08 Aralık 2016 00:53

2017 bütçesi ne getiriyor?

2017 bütçesi ne getiriyor?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2017 merkezi yönetim bütçesi hafta başından itibaren TBMM genel kurulunda görüşülmeye başlandı. 2017’ye ilişkin bütçe rakamları 17 Aralık tarihine kadar görüşülerek yasalaşacak. Fakat özellikle son iki ay içinde ekonomide yaşanan olağanüstü gelişmeler nedeniyle, önümüzdeki yıl için belirlenen bütçe hedeflerinin şimdiden yerle bir olduğunu söylemek mümkün. 

AKP hükümetlerinin bugüne kadar ortaya koyduğu bütçe pratiğine bakıldığında, istihdama yeterli kaynak ayırmak, asgari ücreti tamamen vergi dışı bırakmak, sürekli artan dolaylı vergileri azaltmak, temel tüketim mallarından alınan KDV’yi düşürmek, ücretli emekçilerin temel ihtiyaçlarını karşılayacak ücret politikaları uygulamak gibi bir derdi olmadığı anlaşılıyor. 2017 bütçesi bu yönüyle tıpkı öncekiler gibi emeğe düşman, sermayeye dost bir bütçe olarak karşımıza çıkıyor. 

2017 Merkezi Bütçe Yasa Tasarısı, halkın ödediği vergilerin belirgin bir şekilde artmasını öngören, dolayısıyla temel tüketim maddelerine yapılacak zamların döviz kurlarındaki artışın da etkisiyle otomatiğe bağlanacağı, askeri ve güvenlik harcamalarının belirgin bir şekilde artacağı, asgari ücretliler başta olmak üzere, işçilerin ve kamu emekçilerinin en temel ekonomik taleplerinin göz ardı edildiği bir bütçe olarak dikkat çekiyor. 

2017 BÜTÇESİNİN GENEL GÖRÜNÜMÜ

2017 merkezi yönetim bütçesi 645 milyar 124 milyon TL iken, Orta Vadeli Mali Plan ve Programda milli gelirin (GSYH) 2 trilyon 404 milyar TL olacağı açıklansa da döviz kurlarındaki yükseliş nedeniyle milli gelirde şimdiden yüzde 10 oranında bir azalma meydana gelmiş durumda. 

2017 bütçe tasarısında yer alan bütçe ödenekleri içinde en fazla pay 171 milyar 692 milyon TL ile Maliye Bakanlığına ayrılırken, 1 milyonun üzerinde eğitim emekçisi (öğretmen, memur, teknisyen, yardımcı hizmetli vb.) ve 18 milyona yakın öğrenciye hizmet veren Milli Eğitim Bakanlığına 85 milyar 49 milyon TL bütçe ayrılmış. Hazine Müsteşarlığı bütçesi 57.5 milyar TL’si faiz ödemeleri olmak üzere 77 milyar 406 milyon TL’dir. Sağlık Bütçesi (Sağlık Bakanlığı + Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu + Türkiye Halk Sağlığı Kurumu) toplamı 32 milyar TL olarak belirlenmiş. 

EMEKÇİLER YİNE VERGİ YÜKÜ ALTINDA EZİLECEK

Türkiye’de vergi gelirlerinin önemli bir bölümünün toplam istihdamın üçte ikisini (yüzde 65) oluşturan ücretli emekçilerden karşılandığı dikkate alındığında bütçenin asıl yükünü yine emekçilerin çektiği anlaşılıyor. Yıllardır izlenen, işçi ve emekçileri sürekli ezen geleneksel vergi rejimi daha da ağırlaştırılarak sürdürülüyor. 2016 yılında vergi gelirleri hedefine ulaşılamamasının bedelini 2017 yılında yine ücretli emekçiler ödeyecek gibi görünüyor. 

Maliye Bakanı, 2016 yıl sonu itibariyle genel bütçe gelirleri içinde vergi gelirlerinin oranını yüzde 82.3 olarak tahmin ettiklerini açıkladı. 2017’de genel bütçe içindeki vergi gelirleri payının ise oransal olarak yüzde 85.4’e çıkarılması hedefleniyor. 2017 yılında halkın geçmiş yıllara göre çok daha ağır bir vergi yükü ile karşı karşıya kalması hedeflenirken, ekonomik göstergelerin belirgin bir şekilde bozulması emekçiler aleyhine yapılacak vergi artışlarını kaçınılmaz olarak tetikleyecek. 

