18 Ocak 2017 00:53

İşkencenin teşhiri

İşkencenin teşhiri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Reina Katliamı’nın faili yakalandı. Henüz kesinleşmiş yargı kararı olmamasına rağmen şüpheliye fail dememizde bir sakınca yok. Çünkü, kamera görüntüleri  yakalanan şüphelinin fail olduğunu şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde gösteriyor. Katliam failinin yakalanması elbette sevindirici bir haber. Fakat, katliamcının dövülmüş, işkence görmüş ve kafasına ayakla basılı fotoğraflarının medyaya servis edilmesi ayrı bir olay. Bunun tartışılması gerekiyor. Benzer bir durum 15 Temmuz darbe girişiminden sonra da görüldü. Bazı generallerin ilk gözaltına alındığı sırada çekilen fotoğraflarında herhangi bir darp izine rastlanmazken, birkaç gün sonra medyaya servis edilen fotoğraflarında darbedilmiş, işkence yapılmış görüntüleri  vardı.

AKP yanlısı medyada ise bu görüntüler bilinçli olarak kullanılıyor ve şüphelilere işkence yapılması savunuluyor. Dün, yandaş bir gazeteci twitter hesabında şüphelinin 3-4 yaşındaki çocuğuna da işkence yapılmasını açıkça savunuyordu.  Bazı gazeteciler ise işkence fotoğraflarının böyle alenen teşhir edilmesini pek doğru bulmadıklarından olsa gerek, şüphelinin direndiğini yazarak, yüzündeki işkence izlerine gerekçe oluşturmaya çalışıyor. Bazı yandaş gazeteciler ise bizim gibi işkenceye karşı çıkanları engellemek için gözdağı verme, tehdit savurmadan dahi çekinmediler. Şüphelinin işkence gördüğünü söylemek, hatta ima etmeyi, suçun arkasındaki kişilerin açığa çıkmasını engelleme çabası olarak nitelediler. Tabii ki, bu tehdit ve gözdağı onları işkencenin savunucusu olmaktan çıkarmayacak. Bir gün işkencecilerden ve savunucularından yargı önünde hesap sorulacak.

İşkence, fiilin arkasındaki güçleri ortaya çıkarmaz. Faili, azmettiricisini, suç ortaklarını delil araştırarak ortaya çıkarırsınız. Zaten Reina Katliamı’nda her şey ortada idi. Fail, azmettiriciler ve suç ortakları. Siz aslında bütün o tehditleri, gözdağlarını gerektiği gibi soruşturma yapılmadığı gerçeğini gizlemek için de yapıyorsunuz. Tehditlerinizin nedenlerinden biri işkenceyi savunmak ve kabul edilebilir kılmaktır, ikincisi ise şeriatçı teröristleri yakalamadı isteksizliğinizi unutturmaktır. Eğer şeriatçı teröristleri baştan beri gerektiği gibi takip etseydiniz başta 10 Ekim Ankara Katliamı olmak üzere son iki yıldır Türkiye’nin pek çok yerinde işlenen cinayetleri, katliamları önleyebilirdiniz.

Bunların nerede barındıkları, kimlerle ilişkileri olduğu herkes tarafından biliniyor. Fatih, Zeytinburnu, Esenyurt, Başakşehir bir çırpıda bunların yuvalandıkları ilçeler olarak hemen söylenebilir. Bu ilçelerde binlerce evde muhtar kaydı, kira kontratı olmadan, günlük kiralama vb. ile kalan şeriatçı terörist ve iş birlikçileri yaşıyor. Fatih’in Horhor Caddesi’nde bir saat dolaşsanız bunları görebiliyorsunuz. Atatürk Havalimanı Katliamı’ndan sonra güya Fatih Belediye Başkanı ilçelerindeki evleri tek tek dolaşarak kayıtsız Ortadoğu ve Afrikalı kaçak kalanları ortaya çıkaracakları sözü vermişti. Sözlerini tuttular mı? Elbette hayır. Bir sonraki katliamın faili Fatih’de yakalanıncaya kadar Belediye Başkanının söyledikleri unutuldu.

İçimizden herhangi biri bir ev kiralamaya kalksa bin bir türlü zorluk çıkarılır. Muhtara (şimdi nüfus müdürlüğüne) kayıt yaptırmamız istenir, eski ikametgahımızdan kaydımızın getirilmesi istenir, istenenleri yapmazsak hakkımızda dava açılır vs. Fakat, söz konusu İslamcılar olunca onlardan hiçbir şey istenmez. Türkiye’de oturma izni var mı? Vizesi var mı? Kaçak mı gelmiş? Oturduğu yer belli mi? Kontratı var mı? Hiç biri sorulmaz. İddia ediyorum. Yukarıda saydığım dört ilçeyi bir tarasalar bu IŞİD hücrelerinden yüzlercesi ortaya çıkar. Üstelik, vakti zamanında (bir kısmını hâlâ) Esad’a karşı savaşta kullandıklarından sözünü ettiğimiz şeriatçı teröristlerin büyük bir kesimini zaten buralara şimdi yakalayacak kurumlar yerleştirdi. Yani, yerlerini zaten biliyor. 

Netice olarak, şeriatçı teröristler engellenmek istense, örgütlülükleri, hücreleri dağıtılmak istense bunları yapmak çok kolaydı, kolaydır ve o zaman yaşanan katliamların çoğu yaşanmayacak ve yüzlerce yurttaşımızı da kaybetmemiş olacaktık.  Hâlâ, bu örgütleri dağıtma olanağı var ve hâlâ dağıtmak için çok hevesli değiller. Şimdi, yakaladıkları adamların ağzını yüzünü dağıtmak, kafasına botunla basmak ihmal, koruma, kollama durumlarını gözlerden gizlemeye yetmez. Hele işkenceyi meşrulaştırmaya hiç yetmez.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...