Yanlış teşhisten doğru tedavi çıkmaz!
Fotoğraf: Envato
İstanbul-Ortaköy’de Reina’da yeni yılı kutlayanlara yönelik silahlı saldırıda, çoğu yabancı uyruklu 39 kişi hayatını kaybetti; 4’ü ağır 65 kişi de yaralandı.
Katliamı gerçekleştiren saldırganın tek kişi olduğu, kalabalıktan yararlanarak kaçtığı belirtiliyor.
Sonrası bilinen açıklamalar...”Şiddetle kınıyoruz”, “Köklerini kazıyacağız”, “Asimetrik tehdit”, “Arkasında üst akıl var”, “Dünya bizi yalnız bıraktı”...
Ancak bütün bunlar söylenirken, yılbaşı kutlamalarının çok uzun bir zamandan beri, dini referanslı bir toplumsal yaşam amaçlayan, insanlara bu yaşam tarzını dayatmak isteyen kesimler tarafından suçlanarak geldiğini, artık resmi devlet yetkililerinin yılbaşı kutlamalarını yasaklayan “tamimler” yayınladığını unutmuş görünüyorlar. Son yıllarda giderek dozunu artıran bu suçlamalar, özellikle ve bilinçli bir biçimde Noel’le yılbaşını da birbirine karıştırarak, “Hıristiyanların kutsal gününü Müslümanlar tarafından kutlanması” olarak sunulmuş, insanların dini duyguları istismar edilerek kışkırtılmıştır. Yılbaşının yaklaşmaya başladığı günlerden itibaren, hatta katliamın gerçekleştiği gece bile bir çok gazete ve TV kanalında “İslam’a aykırı hayat tarzı” eleştirisi koro halinde yapılıyordu.
Hiç kuşkusuz Reina’ya yönelik saldırıyı düzenleyenler; bir yılbaşı kutlamasını hedef alırken bir yaşam tarzını da hedef almışlardır. Dahası asıl amaçları, seküler bir yaşam tarzına yönelik tutumlarını ortaya koymuşlar ve bu yaşam tarzına karşı onların sempatisini toplayacaklarını düşünmüşlerdir.
Diyanet işleri Başkanı Mehmet Görmez de nihayet bunu görmüş olmalı ki, saldırıdan dört saat sonra (sabahın 05.30’unda), daha Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı hiçbir şey söylemeden verilen mesajı aldığını göstermiş, son yılların gerçeğe en yakın açıklamasını yapmıştır: “Bu bir vahşettir, dehşettir, cinayettir ve katliamdır...Bu insanlık dışı katliamın bir pazarda ve bir mabette yapılmasıyla eğlence yerinde yapılmasının herhangi bir farkı yoktur...Bu gece yapılan bu terörü diğer olaylardan ayıran tek fark toplumda fitne oluşturarak yaşam biçimlerine göre toplumu bölmek ve karşı karşıya getirmektir” demiştir.
Elbette ki bu tür saldırıları yapanlar, kendi amaçlarına yönelik olarak benzer saldırıları her zaman yapabilirler ama eğer saldırılar arka arkaya geliyorsa, bu saldırıları besleyen bir iklim vardır ve saldırıyı yapanlar sonuçta zayiat verseler bile daha çoğunu kazanmaya devam ediyorlardır! Bu yüzden de bu köşeden bu tür saldırılarda hep söylendiği gibi, asıl olan hükümetlerin politikasıdır ve bu politikalar bu saldırıları besleyen iklimi değiştirmiyorsa sadece polisiye önlemlerle saldırıların önlenemeyeceği de her halde bir kez daha görülmüştür.
