05 Ocak 2017 00:55

Irak'la nasıl 'dost' olduk?

Irak'la nasıl 'dost' olduk?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gözümüz aydın, yeni yılda yeni bir “dost” umuz oldu: Irak. Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş 2 Ocak’taki Bakanlar Kurulu toplantısından sonra “Irak’la ilişkilerde yeni bir dönemin başladığı” nı açıkladı. Başbakan Yıldırım, bugün Irak Başbakanı İbadi’yi ziyaret ediyor.

Peki, Irak’la nasıl “dost” olduk?

Öncelikle “Irak’la yeni dönem” açıklamasını AKP-Erdoğan iktidarının 5 yıllık Suriye politikasının çöküşünün devamı olarak okumak gerekiyor.

Aslında Erdoğan iktidarının, başbakanın Şii güçlerden seçildiği Irak’la gerilimin hikayesi şimdiki Başbakan İbadi’den daha öncelere dayanıyor. Türkiye’nin Irak içişlerine Sünni güçler (Eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi ve Eski Meclis Başkanı Nuceyfi) üzerinden müdahale etmesi, önceki Başbakan Maliki döneminde de ciddi gerilime yol açmış, en sonunda Haşimi Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmıştı.

AKP-Erdoğan iktidarı, Başika kampında eğittiği Eski Musul Valisi Esil Nuceyfi’ye bağlı Sünni milisler ve bu milisleri “eğitmek” adına gönderilen yüzlerce komando ve tank-zırhlı araçlar üzerinden Musul operasyonuna dahil olmaya çalışınca bu kez İbadi döneminde yeni bir kriz ortaya çıkmıştı. Irak Temsilciler Meclisi, Irak’taki Türk askeri varlığını “işgalci” ilan edip Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kınayan bir karar alarak BM’ye başvuru yapmıştı. Bu dönemde Erdoğan da İbadi’yi hedef alan sert açıklamalar yapmıştı: “Sen benim zaten muhatabım değilsin, seviyemde değilsin, kıratımda değilsin, kalitemde değilsin, Irak’tan senin bağırman çağırman bizim için hiç de önemli değil, biz bildiğimizi okuyacağız, bunu böyle bilesin. Kim bu? Irak’ın Başbakanı. Önce haddini bil.”

İbadi de bu açıklamanın altında kalmamış, Erdoğan’ın 15 Temmuz darbe girişimi sırasında halka telefondan yaptığı görüntülü çağrıyı ima ederek “Topraklarımızın kendi adamlarımızın kararlılığıyla kurtaracağız, video çağrısıyla değil” demişti.

Nihayetinde Erdoğan’ın “Bizi Musul operasyonuna dahil etmezlerse B, olmazsa C planımız devreye girer” demesine rağmen Türkiye Musul operasyonunun dışında tutulmuştu. Yetmemiş, Türkiye’nin Irak’lı Türkmenler üzerinden söz sahibi olduğunu iddia ettiği Telafer operasyonunu da Irak Hükümetinin desteklediği Şii milisler (Haşdi Şa’bi) yapmıştı.

Anlayacağınız Türkiye, her türlü girişim ve açıklamaya rağmen Irak’ta devre dışı bırakılmıştı. Dolayısıyla bugün eğer Irak’la “dostluk”tan söz edilecekse, bu yeni ilişkiler her şeyden önce Erdoğan iktidarının Irak’ta bugüne kadar sürdürdüğü söylem ve politikalarının reddi üzerinden kurulabilmektedir. Tıpkı Rusya ve İran ile “dost” luğun Suriye politikasının iflasının kabulü üzerine kurulmuş olması gibi…

Bu noktada sorulması gereken soru şudur: Türkiye, bu “dost” luktan ne ummaktadır?

Açıktır ki, Türkiye’deki iktidar Suriye ve Irak’a müdahale ederken, bölgenin (Ortadoğu) 'oyun kurucu' gücü olma iddiasını taşıyordu. Dolayısıyla bu müdahale girişimleri üzerinden bölgenin geleceğini şekillendirmeyi ve bölgenin lider gücü olmayı umuyordu. Ancak gelinen yerde bu politika Halep ve Şam’da olduğu gibi, Musul ve Bağdat’ta da iflas etti.

Bugün ‘oyun kuruculuk’ iddiasıyla çıkılan yolun sonuna gelindi. Ve AKP-Erdoğan iktidarının bölgede tamamen ‘oyun dışı’ kalmamak için elinde tek bir seçenek kaldı: Dün “Haddini bil” denilenin kapısını çalmak. Erdoğan, daha üç ay önce “seviyemde, kıratımda, kalitemde değilsin”  diyen kendisi değilmiş gibi 30 Aralık’ta İbadi’yi telefonla aradı ve işte bugün de Başbakan Yıldırım, İbadi ile görüşmek için Bağdat’ta. Bu teslimiyet politikasının kısa vadedeki hedefi ise, PKK’ye karşı Irak Hükümetinin desteğini alabilmek ki uzun vadede Türkiye, elbette bölgesel paylaşım mücadelesinden pay alma hedefinden vazgeçmiş değildir. Bilindiği gibi bir süreden beri Türkiye, Ninova eyaletinde Êzidî yerleşim bölgesi olan Şengal’daki PKK varlığını “Irak’ta ikinci Kandil kuruluyor” açıklamalarıyla gündeme getiriyor. Dolayısıyla nasıl dünün düşmanları Rusya ve İran’la Suriye’de kurulan “dost” luğun karşılığı Kürt kantonlarının birleşmesini engellemek için yapılan Cerablus-el Bab operasyonuna göz yumulması olduysa, Bağdat’a giden Yıldırım’ın öncelikli pazarlık konusu bölgedeki PKK varlığının sınırlanması ya da bunlara karşı Türkiye’nin olası bir müdahalesine onay verilmesi olacaktır ki, Şengal’daki PKK güçlerinin tasfiyesi konusunda Irak Kürt Federe Yönetiminin de Türkiye ile aynı görüşte olduğunu belirtmek gerekiyor.

İşte Irak’la kurulan “dost” luğun kısa hikayesi bu. İçerideki baskı rejiminin ve Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikalarının devamı için kurulan böylesi “dost”lukların ömrünün ne kadar olacağını ve neler getirip götüreceğini ise, önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...