2017 Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı’nda vergi gelirleri içinde ilk üç sırayı dahilde ve ithalde alınan KDV (141 milyar TL), özel tüketim vergisi (136 milyar TL) ve gelir vergisi (109 milyar TL) oluşturuyor. 2017’de toplam vergi gelirlerinin yüzde 60’tan fazlası sadece ÖTV ve KDV’den gelecek. Sadece ÖTV’de yüzde 13.6 oranında bir artış öngörülüyor. 

Maliye Bakanlığının resmi rakamları Türkiye’de vergi gelirlerinin çok önemli bir miktarının ücretinden, maaşından kaynakta vergi kesilen işçiler ve emekçilerden ve onların tüketimde ödediği KDV ve ÖTV’den elde edildiğini gösteriyor. Türkiye’nin vergi sistemi yüksek gelirli kesimleri çeşitli muafiyet ve istisnalarla kapsam dışına alıp, özellikle faiz, repo, kâr elde edenleri koruyarak ödemesi gereken vergiyi ödememesini sağlıyor ya da vergi borçlarını sürekli çıkarılan aflar üzerinden sıfırlıyor. Son yıllarda vergi yükünün daha çok düşük gelirli kesimler üzerinde yoğunlaşması sonucunda, kaçınılmaz olarak ücretli emekçiler aleyhine dengesiz ve adaletsiz bir tablo ortaya çıkıyor. 

EĞİTİM, SAĞLIK VE DİYANET BÜTÇELERİ

2016 yılı için 76 milyar 354 milyon olan MEB bütçesi, hükümetin “Tam gün eğitime geçilmesi” “Okul öncesi eğitimin zorunlu olması” gibi iddialı söylemlerine rağmen 2017’de 85 milyar 49 milyon TL’ye yükseltildi. MEB bütçesinin yüzde 69’u personel giderleri, yüzde 11’i sosyal güvenlik devlet primi giderleri olmak üzere, toplamda yüzde 80’i doğrudan doğruya personel harcamalarına gidiyor. Eğitim bütçesi yıllar içinde rakamsal olarak artıyor gibi görünse de, eğitim yatırımlarına ayrılan pay istikrarlı bir şekilde azalıyor. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde 17 iken, 2017 yılı itibariyle bu oran yüzde 8.5 olarak belirlendi. 

Kamu kaynakları her fırsatta özel okullara “teşvik” adı altında aktarılırken, kendi kaderi ile baş başa bırakılan devlet okullarında çocuklarını okutan velilerin cebinden yaptığı eğitim harcamaları her geçen yıl artıyor. Toplamda 18 milyona yakın öğrencinin olduğu Türkiye’de veliler her yıl eğitim bütçesinin yarısına yakın bir miktarda eğitim harcamasını cebinden yapmak zorunda. Yükseköğretim bütçesi açısından da benzer bir durum söz konusu. 

Sağlık Bakanlığı bütçesi 2013 yılından bu yana, Sağlık Bakanlığı, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu olmak üzere, üç parça halinde yapılıyor. Buna göre Sağlık Bakanlığına 2017 bütçesinden ayrılan pay 5 milyar 831 milyon TL, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna ayrılan pay 15 milyar 795 milyon TL, Türkiye Halk Sağlığı Kurumuna ayrılan pay ise 10 milyar 343 milyon TL’dir. 2017’de sağlık bütçesinin 32 milyar TL olması öngörülüyor. 

Sağlık bütçesinin önemli bir bölümü sağlıkta dönüşüm uygulamalarına ayrılırken, herkese eşit, ulaşılabilir ve ücretsiz sağlık hakkı yıllar içinde adım adım tasfiye ediliyor. Özel sektörden mal ve hizmet alımları sürekli artmakta, kamusal sağlık hizmetleri için harcanması gereken kaynakların önemli bir bölümü ilaç tekellerine, özel sağlık kuruluşlarına aktarılıyor. Tıpkı eğitimde olduğu gibi, cepten sağlık harcamalarının toplam sağlık harcaması içindeki payı yıllar itibariyle istikrarlı bir şekilde artmaktadır. 

