07 Aralık 2016 00:58

Korku söylemi üzerine siyaset kurmak

Korku söylemi üzerine siyaset kurmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de korku üzerine siyaset kurmak, hakim siyaset geleneğinin genlerinde var. Anayasa’nın değiştirilmesinin önerilmesi bile hışımla karşılanan ve kurucu ilkeleri sayılan başlangıç maddelerinin devletin bireye karşı koruma anlayışına dayanması, onlarca yıldır yeniden üretilen iç ve dış tehdit söyleminden besleniyor.

Tehdit konsepti, devletin gizli anayasası sayılan Kırmızı Kitap’ın amentüsüdür. Askeri darbeler kendilerini devleti yıkacak, ülkeyi bölecek tehditlere karşı mücadele gerekçeleriyle meşrulaştırır. Bu değişmez ilkedir.

Türkiye’de siyasetin doğal akışını baskılayan MGK’nin oturduğu siyaset felsefesi de yine tehdit konsepti üzerine inşa edilmiştir.
AKP de, 14 yıllık iktidarı boyunca korku üzerine kurulu bu siyaset bakiyesinden fazlasıyla nemalandı. Erdoğan’ın, altlarındaki zeminin kaydığını hissettiği Gezi döneminde, kendi tabanını Gezi’de ifadesini bulan kitleye karşı kutuplaştırırken aynı tehdit söylemine başvurduğunu hatırlayalım.

Bu siyaset anlayışının bu topraklarda yaşayan bireylerin siyasal algılarını da, farklı siyasal çağrılara, mesajlara mesafeli duracak şekilde koşulladığı, dahası siyasetin temeline sürekli tahkim edilen bir endişeyi yerleştirdiği yadsınamaz. Bu da, Türkiye’de yaşayan yurttaşların siyaset ile kurduğu ilişkinin çekirdeğinde travmatik bir özelliğin hep canlı tutulması demektir.
Siyaseti devletin muhafazakar mahallesine hapseden ve ciddi düzeyde daraltan bu otomatik refleksin, ana muhalefet partisi CHP’nin mitinglerindeki temel slogana dönüştüğüne tanıklık ediyoruz.

İlki 3 Aralık Cumartesi günü Adana’da yapılan CHP mitingleri ‘Türkiye’yi böldürtmeyeceğiz, Cumhuriyeti koruyacağız’ sloganıyla kendisini ifade ediyor. 

Sokağa çıkarak iktidarın politikalarını eleştirmenin büyük önem taşıdığı açık. Ancak bu, o sokağa nasıl bir söylemle çıkıldığı, halkın hangi siyasal hedeflere çağrıldığının yaşamsal bir önem taşıdığı gerçeğini değiştirmiyor. Eğer CHP yönetimi bu slogan yerine, Türkiye’nin sorunlarının demokratik çözümüne dair ihtiyaca vurgu yapan daha farklı bir sloganı benimseseydi, kendisi dışındaki siyasi yapılardan bu yöndeki gelen talepleri dikkate alsaydı bu mitingler şimdi daha geniş bir siyasal temsille ve daha farklı bir düzlemde de gerçekleşebilirdi.

Bunun CHP içinde ve tabanında da tartışıldığını biliyoruz. CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı, Evrensel’den Serpil İlgün’ün kendisiyle gerçekleştirdiği söyleşide, “ ‘Böldürtmeyeceğiz’ sloganı, AKP’nin ‘İç ve dış güçler bizi bölmek istiyor’ temalı propagandasıyla aynı kulvara çıkmış olmuyor mu?” sorusuna şu yanıtı vermişti: “Biz biraz kolaycı bir toplumuz. Daha önce duymuş olduğumuz bir başlık, bir cümle formülasyonuyla tekrar karşılaştığımızda bir öncekiyle özdeşleştiriyoruz. Oradaki böldürmeyeceğiz, ‘Türkiye’yi coğrafya olarak böldürmeyeceğiz’ değil sadece. ‘Türkiye toplumu kutuplaşıyor, bölünüyor, birbirimizi öteki olarak görmeye başlıyoruz, biz toplumumuzu böldürtmeyeceğiz, insanlarımızın kendi arasına duvarlar örmesine müsaade etmeyeceğiz’i ifade ediyor aynı zamanda.” (Evrensel, 5 Aralık 2016)

Salıcı’nın vurgularının önemi göz ardı edilemez. Ancak yine de, onun bu söylediklerini ‘Böldürtmeyeceğiz’ gibi bir korku bakiyesine gönderme yapmadan, halka, Türkiye’nin birikmiş sorunlarının çözümü açısından iyimser mesajlar veren bir söylemle de ifade edilebileceği gerçeğini değiştirmiyor. 

Bu tür değerlendirmelerin, Adana mitingi öncesi CHP’nin görüştüğü demokratik kurumlarca da kendilerine ifade edildiği belirtiliyor.
CHP’nin 3 Aralık’ta gerçekleşen Adana mitinginde ‘Böldürtmeyeceğiz’ yerine Kılıçdaroğlu’nun konuştuğu platformun arkasında ‘Türkiye hepimizin’ sloganının yer almasında belki bu türden eleştiri ve önerilerin de etkisi olmuştur.

Aslında muhalefet partilerinin yapması gereken, AKP ya da siyaset ortağı MHP ile kesişen siyasal hatlar üzerine söylem kurmak yerine, iktidarın tabanındaki bu korku siyasetini de başka bir siyaset tarzı ile kırmaya çalışmak olmalı. Yard. Doç. Dr. Güven Gürkan Öztan, Evrensel’den Şerif Karataş’a yaptığı ve gazetemizde dün yer alan değerlendirmelerinde, muhalefetin mümkün olduğu kadar iktidar blokunun tabanına seslenerek, “Ülkeyi böldürtmeyeceğiz” yerine “Demokratik Türkiye’yi kuracağız” söylemini öne çıkarması gerektiğini belirtmişti. 

Doğru olan budur. Türkiye’nin halka güven veren, geleneksel korku siyasetini yeniden üretmek yerine çözüm ve iyimserlik içeren bir muhalefet diline ihtiyacı var.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...