi, bu yıl da gelenek haline geldiği gibi, sekiz en zengin kişinin servetlerinin, en yoksul 3.5 milyar dünyalıya eşit olduğunun etrafında, gelir adaletsizliğinin öne çıktığı bir tartışmanın (Bu tartışmayla bağlantılı olarak yoksulluk, küresel göç, iç savaşlar, uluslararası tekeller ve ülkeler arasındaki artan rekabet) yanı sıra büyüyen bir ekonomik kriz ihtimalinin gölgesinde yapılıyor.

Neredeyse her yıl ocak sonu ve şubat başına denk gelen günlerde kapitalist dünyanın nasıl bir gelir adaletsizliği içinde olduğu, sermayenin en has medya organları aracılığıyla tartışmaya açılıyor. Davos’ta toplanan en büyük zenginler ve sözcüleri, bu sorunları çözmek için toplanılıyor imajı vermeye özel önem gösteriyor. Bu yıl  da bu geleneğin sürdürüldüğünü görüyoruz.

Ama her nasılsa dünyanın en zenginlerinin, kendi kurdukları, en azından kuruluşunda birinci dereceden sorumlu oldukları sisteme yönelik bu eleştirileri çoğaldıkça, dünyadaki servetlerin dağılımındaki adaletsizlik de büyüyor. Her Davos toplantısının  öncesinde ortaya çıkan verilerden de görüyoruz ki, Davos’ta yoksulluğun, gelir uçurumunun azaltılması için toplantılar üstüne toplantılar yapılıp, kararlar açıklanırken; her yıl bir önceki yıla göre dünyadaki;

- Milyarderlerin sayısı, milyarderlerin sahip olduğu milyarlarının sayısı,
- Yoksulların sayısı ve yoksullukları daha da büyümüştür.

Bu yüzden Davos toplantılarında yoksulluk, gelir adaletsizliği, dünyada servetlerin paylaşımında daha adil olunması konusunda döktükleri gözyaşları sözcüğün gerçek anlamıyla “timsah gözyaşları”dır.(*)

Dünyanın servetlerinin dağılımının nasıl olacağına (Elbette üretimin nasıl olacağına da) kapitalistler değil bütün değerlerin yaratıcısı olan işçiler, emekçiler, dünyanın ezilen halkları müdahale etmediği sürece zenginlerin yoksulluk, gelir adaleti üstüne konuşmaları sadece zenginlerin daha zengin olmasına yol açarken, yoksulluğu daha da büyütüyor. Davos toplantılarının tarihi aslında bu gerçeğin de tarihidir. 

Bu yüzden Davos, en büyük kapitalistlerin, işçiler ve dünya halkları için dünyanın sorunlarının “çözümünü” tartışırken, kapitalizmin nasıl bir sömürü ve yağma dünyası kurduğunu itiraf ettikleri gerçeklerin, geniş emekçi yığınların gündemine girmesi bakımından önemlidir. 

Bu nedenlerledir ki, Davos’u kapitalistlerin gazetecileri, ekonomistleri, uzmanları kadar işçilerin, sendikaların, emek örgütlerinin, emekten yana çevrelerin gazetecileri, ekonomicileri, uzmanları da izlemelidir. Ama nereye ve niye baktıklarını bilerek, alınan kararlardan işçiler, halklar için hangi faturalar çıkarıldığını görerek; kapitalistlerin sorunlara ilişkin çözümünün aslında işçilerin; halkların aleyhine çözümler olduğunu göstermeyi başararak!
(*) Timsah avını yutarken gözlerinden yaş 
boşanırmış!


2. TUR OYLAMALAR ÖNCESİNDE SON MANEVRALAR

“Tek parti tek adam rejimi”nin anayasallaştırılması için yapılan anayasa değişikliğinin ikinci tur görüşmeleri bugün başlıyor. 
AKP’li ve MHP’li sözcüler, birinci turda olduğu gibi ikinci turda da düzenlemenin “sorunsuz” geçeceğini söylüyorlar ama bir yandan da vekiller üstündeki markajı da artırıyorlar.

Dün, AKP Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, vekillere “Ak Parti grubu kaya gibi maşallah” diyerek başladığı “teşekkür yemeği” verdi ama aynı zamanda kulakları da büktü.

MHP Genel Başkanı Bahçeli ise, kendisinden randevu isteyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ya da “ön tokat” anlamına gelecek mesaj vererek, grubuna; “CHP içimize oynuyor, safları sıklaştıralım”  çağrısı yaptı. 

Kılıçdaroğlu’nun önceki gün kendisinden istediği randevu isteğine “evet” dedikten sonra twitterden yaptığı açıklamada Bahçeli;
“Milletten ümidini kesen CHP yönetimi, milli iradeye çıkan yolları tıkamak ve hatta kullanılamaz hale getirmek için olmadık yollara sapmıştır...CHP ve yanında hizalanmış kaos ittifakı akla hayale gelmedik senaryolarla milletin kaderine sahip çıkma hakkını gasp etmeye kalkıştılar... Sözde özgürlük ve demokrasi şampiyonları ille de hayır temposu tutarken, evet tercihini bastırmak için despotça ve tahammülsüzce hareket etti...” diyen sözlerle CHP’ye çok ağır suçlamalarda bulundu.  

Kılıçdaroğlu Bahçeli’nin bu tweetlerini görmezden gelerek onu “ikinci tur oylamada AKP’nin günahlarına ortak olmamaya ikna etmek” için konuşmaya gider mi bunu henüz bilmiyoruz. Ama CHP içinde Kılıçdaroğlu’nun Bahçeli hayranlığına tepki gösteren vekiller olduğu, bu tweetten sonra böyle bir görüşmeye karşı çıkacak vekil sayısının çok daha fala olacağı da bir gerçek.

Şu da bir gerçek ki, bu tweetlerden sonra, Bahçeli’yle konuşmaya gidip; “Bak AKP’nin niyeti bir adım sonra Anayasa’nın ilk dört maddesini değiştirmek” diyerek ikna etmesinin mümkün olmadığı herhalde Kılıçdaroğlu da görmüştür. Ama CHP’nin MHP’deki aşırı milliyetçi genleri okşayarak AKP ile ittifakını bozma girişimi, ya da AKP’den daha “milliyetçi” olduğunu, daha “Müslüman” olduğunu göstererek onu boşa düşürme hamleleri,  hep dönüp kendini vurmaktadır. Ne var ki, CHP’nin bundan öğrendiği de pek söylenemez.

Özellikle de Bahçeli artık MHP Genel Başkanı olarak kalmış olmayı bile Erdoğan’a, AKP’ye borçlu hale gelmiş bir genel başkandır. Bundan sonra da siyasi geleceğini Erdoğan’ın “yardımcılığı”na bağladığına dair ciddi işaretler veren bir kişi olarak 1 Kasım seçimi öncesinin, çok sıkıştığında AKP’ye koltuk değnekliği yapan Bahçeli’si bile değildir.

Bugün ve yarın MHP’de bir yarılma olursa bu Bahçeli’ye rağmen olacaktır. Ve bu bir iki gün içinde de gerek AKP gerekse MHP içinde sonucu etkileyecek, “anlamlı” bir yarılma olup olmayacağını da göreceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...