Türkiye’de dini devlet tekeline alan ve ilk kurulduğu yıllardan itibaren “tek din, tek mezhep” anlayışının resmi temsilcisi olarak hareket eden Diyanet İşleri Başkanlığının 2016’da 6 milyar 483 milyon TL olan bütçesi, 2017’de 6 milyar 867 milyon TL’ye çıkarılarak yine çok sayıda bakanlığı geride bırakıyor. 

SAVUNMA VE GÜVENLİK BÜTÇESİNDE ARTIŞ

2017 bütçesi, bir taraftan işçi ve emekçileri ağır vergi yükü altında ezmeyi hedeflerken, diğer taraftan savunma ve güvenlik harcamalarındaki artış üzerinden OHAL koşullarını kullanarak tüm ülkede baskıcı, otoriter bir yönetim anlayışını olağan hale getirmeyi hedefliyor.

Türkiye, yıllardır yüksek savunma ve güvenlik harcamaları açısından dünyada ilk on ülke içinde yer alıyor. Savunma ve güvenlik harcamaları toplamının 2017’de yüzde 10’luk artışla, 70 milyar TL’ye çıkarılması hedefleniyor. Üstelik bu rakamlara, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığa bağlı örtülü ödenek başta olmak üzere, iç ve dış güvenliğe ilişkin bazı kalemler ve kayıtlara geçmeyen kimi harcamalar dahil değil. AKP’nin içeride ve dışarıda izlediği güvenlik, şiddet ve savaş politikaları savunmaya ayrılan bütçede açık bir şekilde görülüyor. Savunma ve güvenlik harcamalarındaki belirgin artış, iktidarın düşman olarak gördüğü muhalif kesimler üzerindeki baskı ve şiddet politikalarının 2017 yılında da süreceğinin kanıtı niteliğinde.

EKONOMİK GÖSTERGELER ALARM VERİYOR

Türkiye’nin temel ekonomik göstergeleri uzun süredir kriz sinyalleri veriyor. Yıllardır geçimlerini büyük ölçüde borçlanarak sürdüren, kredi ve borç batağına saplanan emekçi aileleri, ülkede yaşanan ekonomik ve siyasi belirsizlik nedeniyle mevcut borçlarını çeviremeyecek duruma geldi. Son yaşanan ekonomik gelişmelerle birlikte (Ekonomik durgunluk, TL’deki aşırı değer kaybı, işsizliğin artması vb.) dünyanın en kırılgan ekonomileri içinde zirveye çıkan Türkiye’de ekonomik göstergelerin giderek kötüleşmesi bir taraftan emekçilerin yaşadığı borç ve geçim krizini daha da derinleştirirken, 2017 için şimdiden tehlike çanlarını çalmaya başladı.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun (BDDK) son olarak Eylül 2016’da yayımladığı verilerine göre ödenemediği için yasal takip başlatılan tüketici kredileri ve kredi kartı borçları 20 milyar TL’ye dayandı. Sadece son iki ay içinde, iç ve dış politikada yaşanan olağanüstü gelişmelerin de etkisiyle TL’de yaşanan değer kaybı halkın satın alım gücünü en az yüzde 15 oranında azaltmış durumda. Bütün ekonomik göstergeler, ülkenin 2001 krizine kıyasla çok daha ciddi bir ekonomik kriz riskiyle karşı karşıya olduğunu ve hükümetin olası bir krize karşı önlem almak yerine, halka “Yastık altındaki dolarları bozdurun” çağrısı yaparak, soruna ne kadar ciddiyetsiz yaklaşıldığını gösteriyor.

EMEK DÜŞMANI UYGULAMALAR ARTACAK

2017 merkezi yönetim bütçesi, tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi, satın alım gücü sürekli düştüğü için giderek yoksullaşan, işsizliğin ve sefaletin pençesinde yaşam mücadelesi veren emekçilerin sırtına yüklenen dolaysız ve dolaylı vergilerle ön plana çıkıyor. Krizin merkezinde yer alan emekçiler için hiçbir adım atılmazken, özel sektöre yönelik teşvik paketleri, sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin adım adım tasfiye edileceği, zorunlu bireysel emeklilik sistemi üzerinden kamusal emekliliğin altının boşaltılacağı 2017’de, hükümetin emek ve emekçi düşmanı uygulamalarında belirgin bir artışın yaşanacağı anlaşılıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa