23 Aralık 2016 00:54

Emevi Camii'nde Esad'la aynı safta

Emevi Camii'nde Esad'la aynı safta

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov’a suikast haberini Moskova yolundayken aldı. Suikastın ertesi günü (20 Aralık) Moskova’da Rusya, Türkiye ve İran arasında Suriye konusunda önemli bir görüşme yapılacaktı. Rusya, suikasta rağmen görüşmelerin ertelenmeyeceğini açıklayınca üçlü görüşme gerçekleştirildi. Rusya, bu önemli görüşmeyi ertelemeyi düşünmedi, çünkü kimler tarafından yapıldığı/yaptırıldığından bağımsız olarak bu suikast, aslında yapılacak görüşmede iplerin tamamen Rusya’nın eline geçmesini kolaylaştırıyordu. Öyle de oldu. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve İran Dışişleri Bakanı Zarif’in katıldığı üçlü görüşme sonrasında açıklanan ortak bildiride “çok mezhepli, seküler ve demokratik bir ülke olarak Suriye’nin toprak birliğinin desteklenmesi”, “IŞİD ve el Nusra’ya karşı ortak mücadele” ve bu üç ülkenin Suriye barışı için yapılacak görüşmelerde “garantör ülkeler” olması gibi maddeler yer alıyordu.

Ortak bildirideki maddelere bakınca Rusya’nın bu görüşmeyi neden ertelemek istemediği görülüyordu. Bu bildiri her şeyden önce Türkiye’nin Suriye’de 5 yıldır sürdürdüğü politikanın sonunun ilanı anlamına geliyordu. Türkiye, daha düne kadar Halep üzerinden karşı propaganda yürütüp “zalim diktatör Esed” dediği Esad’ın “yeni demokratik-seküler Suriye”nin lideri olmasını kabul ediyordu. Yani Erdoğan, artık Şam’daki Emevi Camii’nde ancak Esad’la birlikte saf tutarak namaz kılabilirdi!

Öncelikle şu soruyu sormak gerekiyor: Türkiye, Esad rejiminin en büyük destekçileri Rusya ve İran’la ABD’nin dışlandığı böylesi bir uzlaşmayı neden kabul etti?

Bu sorunun en kestirme yanıtı ‘Halep etkisi’dir. Halep’in düşmesi, Türkiye’nin Nusra ve destekçisi gruplar üzerinden Suriye’ye müdahale edebilme hayalinin sonunu getirmiştir. 

Türkiye’nin Suriye’ye müdahale politikasının iki hedefi bulunuyordu: Esad rejimi ve Kürtler! İlk hedef düştüğüne göre geriye tek hedef kaldı, o da Rojava Kürtlerinin etkisizleştirilmesi. Türkiye, Rusya ve İran’la bu nokta üzerinden pazarlığı sürdürmeye çalışmaktadır. Bu noktada Moskova’da açıklanan ortak metinde “Nusra’nın terör örgütü ilan edilmesi” ve “Nusra ile diğer grupların ayrıştırılması” vurgusunun yapılmasına dikkat çekmek gerekiyor. Çünkü Türkiye, Nusra’dan ayrıştırıp ÖSO adı altında bir araya getirdiği grupları Kürt kantonlarının birleşmesini engellemek için kullanmaya çalışıyor. Rusya ve İran en azından bugün için buna göz yumuyor. Mesela Türkiye’nin şiddetli çatışmaların yaşandığı-ki IŞİD’le önceki gün yaşanan çatışmada 14 askeri yaşamını yitiren Türkiye, Suriye’deki en büyük kaybını verdi- el Bab’a inmesine artık ses çıkarmıyorlar. Çünkü Türkiye’nin el Bab üzerinden Halep’te destekleyebileceği kimse kalmadı. 

Daha önceki yazılarda da belirtmiştik. Cerablus operasyonu üzerinden Türkiye’nin Suriye-Rojava Kürtlerine karşı tampon oluşturup Kürtlerin gücünü sınırlamasını Rusya ve İran da istemektedir. Çünkü bu durum, Kürtlerin Suriye’de daha sınırlı taleplerle (Mesela daha önce ilan ettikleri federasyondan vazgeçerek) çözüme razı edilmesini kolaylaştıracaktır. Ancak Moskova’daki metinde Türkiye’nin daha önce defalarca “terör örgütleri” listesinde yer almasını istediği PYD/YPG’ye dair hiçbir vurgunun yapılmaması, Rusya’nın Kürtlere karşı Türkiye’nin istediği çizgiye gelmesinin, yani Kürtleri yok sayan bir “çözüm”ü kabul etmesinin de öyle kolay olmadığını göstermektedir.

Peki, Moskova mutabakatının ABD’ye mesajı neydi?

Rusya, ortaya çıkan mutabakat ile yeni ABD yönetimine karşı Suriye sorununun çözümünde inisiyatifi daha baştan eline almış olmaktadır. 

Türkiye’deki AKP-Erdoğan iktidarı ise, Suriye’de Kürtlerle iş birliğine devam edeceği anlaşılan-daha doğrusu zaten Kürtlerle iş birliği dışında Suriye’de dayanağı kalmayan- ABD’yi bu mutabakat üzerinden daha fazla sıkıştırabileceğinin hesabını yapmaktadır. Çünkü dün bölgede (Ortadoğu) ‘oyun kurucu’ olma iddiası ile yola çıkan Türkiye’deki iktidarın elinde kala kala egemenlik mücadelesi halinde olan güçler (ABD ve Rusya) arasındaki çelişkileri kullanarak ayakta kalmaya çalışma kalmıştır. 

Özetle Erdoğan, artık gelinen yerde Kürtleri durdurma beklentisiyle “zalim Esed” ile aynı safta durmaya razı hale geldi. Ancak 5 yıldır Suriye ve Rojava’yı ülke siyasetiyle böylesine iç içe geçiren iktidarın bu kadarla kurtulması mümkün mü? Bölgedeki gelişmeler bunun öyle kolay olmayacağını gösteriyor!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa