15 Aralık 2016 00:57

Bu baş bu sıkleti çeker mi?

Bu baş bu sıkleti çeker mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Aylardır süren kuşatma ve bombardımanlardan sonra İran ve Rusya desteğindeki Suriye rejim güçleri, Halep’i cihatist gruplardan geri aldı.

Muhalif cihatist gruplar Halep’i ele geçirdiklerinde, yandaş basın sevinç çığlıkları atmış, “Halep’i alan Suriye’yi alır” denklemleri kurarak, rejimin sonu için gün, infazla hafta tarihler vermişlerdi.

Çünkü Halep, Suriye’nin başkenti değildi ama en önemli ticaret ve kültür merkezi olmasının yanında Suriye’nin nüfus bileşiminin de bir aynası gibiydi. Nitekim Halep’in düşmesinden sonra rejim, Suriye içinde ve uluslararası alanda büyük bir itibar kaybına da uğramış, rejimin içine sürüklendiği bunalımdan da yararlanarak IŞİD ve öteki cihatist gruplar Suriye topraklarının üçte ikisini ellerine geçirmişlerdi.

Ancak İran, Rusya ve Lübnan Hizbullahı’nın yakın desteği ile Halep’i alan Suriye’yi alır denklemi geçersizleştirilebilmişti.

Şimdi artık,” Halep’i alan Suriye’yi alır” denklemi rejimi ve müttefikleri için motivasyon kaynağı haline gelmiştir. Çünkü aylarca süren ağır bombardıman ve kuşatmadan sonra Halep tümüyle rejimin eline geçmiştir.

TÜRKİYE’NİN ‘ATEŞKES’E DAHLİ’NİN ANLAMI!

Gelinen aşamada ise Halep’in tümüyle rejim güçlerinin eline geçmesine  bağlı olarak Türkiye’nin Rusya nezdindeki ateşkes girişimleri yanıt bulmuş, el Nusra’dan başlayarak cihatist grupların ellerindeki kalan son küçük toprak parçasını da boşaltarak, bu grupların kalıntılarının ve sivillerin naklinin sağlanması konusunda bir anlaşma sağlanmıştır.

Ve AKP ve Hükümet propagandası şimdi Halep’te ateşkes sağlanmasında “Türkiye’nin dahli olduğu” üstünden adeta bir zafer kutlaması yapmaktadırlar.

Bu da göstermektedir ki, Türkiye’nin Suriye politikası, Halep’i almak, Esad rejimini devirmek ve tüm Suriye’yi kendi desteğindeki cihatist grupların ele geçirmesi amacından Halep’in bir “ateşkes”le terk edilmesini “zafer” olarak göstermeye gelmiştir.

Türkiye’nin Suriye rejimi ile dolaylı yollardan ilişki kurmaya başladığı bir gerçek olsa da “Halep’te ateşkes gibi çok çetrefilli bir konuda Türkiye’nin muhatabı rejim değil Rusya olmuştur.

Türkiye’nin aracı olmasını isteyenler ise Halep’teki cihatist gruplardır.

Dolayısıyla ateşkes görüşmelerinde iki tarafla da Türkiye ilişki kurmuş, dolayısıyla bu pazarlıkta aracı olmuştur.

Burada ileriye yönelik olarak çıkan ilk sonuç ise, Türkiye’nin cihatist gruplarla ilişkilerini sürdürdüğü, onlar üstünde bir itibara sahip olduğudur.

Bu gelişmelerden çıkan ikinci önemli sonuç ise, Türkiye’nin “Suriye krizine siyasi çözüm bulma” masasında iki başlıca dayanağının olduğudur. Ki, bunlardan birincisi “Fırat Kalkanı operasyonu ile ele geçirdiği toprak parçası. ikincisi ise Türkiye’nin cihatist gruplar üstündeki etkisidir.

Ancak, Halep’in rejim güçleri tarafından geri alınmasından sonra Rusya-İran Suriye rejimi ittifakının ilk işi Suriye’deki cihatist grupların elindeki diğer ve son önemli kent olan İdlib’i de bu cihatist gruplardan almaktır. Yani, Halep’i kaybeden grupların İdlib’den de çıkarılması sadece bir zaman sorunudur.

Bu da kısa bir süre sonra Türkiye’nin “Suriye masası”nda olması için stratejisindeki en önemli dayanak olan cihatist grupların bitmeye yakınlaştığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu durumda, Suriye’de söz söylemek için Türkiye’nin elinde sadece ÖSO üstünden denetlediği ve 4-5 bin kilometrekarelik bir toprak parçası kalmaktadır. Ki, bu bölgenin Türkiye’nin elinde uzun süre kalmasına da itirazların olacağı, Suriye rejiminin eski topraklarının yeniden ele geçirmek için harekete geçeceğini, buna Rusya, ABD ve İran’ın da destek vereceğini söylemek gerçeği sadece biraz erken ifade etmek olur. Bu da bir süre sonra el Bab’ın 10 kilometre yakınında bulunan Suriye rejim güçleriyle Türkiye’nin desteğindeki ÖSO güçlerinin karşı karşıya gelmesinin de uzak olmadığı anlamına gelmektedir.

BU BAŞ BU SIKLETİ ÇEKMEZ!

Türkiye’nin iddiası, “Bölgenin haritasının yeniden çizilmesinde belirleyici olmak” gibi ciddi bir iddiadır. Bunu da asıl olarak bölgeye yakınlığı ve Suriye’deki cihatist gruplar üstündeki etkisiyle yapmayı hedefliyordu. Ancak bu planlar çoktan başarısızlığa uğramıştı. Halep’in düşmesiyle de artık cihatist grupların Türkiye için bir dayanak olmaktan çıktığı, bir süre sonra da “Kurtulması gerekilen ciddi bir yük”e dönüşeceği artık apaçıktır.

Kısacası Türkiye’nin Suriye politikasının gerekçesi olarak öne sürdüğü iddialarla sahadaki kendisine dayanak olacak güçler arasındaki makas her gün daha da açılmaktadır.

Öyle ki bu açıklığı kapatmak için Cumhurbaşkanından, Dışişleri Bakanına, yandaş basına kadar propaganda “tarihsel haklılık”, “ata mirası”,  “bölgede Türkiye’nin etkinliği”, “İslam’ın liderliği”ne dair hamaset ve ideolojiyle karışan bir söyleme sarılmak zorunda kalmaktadır.

Çünkü iddianın büyüklüğünün oluşturduğu “gövde”nin ağırlığını çekecek “kafa” çok küçülmüş, daha küçülme eğilimindedir. Böylece tartışma, “Bu kafa bu sıkleti çeker mi?” sorusuna gelip dayanmıştır. Tabii bu sorunun yanıtı;  “Hayır kaldıramaz” olduğunda soru üstündeki kavga büyümekte, Hükümetin Suriye, Irak ve bölge politikasını eleştirenler, gözaltına alınmakta, tutuklanmakta, “hainlik”le suçlanarak gerçeklerin üstü örtülmeye çalışılmaktadır.

Ama burada da “Böyle nereye ve ne kadar gidilebilir ki?” gibi, yanıtı belli yeni bir soru ortaya çıkıp büyümeye başlamaktadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...