05 Ocak 2017 00:50

Beka sorunu ve sorumluluk

Beka sorunu ve sorumluluk

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AK Parti, Kasım 2002 seçimleri sonucunda iktidara geldiğinde, Türkiye beka sorunu mu yaşıyordu?

Hayır!

Çünkü Türkiye, Aralık 1999 tarihinde AB’ye aday ülke ilan edilmiş, 2001 yılında yaşadığı mali krizi atlatmış, 24 Mart 2001 tarihinde kısa ve orta vade ulusal programını kabul ve ilan etmiş, Ekim 2001 yılında 35 maddelik anayasa değişikliğini gerçekleştirmiş, 2002 yılında üç uyum paketini yürürlüğe koymuş, 30 Kasım itibariyle de OHAL’i sona erdirme kararını almış, makro ölçekte yönünü otoriter ve yer yer totaliter özellikler taşıyan sisteminden demokrasiye doğru çevirmiş bir ülke idi.

AK Parti’nin devir aldığı böyle bir ülke idi. Sorunları olan ama demokrasi açısından genel yönelimi belirginleşmiş bir ülke… AK Parti bu sürece uyum gösterdi ve üç uyum paketine 6 uyum paketi ilave etti ve AB ile ekim 2005 tarihinde katılım müzakerelerine geçme kararını aldırdı.

Peki 14 yıldır ülkeyi yöneten AK Parti, 14 yıl sonra ne diyor?

Türkiye bir beka sorunu ile karşı karşıyadır!

Biz bu değerlendirmeye katılmıyoruz ama varsayalım ki beka sorunu ile karşı karşıyayız. Nasıl geldik bu noktaya ve kim sorumludur bu durumdan?

Bize göre hâlâ, beka sorunu yok, insan hakları ve demokrasi sorunu var. Beka sorunu yok ama insan hakları ve demokrasi standartlarını ortadan kaldırarak, bu standartlardan uzaklaşarak yaratılan bir şey var: Evet, gerçekten beka sorunu yaşayacağız, hükümet bu politikadan vazgeçmez ise. Bir korku iklimi yaratıldı. Darbe teşebbüsü de bu iklimin yaratılmasında en büyük etmen oldu.

Ben kutuplaştırıcı politika ve kullanılan üslubun sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum. Yanlış politika ve kararlar var. Ama bu politika ve kararlarda ısrar edilirse, ki bunlar içeride ve dışarıda savaş politikaları ve kararlarıdır, işte o zaman bugün yaşamadığımız ama bu politika ve kararların yaşatacağı beka sorunu ile karşı karşıya kalabiliriz. Dolayısıyla sorunu doğru teşhis etmeliyiz. Devasa Kürt sorununa yaklaşım, içeride ve dışarıda (sınır ötesinde) savaş, politika ve araçlarıyla kendisini gösteriyor ve hükümet bir politika tercihinde bulunuyor. İçeride bu politikaya eşlik eden sonuçlar var. Bazıları şöyle:

TGC Yönetim Kurulu, 2016 basın raporunu açıkladı. 839 gazeteci yaptıkları haberler nedeniyle yargılandı.. 143 gazeteci yeni yıla tutuklu olarak cezaevinde giriyor. İşsiz gazeteci sayısı da 10 bini aştı.

Çalışma Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, ‘FETÖ’ operasyonları kapsamında toplam 122 bin 177 kişi hakkında işlem yapıldığını, 87 bin 228 kişinin ihraç, 35 bin 549 kişinin de açığa alındığını açıkladı.

5 Haziran 2015 Diyarbakır saldırısından bu yana 34 saldırıda 500 civarında insan yaşamını yitirmiş ve bunun 400 kadarı da  sivil insanlar.

Sayıları on binlerle ifade edilen toplumun çeşitli kesimlerinden ve farklı meslek ve cinsiyetlerden, siyasi görüşlerden insanlar tutuklandı.

Kimsenin hukuki güvenliği yok. Kimse ne kendi kişisel yarınını öngörebiliyor ne de ülkenin…

Beka sorunu yok ama bu sorun varmış gibi bir güvensizlik iklimi ve korkusu yaratılıyor. Baskı rejimi yaratılıyor ve uygulanıyor.

Eskiden otoriter/totaliter dediğimiz sistemin parametreleri biliniyordu. Şu anda tam bir keyfilik, öngörülemezlik ve belirsizlik var. Devlet kurumlarının ve yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ne yaptığı ve ne yapacağının standartları yok. Çöküş ve çözülüş halindeki devlet saldırganlığı gözleniyor.

Peki bu durumdan çıkış mümkün mü? Evet mümkün. Hükümetin yaptığının tam tersini yaparak mümkün. OHAL’i ve OHAL aracılığıyla kurumlaşmayı yapılandırarak değil, hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilkelerine sahip çıkarak mümkün. En başta keyfiliği terk ederek…

Hani çok popülerdi ya bir zamanlar: “Kopenhag siyasi kriterleri” denirdi: Hukukun üstünlüğü ve demokrasi, insan hakları ve azınlık haklarına saygı… Bu dört başlık altındaki konuları tanımakla, kullanmakla, korumakla, yaşama geçirmekle ve geliştirmeye çalışmakla mümkün…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...