Son yıllarda ülkemizde (tabi dünyada böyle bir cereyan var) dini referanslı, muhafazakar bir yaşamı benimseyenler iktidarda olmanın da imkanlarını kullanarak bu tür saldırılara dayanak sağlayan iklimi güçlendirmekte, seküler yaşamı aşağılayan; bar, meyhane, yılbaşı kutlaması gibi görüntülerine karşı nefreti, öfkeyi artıran bir kışkırtma yapmaktadırlar. Bu yüzden de bu saldırıları bu kültür çatışmasının dışında görmek, sorunu kriminal bir vakaya indirgemek olur.
Son yıllarda artan terör sadırları ve cihadist terörizmi kollamak için geliştirilen, “bütün terör örgütleri aynıdır”, “Ortak eylemler yapıyorlar”, “kolektif terör var”, “kokteyl terör örgütleri ile karşı karşıyayız”,...gibi gerçekle bağlantısı olmayan fantastik teorilerin öne sürülmesi ise sorunu daha da karmaşık hale getirmiştir. Ankara Gar katliamında barış mitingine yönelik saldırının arkasından Davutoğlu ve ekibinin geliştirdiği bu teori, yeniden köpürtülmektedir. Ve nitekim, bu örgütlerden hiç biriyle bağlantısı olmadığını tüm dünyanın bildiği Ahmet Şık, hem PKK hem FETÖ hem de IŞİD’le bağlantılı olduğu gerekçesiyle tutuklanmıştır!
Teşhis yanlış olunca tedavi de sonuç vermemektedir!
Bu yüzden de Rusya büyükelçisinin katledilmesi olayında söylenen buna benzer iddialar bir gerçeğe ulaşılamamıştır.
Muhtemeldir ki Reina saldırısı karşısında saldırganın bağlantıları, arkasındaki hangi güçlerin olduğunun ortaya çıkarılması kolay olmayacaktır. Çünkü, bu soruşturmayı yapan zihniyet, örneğin el Nusra’dan özenle söz etmemekte, “IŞİD taktik değiştirmiş” diyerek, soruşturmayı malum kalıba oturtarak işin içinde çıkmayı amaçlamaktadır! Çünkü, eğer El Nusra’nın Türkiye’de eylem kapasitesi ortaya çıkarsa, yeni sorular gündeme gelecek, örneğin Rusya Büyükelçisi’nin öldürülmesi yeniden ele alınmak zorunda kalınacaktır!
Kısacası saldırıların arkasındaki gerçekleri anlamak için fantastik teoriler yerine gerçek kanıtlara bakmadan saldırıların arkasındaki gerçek faillerin ortaya çıkarılması mümkün olmayacağı gibi, hükümetin iç ve dış politikasındaki yönelişleriyle bağlantısı görmezden gelerek bu saldırıların önlenmesi söz konusu olamayacaktır!
- Özak Tekstil işçileri ve BİRTEK-SEN’in asıl suçu ne? 27 Mart 2024 05:05
- Seçime 1 hafta kala AKP ve Erdoğan emekçilerle karşı karşıya! 24 Mart 2024 05:20
- Yüz binler alanlardan seslendi: Barış istiyoruz ve biz buradayız! 21 Mart 2024 05:45
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 12:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05
- İşçi gazetesi, sınıflar mücadelesinin en ön cephesindedir 13 Mart 2024 05:15
- İktidar ‘İstanbul’u alma’, muhalefet yurttaşın ‘stratejik oy’ kullanması peşinde! 09 Mart 2024 05:15
- Partisini motive edemeyen Destici, sorununu ‘Ebu Bevval’ olmakla mı aşmaya çalışıyor? 17 Ocak 2024 04:11
- Tüm emek güçleri için ‘haydi mücadeleye’ dönemi! 14 Ocak 2024 04:55
- Erdoğan, Murat Kurum’u neden İBB’nin adayı yaptı? 10 Ocak 2024 05:00
- İş yerleri kaynıyor; mevsim kış ama havada ‘işçi baharı’ kokusu var! 07 Ocak 2024 04:58
- Lübnan ve İran’daki saldırılar İsrail-Filistin Savaşı’nda neye işaret ediyor? 05 Ocak 2024 04:57