02 Aralık 2016 00:43

Yanlış hesap Halep'ten dönüyor!

Yanlış hesap Halep'ten dönüyor!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Suriye’nin en stratejik kenti Halep’te, Rusya destekli rejim güçlerinin kapsamlı operasyonu karşısında Türkiye ve S. Arabistan destekli çeteler ciddi bir yenilgiye uğrayarak dağılma noktasına geldi. Açıktır ki bu yenilgi, aynı zamanda 2012’de Suriye’ye müdahale politikasının öncülüğüne soyunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şam’daki Emevi Camii’nde Cuma namazı kılma hayallerinin de sonu anlamına geliyor. Öte yandan Suriye’deki gelişmelerin Erdoğan-AKP iktidarı için Şam’daki hayallerin sona ermesinin ötesinde sonuçları olacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Önce Erdoğan’ın Halep’te desteklediği grupların bozguna uğramasına tepki olarak okunabilecek sözlerinden başlayalım. Cumhurbaşkanı birkaç gün önce katıldığı bir sempozyumda “Biz Suriye’ye devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümranlığına son vermek için girdik” dedi. Şimdi Erdoğan’ın daha önce yaptığı IŞİD’in Antep saldırısına karşı Suriye’ye girdikleri açıklamasını ve gerçek hedefin Kürt güçlerinin ilerleyişini engellemek olmasını bir kenara bırakalım. Malum, son dönemde Erdoğan’ın diktatörlük rejimi kurduğuna dair yabancı basında çokça yazı/haber yayımlanıyor. Erdoğan’ın “bana diktatör, miktatör demişler hiç umurumda değil” dediği bu değerlendirmelerde Erdoğan rejiminin Kürt kentlerini yıktığı, seçilmişleri hapishanelere doldurduğu ve basını susturduğu söyleniyor. Dememiz odur ki, yarın Türkiye’nin gidişinden memnun olmayan bazı dış güçler ülkeye müdahale edip “ Biz Türkiye’ye devlet terörü estiren zalim Erdoğan’ın hükümranlığına son vermek için girdik” deseler, iktidarın söyleyebilecek sözü olur mu acaba? 
Neyse…

Halep’e dönersek; Doğu Halep, Türkiye ve S. Arabistan destekli grupların elinde bulunan en önemli merkezdi. Burası aynı zamanda Türkiye üzerinden militan ve silah akışının sağlandığı stratejik bir bölgeydi. Suriye’yi yakından tanıyan bütün uzmanların ortak görüşü Halep’ten sonra Nusra, Ahrar ve Nureddin Zengi gibi grupların başını çektiği bu cihatçı çetelerin artık Suriye’de tutunmasının mümkün olmayacağı yönünde. 

Hakkını yemeyelim, Erdoğan geçtiğimiz günlerde bu sonu engellemek için bir girişimde bulunmuş ama Halep’teki çeteleri ikna edemediği için bu girişim sonuçsuz kalmıştı. Bilindiği gibi Erdoğan, ekim ayında yaptığı bir telefon görüşmesinde Putin’in kendisinden Nusra’nın Halep’i terk etmesi için ricacı olduğunu söylemiş ve “Arkadaşlarımıza gerekli tavsiyeyi verdik” demişti.  Elbette mesele bir hatır gönül meselesi değildi. Aksine Erdoğan, artık Halep’te tutunmasının giderek imkansız hale geldiği/geleceği koşullarda bu güçleri Halep’ten çıkararak Cerablus operasyonu ile ele geçirilen bölgelere yerleştirip kendi tampon bölgesini güçlendirmenin, dahası el Bab’ı da alarak bu bölgeyi genişletmenin hesabını yapıyordu. Ancak ismini Şam Fetih Cephesi olarak değiştiren Nusra’nın bu “tavsiye”ye uymaması hesapları bozmuştu. 

Gelinen yerde Halep’teki gelişmeler, Suriye’ye müdahale politikası için yolun sonuna gelindiğine işaret ediyor. Çünkü bugüne kadar bu politika için dayanak yapılan/yapılmaya çalışılan güçler ciddi darbeler yiyor. Dolayısıyla yaşanan bu gelişmeler, ülke içinde başkanlık hedefiyle de iç içe geçmiş durumda olan ve Erdoğan’ın Lozan çıkışıyla da ifadesini bulan yayılmacı emelleri içi boş bir hayal haline getiriyor.

El Bab’da Türk askerinin uçaklarla bombalanması karşısındaki sessizlik, aslında iktidarın sürüklendiği çaresizliği de gösteriyor. El Bab’da ki bombalama, Suriye’ye Rusya-İran ve rejim güçlerinin göz yumması sonucu giren/girebilen Türkiye’ye bu müdahalenin sınırını gösteren bir uyarıydı. Şimdi Halep’ten sonra sıra Rakka ve İdlip operasyonlarına gelecek ve ardından Suriye’de siyasi bir çözümün kapısı aralanmış olacak. 

Bu süreç aynı zamanda kaçınılmaz bir şekilde iktidarın Kürt politikası bakımından da istenmeyen sonuçlar doğuracak. Çünkü belirttiğimiz gibi Türkiye’nin Cerablus operasyonu, Kürt güçlerinin ilerleyişinin durdurmasından (Kürt kantonlarının birleşmesinin engellenmesinden) çıkarı olan başkaca güçlerin -Rusya ve İran- göz yumması sonucu gerçekleşti. Ancak Rusya, gücünün sınırlanmasını istese de Suriye’de Kürtlerin katılımı olmadan bir siyasi çözümün mümkün olmayacağını/olamayacağını da görüyor ve bunu çeşitli açıklamalarında dile getiriyor. Dolayısıyla Suriye’de süreç Kürtlerin de içinde yer alacağı bir çözüme doğru ilerlerken Cerablus operasyonuna rağmen Türkiye, bu süreçte etkisini giderek kaybeden bir aktör haline geliyor. Bu durumun her fırsatta Suriye/Rojava ile iç içe geçtiği belirtilen ülke içindeki Kürt sorununda mevcut politikanın sürdürülebilirliğini de ciddi biçimde zora sokacağı açıktır. 

Uzun lafın kısası, iktidarın başkanlık ve Kürt sorunu gibi iç politika ile de iç içe geçmiş bulunan Suriye’ye müdahale politikası için yolun sonu görünüyor. Yanlış hesap, bu kez Halep’ten dönüyor!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...