15 Ocak 2017 01:00

Medyamızın hali pürmelali!

Medyamızın hali pürmelali!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Özgür Gündem gazetesiyle dayanışma amacıyla bir günlük genel yayın yönetmenliği yapan gazetecilere ve aydınlara açılan davalar sonuçlanmaya başladı.

Sonuçlanan ilk davalar Şanar Yurdatapan ve Aydın Bodur’un davaları oldu. Her iki dayanışmacıya da mahkeme 1 yıl 3’er ay hapis cezası verirken 6 biner lira da para cezası verdi!

Bu elbette ki sadece dayanışmacı yayın yönetmenlerine yönelik bir cezalandırma değil, daha çok da basın özgürlüğü, halkın haber alma özgürlüğünü savunan gazetecilere, aydınlara, demokratlara bir gözdağıdır. Ama medyamızın hali sadece basın ve halkın haber alma özgürlüğünü savunanları sindirme amaçlı girişimlerden ibaret değil. Tersine “biat eden”lerin de “daha iyi” ve “daha içten” biat etmeleri için gazetelere ve TV’lere yönelik operasyonlar da sürüyor. Bu alanda yürütülen operasyonun “merkez üssü” her zaman olduğu gibi Doğan Grubuna bağlı medya kuruluşları. 

Doğan medyadaki operasyon, holdingin üç üst düzey yöneticisinin “FETÖ’cüdür” gerekçesiyle gözaltına alınmasına (Birisi tutuklandı ikisi adli kontrol uygulamasıyla serbest bırakıldı) kadar uzandı. Ama daha yakından bakıldığında son günlerde operasyonunun Kanal D, CNN, Hürriyet gibi Doğan Grubunun en önemli medya organlarında da ciddi kadro değişiklikleri olarak sürdüğü anlaşılıyor.

Aslında 1 Kasım seçimleri sonrasından beri, Cüneyt Özdemir’in sunduğu 5N1K ile başlayan süreç çeşitli yönleriyle aralıksız sürüyordu. 

CNN’de bir zamandan beri ekranda görünmeyen Nevşin Mengü’nün sosyal medyaya attığı bir mesajdan dolayı görevinden uzaklaştırıldığı, hatta kanaldan çıkarıldığından söz ediliyor.

Kanal D‘nin kıdemli “enkırmeni” ve devletin resmi söylemini içten bir haykırışa dönüştürerek “habercilikmiş” gibi sürdüren Serdar Cebe’nin bile artık gözden düştüğü, yerine artık yarından itibaren Ahmet Hakan’ın getirildiğini görüyoruz.

Ama Doğan Medyadaki en belirgin değişikliğin Ankara’da olduğu anlaşılıyor. Hürriyet’in uzun amandan beri Ankara temsilciliğini yapan Deniz Zeyrek’in yerine Hande Fırat getirildi. Deniz Zeyrek’in sıfatı da artık sadece “Hürriyet Yazarı” oldu.

Posta Gazetesinin Ankara Temsilcisi, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yurt dışı gezilerinin “baş konuğu” Hakan Çelik ise Posta’daki görevinin yanı sıra Kanal D’nin de Ankara Temsilcisi yapıldı.

Bunlar görülen ve duyulanlar ama biraz aşağılara inildiğinde her yeni “koltuk” sahibinin kendi “kadrolaşmasını” yapacağı, dolayısıyla bir çok gazete emekçisinin işinden edilmesi için yeni bir sürecin başlatıldığını söylemek için kahin olmak gerekmiyor. Böylece; Doğan grubunda “gazetecilik normları” bakımından “çıta”nın Hande Fırat ve Hakan Çelik tarafından konduğu, onların tarz, tutum ve gazetecilik anlayışına “ulaşamayan” her elemanın yerinin artık “sağlam olmadığı” dünya aleme ilan edilmiştir. Nitekim görevden alınanlar da dayatılan gazetecilik anlayışını reddettikleri için değil ama Hande Fırat ve Hakan Çelik’e ayak uyduramadıkları için geri çekilmektedirler! 

Doğan Medya’da bunlar oluyorsa benzer girişimlerin Ciner ve Demirören medya guruplarında olmaması beklenemez. Tersine belki oralarda da benzer değişimler yapılıyor ama henüz kamuoyuna yansımamış olabilir.

Çünkü artık medyanın hali pürmelali böyledir. Bir yandan gazeteciliğin en temel ilkelerini geminin bordasından denize atacaksın ama aynı zamanda da iktidara her gün daha “ileriden biat ettiğini” göstermeyi başaracaksın. Ki, patronun da gözüne girebilesin!

Sadece yükselmenin değil işsiz kalmamanın tek yolunun bu olduğu bir medyamız var!

AMERİKA’DA DA OLUYOR AMA! 

ABD’nin Seçilmiş Başkanı Donald Trump’ın “geliyorum” temalı basın açıklamasında, “Moskova’da bir otelde çekilmiş kasetleri” olduğuna dair soru soran CNN muhabirinin soru sormasına izin vermemesi, CNN’i yalancılıkla suçlaması ve muhabirle bir tartışmaya girişmesi, bizim yandaş basında kalem oynatan gazeteci camiasında zil takıp oynanarak karşılandı: “Bakın gazetecilere müdahale sadece bizde olmuyor ABD’de de oluyor!”

Evet, Trump gazeteciye söz vermemek için ağız dalaşına girmiştir ama gazeteci susmamış, Trump’a sorusunu ısrarla sormaya çalışmıştır. Dahası toplantıya katılan gazeteciler de muhabir arkadaşlarını alkışlarla desteklemişlerdir.

Aynı tablo bizde olsaydı herhalde öncelikle gazeteci daha ilk ağız dalaşına girdiğinde güvenlikçiler tarafından karga tulumba dışarı atılırken, “gazeteciler”in çoğu da mikrofonlarını ve cep telefonlarını muhabire atarak protestolarını dile getirirlerdi!

Arada böyle küçük farklılıklar var işte!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...