16 Aralık 2016 00:59

'Milli seferberlik' ilanı, kontrgerilla ve tehlikeli gelişmeler

'Milli seferberlik' ilanı, kontrgerilla ve tehlikeli gelişmeler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Anayasamızın 104. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başı olarak PKK’sıyla, DEAŞ’ıyla, FETÖ’süyle, DHKP-C’siyle adı, söylemi, yöntemi ne olursa olsun tüm terör örgütlerine karşı milli bir seferberlik ilan ediyorum” demesi, siyaset alanında yeni tartışmalara yol açtı.

CHP, bu açıklamayı “Cumhurbaşkanı değil Başbakan ve Hükümet yapabilir” diyerek, teknik açıdan da eleştirdi. Medya ve siyasetteki yaklaşım ise Cumhurbaşkanının “seferberlik” kavramını yasadaki karşılığı anlamında değil günlük dilde “seferber olmak” anlamında kullandığı biçimindeydi.

Tartışmada MHP bir adım daha öne çıktı; “milli” sözcüğünden de kalkarak, “Cumhurbaşkanı teröre karşı milleti mücadeleye çağırdı” diyerek Cumhurbaşkanının bu çağrısını desteklemekle de kalmadı, kendisi için de “vazife” çıkardı!

CUMHURBAŞKANI ‘SEFERBERLİK’ DERKEN NE KAST ETTİ?

İlk bakışta Cumhurbaşkanı “seferberlik ilan ediyorum” derken günlük dilde “seferber olma”yı, yani “görevi tüm imkanları kullanarak yapmayı kast ediyor” gibi görünse de bu doğru değildir. Çünkü Cumhurbaşkanı çağrısını Anayasanın 104. Maddesi’ne dayandırdığını söyleyerek yapıyor. Burada Cumhurbaşkanının Hükümeti ve güvenlik güçlerini OHAL’i de aşan yetkilerle donatan “Seferberlik Hali”ni ilan etmeyi kastettiği görülüyor. “Yok canım Anayasanın o maddesi Cumhurbaşkanına bir muhtarlar toplantısında seferberlik hali ilan etme yetkisi vermez” diyerek geçiştirmek de aşırı saflık olur. Bu, en fazla, hazır Cumhurbaşkanı “başkan” yapılacakken, Anayasa’nın 104. Maddesinin de Cumhurbaşkanının “Seferberlik Hali” ilan etmesi için uygun hale getirilmesini gündeme getirir! Öyle ya gün moda olan tutum yasalarını “fiili duruma” uydurmak değil mi? 

Bu yüzden de Cumhurbaşkanın açıklaması “Yok canım sözün gelişi Cumhurbaşkanı böyle konuşmuştur” diyerek geçiştirilebilecek bir durum değildir.

Dün, bu yazının yazıldığı saatlerde “Güvenlik zirvesi” henüz bitmemişti. Ama şu bir gerçek ki “Cumhurbaşkanının ne demek istediği” bu zirvede konuşulmuştur ve “milli seferberlik hali”nin “fiilen mi” uygulanması yoksa “resmen mi” ilan edilerek uygulamaya geçileceği “Güvenlik zirvesi”nde konuşulmuştur. Ve bugünden itibaren de “zirvede” alınan kararların nasıl uygulanacağını da göreceğiz.

DEVLET ŞİDDETİNİN DOZUNU ARTIRMA GİRİŞİMLERİ

Cumhurbaşkanının “milli seferberlik” ilan etmesi kendi başına bir “ilan”dan ibaret değil. 

Beşiktaş’taki katliama yol açan saldırının arkasından İçişleri Bakanı Soylu, bugüne kadar devletin resmi tutumunun ifadesi olan “misliyle mukabele” söylemini kenara iterek ve “Bugünden itibaren devletin ilk işi intikamını almaktır” diyerek  “devletin kullanacağı şiddetin dozunun yeni aşamasını” ifade etmişti. İçişleri bakanı, bununla da kalmamış, koruculara hitap ederken, “Terör örgütü yandaşlarını ihbar edin” çağrısı yapmıştı. Cumhurbaşkanı da Çevik Kuvvet polisine, “Elinizdeki bütün yetkileri tereddütsüz kullanın arkanızdayız” diyerek “polisin şiddet dozunu yükseltmesini” istemişti. Bu doğrudan çağrıların yanı sıra medya ve siyasette kullanılan dilin “sertlikte” hat safhaya çıkarılması, HDP’li vekillerin cezaevine konması için yeni bir dalganın başlatılması, HDP’lileri gözaltına alma kampanyası başlatılması (İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre iki günde 11 ilde 568 HDP’li gözaltına alındı) gibi uygulamaların OHAL sınırlarını zorlamaya başladığı da bir gerçektir. 

