16 Aralık 2016 00:45

Halep'i niye alamadık?

Halep'i niye alamadık?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsan alınır verilir mi, satın alınır satılır mı? Tabii ki “hayır” denecek. İnsanın yurdu, yakınları, çoluk çocukları, kuşlar, tarlalar, sular, hatıralar, koştuğumuz sokaklar, tepeler, ovalar alınır satılır mı? Zor sorular.

En azından ahlâken doğru değil, insan idealleri açısından doğru değil.
Soy alınır satılır mı? Kendi soyunuzdan vazgeçip başka bir soyu alır mısınız?
Kendi soyadınızı bırakıp başkasının soyadını alır mısınız?
Kız alınır, kız verilir mi?
Kim kız alıyor, kim kız veriyor?
Kız tarafı kız veriyor, erkek tarafı kız (gelin) alıyor.
Sadece bir kız alınmıyor, Suriyeli kızlar ikinci, üçüncü, dördüncü kadın [“eş” değil yöresel olarak “karı”] yapılıyor.

Binlerce ölümün, tecavüze uğrayan on binlerce kızın kadının, 11-12 yaşından başlayıp ikinci “karı” yapılan Suriyeli, Iraklı kızların bedeli kime ait, günahlarını kimler çekecek acaba?

Halep alındı mı, verildi mi, satıldı mı, sahip mi çıkıldı, Halep’te kim kaybetti, kim kazandı… Tüm bunlar çok ağır, vicdanımızı yaralayan sorular. İnsanlar infaz ediliyor yine, yine kadın kız tecavüze uğruyor, kim üstün gelirse bir diğer kardeşine ağır bir bedel ödetiyor.

Kardeş kardeşi kırıyor ve hepimizin az ya da çok bunda payı var, komşu olarak da, bu çağa, bu günlere tanıklık ederek de sorumluluğumuz bulunuyor.

Halep düştü mü, alındı mı, verildi mi, bilemiyorum, ancak AKP’ye yakın kesimler, genel bir hayıflanma içindeler: “Çok erken müdahale edecektik”, “Geç kaldık”, “Halep’i alamadık” şeklindeki ifadeler yaygın.

Hâlâ da derdimiz Halep’te yaşananlara dair vicdani sorumluluk taşımak, insaniyet göstermek değil, hâlâ hesap kitap peşindeyiz.

Araçsal akıl ahlâksal değil veya ahlâki akıl araçsal değil.

Suriyeli “Alim” Muhalif: “Türkiye Niçin Haleb’i Almadı” 

Dahası da var. 

İslâmi camianın kanaat önderlerinden fıkıh profesörü Karaman’ın  köşe yazısındaki ifadeleriyle “Suriyeli olup halen bir başka İslam ülkesinde yaşayan âlim bir kişi ile geçtiğimiz hafta sohbet ediyorduk. Türkiye niçin Haleb’i almadı” diye sordu./ Bu soru birçok düşünce ve duygunun ruhumu altüst etmesine sebep oldu./Ben kendime bu soruyu sormuyordum; çünkü durumumuzu biliyordum, buna halen gücümüzün yetmeyeceğini, Esed’i destekleyenlerin tamamına karşı böyle bir hareketin bize çok pahalıya mal olacağını, sonuç da alınamayacağını müdrik idim./… Dün de bugün de çare, ulü’l-emr olan ulemanın bir araya gelmeleri, olayları tahlil edip problemin çözümünü… o iki kaynaktan [Kur’an ve Sünnetten] çıkarmaları, hata ve günah yolunu seçenleri uyarmaları, uyarıyı dinlemeyenlere karşı güç kullanarak fitneyi… durdurmalarıdır./…/ Güç ise, bütün İslam topluluklarından derlenmiş “İslam Barış Gücü”.

AKP’yi bilmem ama NATO zaten böyle bir güç oluşturmuş bulunuyor. Suudiler de Türkiye de aynı koalisyonda yer alıyor (hatta IŞİD de böyle bir koalisyon olduğu iddiasında). 

Halep’i Neden Alamadık: 

İç İçe Sorunlu Zihniyet ve Politikalar

Karaman da AKP de dönüp dolanıp Rusya’yı ve Batıyı alt edememekten hayıflanıyor.

Burada birincil ana soru, saf ve temel soru şu ki niye bir yeri alıp veriyoruz? Niye birileri bir yerleri alıp vermeye kalkıyor? Niye Rusya bizi alt ediyor, niye biz Rusya’yı alt edeceğiz?

İkinci ve araçsal soru ise, daha teknik olup İslâm toplumları (“ümmet”) şu “gavurları” (hatta bir kısmı “gavur” da değil sadece “Şii” vb.) neden ve niye yenemiyor?

Bunca nüfusa sahip Müslüman ülkeler PISA’da üç beş fen matematik sorusunu bile neden ve niye cevaplayamıyor, neden ve niye bilim ve teknoloji yaratamıyor? Kendi doğru düzgün bir uçağını arabasını bile neden niçin yapamıyor?

Karaman’ın, Erdoğan’ın AKP’nin eğitim politikaları ile, propaganda ve siyaset tarzıyla, padişahlıkla bunu sağlayabilmesi mümkün mü acaba?

Bu ümmetin bu zihniyetle bunu başarması mümkün mü acaba?

Karaman’ın yazısında farkına bile varmadığı en acı deşifre ise ““Suriyeli …âlim bir kişi ile geçtiğimiz hafta sohbet ediyorduk. ‘Türkiye niçin Haleb’i almadı’ diye sordu” ifadesinde yatıyor.

Düşünün ki Türkiyeli bir alim (ulema) çıkıp bir gün şöyle derse: “Suriye niye Antep’i, İstanbul’u almadı?”.

Yanıt şöyle olursa: “Şimdilik gücümüz yetmiyor, bir gün İslâm Gücü oluşturup İstanbul’u alacağız, bu fitneyi bitireceğiz”.

Acaba IŞİD de mi öyle söylüyor?

Acaba tüm Ortadoğu ve Dünya halklarını zalimlerden ve zalimce planlardan uzak tutacak coğrafyalarıyla, komşularıyla, kardeşleriyle, kadınıyla erkeğiyle eşit saygınlıkta olacak demokratik bir toplum, böyle bir “ideal” Ortadoğu’ya fazla mı geliyor? 

Türkiye milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Tüm fiziki yüklerine karşın bundan onur duymalıyız.

Bu insanları bu hale, Halep’i bu hale, Suriyeli kızı kadını çoluk çocuğu bu hale düşürenlerden de hesap sormalıyız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...