10 Aralık 2016 00:53

Meğer finans baronları içte imiş!

Meğer finans  baronları içte imiş!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Umarım Türkiye’deki siyasete ve ekonomi politikasına dış dünya ciddiyetle yaklaşmaz da, fazla alay konusu olmayız. Nereden başlayayım ki, siyasi alanda 15 Temmuz komikliğinin Çanakkale zaferine benzetilmesine mi, yoksa ekonomik alanda tüm işlemlerin TL ile yapılması emrinin dolar yükselişini engelleyeceğine iman edenlerin döviz bürolarına koşmalarına mı takılayım? Ya da 1961 ve 1982 Anayasalarının askerler tarafından yapıldığı için demokratik olmadığı gerekçesi ile reddedilerek, 2016 anayasasının(!) siviller tarafından yapılıyor, hele de başkanlık sistemini dayatıyor olarak demokratik ve liberal olacağına mı aldanayım? Bu incileri saymakla bitiremeyeceğimizden dolayı, işi burada kesip, kendi konumuza dönelim.

Bugünkü konumuz şu anlı şanlı döviz bozdurarak ulusal paraya geçme zaferimiz ile ilgilidir. Çanakkale zaferinde askere verilen “Ben size ölmeyi emrediyorum!” kutsal emrine benzer derecede ulvi emri alan vatandaşların kutsal göreve yönelmelerinin tahlili beni aşar. Bu konu için bir sosyal psikoloğa ihtiyaç vardır. Ben işin ekonomik yönüne bakacağım.

Herkes biliyor ki, döviz piyasası çok hassas olduğundan, üzerinde oyun kurarak inanılmaz para kazanılabileceği gibi, aynı anda bu kazancı karşılayacak aptallar da zarar eder. Mesele, zaman içinde kurla oynayarak yükseltip, alçaltmak sahteciliğinden ibarettir. Böylesi oyunlar derin piyasalarda milyarlarla oynayabilen büyük finansörler tarafından tezgahlanır. Türkiye piyasası ise sığ olduğundan milyarın ucundaki miktarlarla da bir dereceye kadar piyasa dalgalandırılabilir. Gördük ki, bu dalgalanma dış etmen yanında içteki siyasi istikrarsızlıkla bir şekilde yaşandı. Şimdi sizlerle beraber oturup şöyle bir hesap yapalım. Eğer bir ABD doları bir hafta ya da on gün içinde beş veya on kuruş dolayında çıkıp-inmişse, kimler, kaç binlik ya da milyonluk dolarını bozdurdu ve derhal tekrar dövize dönerek neler elde etti? Bu miktara “kazandı” değil “elde etti” diyorum, çünkü kazanç ancak ve sadece emek ürünü olabilir. Oysa borsada böylesine sonucu az çok kestirerek oynamak ve halkı da bunun peşinden sürüklemek ancak elde etti, hatta tırtıkladı ifadeleri ile karşılanabilir. “Helal gıda” oluyor da, “helal kazanç” niçin olmasın ki! 

Dış faktörlerle doların değer kazanması salt Türkiye olayı değildi. Nitekim aynı dönemde farklı oranlarda olarak dolar karşısında avro da değer kaybetti. Dolar karşısında bir ulusal ya da birlik parasının değer kaybetmesi bir tür dalgalanma olup, belirli zaman sonunda gerçek değerine oturacak idi ve oturdu da. Keza, benzer süreç avro alanında da yaşandı. Avro da önce değer kaybetti, bizim kahramanlar dolar bozdurarak liranın değerini kurtarmaya yöneldiklerinde, nasıl oldu ise, avro da kaybettiği değerin bir bölümünü geri aldı. Keşke Merkez Bankası, siyasi çevrelere uymayıp, bir ülkede döviz kurunun teorik olarak hangi koşullara bağlı olduğu konusunda aklı başında bir açıklama yaparak, hem kendi vakarını korumuş, hem de fırsatçıların oyununu açığa çıkararak, bugün bu oyunu sahneleyenlerin böylesi eleştirilere maruz kalmalarını önlemiş olsa idi!

Zemin çamur iken en iyi strateji sessiz kalmaktır. Merkez Bankası böylesi ortamda sessiz kalmayıp, mutlaka bir beyanda bulunması hissine kapılarak, siyasete ne denli bağımlı olduğunu kanıtlamış oldu. Şimdi eğer dolar kısa süreli fiyat zıplaması döneminin başında ve sonunda aynı ya da yakın değerde ise, bu zıplamadan anormal para elde edenlerin diğerlerine yüklediği zararı Merkez Bankası mı karşılayacak? Bu oyunda birileri kazanırken, birileri de potansiyel gelirlerinden kayba uğramış oldu. Siyasiler “finans baronları” ya da başka sıfatlarla durmadan hayali düşman yaratarak halkı kümeleştirmeye çalışırken, tarihin mucizesine bakın ki, nasıl bir “İlahi çelme” ile, oynanmak istenen oyun bu kez ayağa takıldı!  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...