13 Aralık 2016 00:57

Türkiye bu ‘labirent’ten çıkmalıdır!

Türkiye bu ‘labirent’ten çıkmalıdır!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İstanbul’da Beşiktaş stadının yanı başında cumartesi gecesi yapılan terör saldırısı, son bir yılda İstanbul’da yapılan saldırıların 7’incisi oldu. Aynı dönemde Türkiye çapında yapılan benzer terör saldırıların sayısı da 20’yi buldu.

Bu saldırılarda her meslekten ve her yaştan yüzlerce kişi hayatını kaybederken yaralananların sayısı binleri aşmış bulunuyor.
Cumartesi gecesi yapılan iki saldırıda ise 36’sı polis olmak üzere 44 kişi hayatını kaybederken, 150’den fazla kişi de yaralandı. Katliamda hayatını kaybeden vatandaşlarımızın ailelerine, yakınlarına sabır ve başsağlığı dilerken yaralılara da acil şifalar diliyoruz. 
Elbette ki önceki 20 benzer terör saldırısında olduğu gibi bu saldırı da Türkiye’nin her yanında lanetlendi. Nitekim saldırının hemen arkasından başlayarak, siyasi partilerden, sendikalardan, spor kulüplerinden, “taraftarlar”dan, Rusya, AB ve ABD’nin resmi sözcülerinden, çeşitli ülkelerin İstanbul başkonsolosluklarından,... pek çok çevrelerden saldırıyı lanetleyen açıklamalar geldi; saldırının gerçekleştiği yer, gün boyu ziyaretlere sahne oldu.

‘İNTİKAM’ VE ‘MİSLİYLE MUKABELE’ İLE BİR YERE GİDİLMEYECEĞİ GÖRÜLDÜ

Yetkililer ise; son bir-bir buçuk yıldır, böyle her durumda ettikleri, “Bedelini fazlasıyla ödeyecekler”, “Misliyle yanıt vereceğiz”, “İlk işimiz intikam alma olacak”, “Kanlarını yerde bırakmayacağız”... gibi açıklamaları yinelediler.

Bu bir yıl içinde, istihbarat, teknik tedbirler, polisiyle önlemler... tamam ama, bu sorunların çözümünün askeri yönetimlerle bastırma ötesinde çözümleri tartışmak bile “hainlik” çizgisine çekildi. Bu yüzden de sorun çözümünü tartışmak yerine, terörü siyasi mücadelenin aracı olarak kullanan örgüt ve çevrelerle bir düello havasına da açıklamalar yapmak genel geçer bir yöntem oldu. Son iki gündür de bu tutum yinelendi.  

Ama geçen sürede, biraz soğukkanlı ve siyasetin çerçevesinde bakanlar için şu bir gerçek ki, bugüne kadar takınılan tutumla yetkililer, bu türden saldırılara karşı mücadelenin böyle yapılamayacağını kanıtlamışlardır! Dolayısıyla bugün gelinen yerde açıkça görülen; saldırıları kimin yaptığı, nasıl yaptığı, hangi polisiye önlemler alındığı tartışmalarının ötesinde, sorunun arkasındaki gerçek nedenlerin ortadan kaldırılması için ülkeyi yönetenler inisiyatif almadan bu tür saldırıların önlenemeyeceğidir.

Bu yüzden de sadece saldırıları lanetlemek, hayatını kaybedenler için üzüntüler ifade etmek ötesinde soruların gerçek çözümü için soğukkanlı değerlendirmeler yapmak, gerektiği de apaçıktır. 

Yakın geçmişte Filipinler’de, İspanya ve İngiltere’de en son da Kolombiya’da gördük ki, arkasında büyük sosyal sorunlar olan “terör eylemleri”, askeri operasyonlar ya da polisiye önemlerle önlenemezler. Tersine dünyada da bizim ülkemizde de “çözüm süreci”nde gördüğümüz gibi, sorunların çözümü, terörün siyasetin bir aracı olarak kullanılması zeminini ortadan kaldıracak, geniş toplumsal kesimlerin üstünde uzlaştıkları çözümler geliştirilerek başarılmıştır. 

TÜRKİYE TERÖR-SİYASET SARMALINDAN KURTULMALI

Türkiye’nin de bu konuda ayrıcalığı yoktur. Ama dahası, ülkemizdeki sorunlar, bölgedeki son derece girift çelişme ve çatışmalarla bağlantılı olduğu için, Kürt sorunu başta olmak üzere iç ve dış politikasıyla bağlantılı sorunların, barışçıl ve demokratik çözümü yoluna girilmeden “terör”ün siyasetin bir unsuru olarak kullanılmasını önlenememesi gibi ülkenin siyasi gündeminin şiddet kullanılarak provoke edilmesi de önlemezdir.

Onun içindir ki, bu ülkede hangi önemli sorunla karşılaşırsak karşılaşalım, “Bunun siyasi sorumlusu hükümettir!” demek, bir “karalamacılık” ya da “müzmin muhalefet” tutumu değil gerçeğin kendisidir. Çünkü, bu sorunlara çözüm bulma işi siyasi iktidarın sorumluluğudur ve iktidar olan güçler bu sorumluluğu alarak halktan oy almışlardır. 

Bu yüzden de hükümetlerin asli işi “intikamcılık”, “misliyle karşılık vermek” değil sorunları çözmek için gerekli koşulları sağlamak, elindeki askeri, polisi,  de bu sorunların demokratik biçimde çözümü için kullanmaktır. Aksi halde hükümetler, halktan aldıkları yetkiyi doğru kullanmamış olurlar.

Muhalefet partileri de kendi çözümleri üstünden bir mücadeleyi yürütürler. Bu yüzden de her siyasi odağın ülkenin önemli sorunlarında olduğu gibi, “terör” ve “terörizm” konusunda farklı bir çözümlerinin olmasından doğal bir şey olamaz. 

Terör eylemleri ve terör eylemlerinin yarattığı ortamı kullanarak, bu gerçeklerin gözden kaçırılarak “intikamcılığın”, “misliyle karşılık vericiliğin” öne çıkarılması, sadece terörü siyasetin bir aracı olarak kullananların zeminini genişletir.

Öncesini bir yana bıraksak bile, çözüm süreci sonrasında, son bir buçuk yıldır Türkiye böyle bir “labirent”in içine girmiştir.
Beşiktaş Katliamı’nın arkasından legal siyasi bir parti olan HDP’nin yönetici ve üyelerine yönelik bir tür “toplu gözaltı” kampanyası başlatılması ise ne yazık ki hükümetin girdiği labirentte ısrar edeceğinin işaretidir.

Ve Türkiye bu “labirent”ten çıkmak için gerekli politik manevraları yapmadan şiddet-siyaset sarmalından kurtulması da çok zor görünüyor. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...