‘MHP’NİN YORUMU’ VE TEHLİKELİ GELİŞMELER!

MHP ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “milli seferberlik” ilan etmesini büyük bir şevkle destekliyor. MHP, buradaki “milli” sözcüğünü de “Cumhurbaşkanı terörle mücadele için milleti emniyet güçlerine desteğe çağırıyor” biçiminde yorumlayarak, Cumhurbaşkanının çağrısından kendisine “vazife” çıkarıyor. MHP’li militanların ve onlarla aynı paralelde olan diğer şoven milliyetçi odakların HDP binalarına saldırması ve bu saldırıların uç ifadesi olarak HDP’nin Konya İl Örgütü binasına girilerek binanın içindeki eşyaların tahrip edilmesi, camın çerçevelerin kırılması, MHP’nin “milli seferberlik”ten çıkardığı görevinin ifadesidir.

Dahası İstanbul’da polisin HDP İl binasındaki aramadan sonra binanın duvarına yazdığı “Geldik yoktunuz!” yazısının Konya il binasına “sivil” saldırganlar tarafından yazılması bir “emniyet-sivil işbirliği”ni, en azından duygu ve tutulan hat düzeyinde ifade etmektedir.

Bu saldırıda hiçbir saldırganın “usulen” bile gözaltına alınmamış olması da ayrıca bu günden not düşülmesi gereken bir durumdur.

Dahası önceki gün Çankaya’da yapılan MHP-AKP-CHP liderlerinin katıldığı toplantıda MHP Genel Başkanı Bahçeli, “terörle mücadele için yeni bir konsept oluşturulmasını” istemiş ve altı maddelik de bir plan sunmuş!

MHP bu planla  açıkça, ülkedeki bütün özgürlük ve hakların askıya alınmasını, ülkenin “Terörle Mücadele Yasası”yla yönetilmesini istiyor. 

Bütün bunlar birleştiğinde şunu anlıyoruz ki, MHP bu gelişmeleri, devletin bir şiddet aygıtı olarak “kadife eldivenlerini çıkarmasını” bütün diğer görevlerini bir yana bırakarak “şiddetin” başlıca yönetim biçimi olduğu bir düzen kurulması için harekete geçmiş görünüyor.

Kuşkusuz bu gidiş Türkiye’yi esenliğe, huzura değil bir iç kargaşaya, sonu belirsiz bir kaosa, iç çatışmalara doğru sürükleyecek bir gidiştir. Ve son derece tehlikeli gelişmelere yol açacak bir hamledir.

‘SEFERBERLİK’ VE KONTRGERİLLA

Bunların da ötesinde “seferberlik”, kontrgerilla ve “derin devlet” marifetlerinin yakın tarihimizden yansıyıp gelen yaraları henüz tazedir.

Çünkü kontrgerilla, 1950’li yıllarda, ülkemizde NATO’nun planları çerçevesinde oluşturulurken Genelkurmaya bağlı “Seferberlik Tetkik Dairesi Başkanlığı”, kontrgerillanın merkezi olarak organize edilmiştir. Ortada bir savaş durumu olmadan “seferberlik hali” ilan edilmesine girişilmesi, kontrgerillanın yeniden devreye sokulması algısını da uyandıracak mahiyettedir. Ki, bu girişimin bir boyutu da “Beyaz toroslar”ın “gizli cephaneliklerin”, “suikastlerin”, “faili meçhullerin”, ırkçı şoven güruhların “yerel hedeflere” saldırılarıdır!

Şu günlerde AKP Milletvekili Şamil Tayyar’ın “Derin devlet kötü bir şey değildir yeniden örgütlenmelidir!” demesi, yukarıdan beri sözünü ettiğimiz gelişmelerle bağlantısız değildir.  

Bahçeli’nin CHP ve AKP genel başkanlarına sunduğu “terörle mücadele planı” “derin devletin yeniden örgütlenmesi” isteğinin dillendirilmesi, Cumhurbaşkanının “seferberlik hali ilanı”, oturup planlanmış olmasa da içsel bağlantılı isteklerdir.

Bu isteklerin ne kadarının ve hangi biçimler altında gerçekleşeceğini ise çok geçmeden göreceğiz. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...