30 Kasım 2016 00:50

En iyi yüzyıl çalınırken

En iyi yüzyıl çalınırken

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Visconti, ‘Leopar’ filminde İtalyan birliği kurulurken yükselen yeni sınıfın, çöküşteki aristokrasiden rol çaldığı zamanları anlatır. Uzun süre hiçbir şey olmuyormuş gibi davranan, eski elit sınıfın üyelerinden biri, gerçeğin nihayet yüze çarptığını gördüğünde unutulmaz bir tespitte bulunur: “Hiçbir şeyin değişmemesi için bir şeylerin değişmesi gerekir.” 19. yüzyılda, artık akışına set çekmenin mümkün olmadığı tarihin dışına düşmemek için, eski sınıfın uzlaşma gerekçesidir bu replik.

Aynı sözü geçtiğimiz pazar, Fransa’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı ön seçimlerini kazananlardan François Fillon söyledi. Karşısındaki diğer merkez sağ adaylardan Alain Juppe, 1995’te sosyal yıkım politikalarını yürürlüğe sokmak istemiş, Fransız emekçileri buna aylarca direnmişti. Nihayet 12 Aralık’taki, milyonlarca insanın katıldığı büyük eylem sayesinde Juppe Planı iktidarın başına geçti. Bu plan parçalı olarak hayata geçirildi daha sonra. 

Fillon’un karşısında düzeni değiştirmek üzere olan bir sınıf yok. Ama bu talebin mayalandığı bir potansiyel var. O potansiyel, neoliberalizmin tasfiye programlarından iki büklüm olmuş emekçileri yeterince tehdit edici kılıyor. 2011’de Akdeniz’in kuzeyini ve güneyini şöyle bir sallayan halk ayaklanmaları, bu potansiyelin her an açığa çıkabileceğini hissettirerek geri çekilmişti. Avrupalı emekçiler o zaman kayda eğer bir başarı elde edilememesinin bedelini şimdi Ortadoğu’da bir savaş, Avrupa’da hortlayan faşizmle ödüyor. Faşist ve gerici partiler tarafından kendilerine sağlam aile, büyük ülke, parlak gelecek, AB’den ayrılma vb. vaat edilen seçmenin ağırlıklı bir kesimi, hayatları üzerinde karar verebilme imkanlarından yoksun kaldıkça, bu vaatleri eski “güzel günlere” dönüş ütopyasıyla süsleyen yeni faşizan politikaların çekim gücü artıyor. 

Yıkım içindeki seçmenin bulunduğu bıçak sırtı durum, Avrupa sermayesinin açmazlarıyla kesiştiği oranda yöneten sınıf için, tarihin geçmiş bir yerinden yeniden başlayarak kayıpları telafi isteği önem kazandı. Bizler Ortadoğu’da Sykes-Picot döneminin bittiğini filan tartışırken Avusturya Macaristan imparatorluğunu diriltmekten bahseden Avusturya Cumhurbaşkanı Hoffer Fransa-Almanya hegemonyasındaki AB’ın ağırlık merkezini değiştireceğinden bahsetmekteydi. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, Rus Çarlığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yanı sıra yıkılan üç imparatorluktan biridir Avusturya Macaristan imparatorluğu. Bizdeki Osmanlıyı yeniden ihya konusu bilindiği gibi uzun süredir tedavülde. Rusya ise, herkesin çar kıymeti biçtiği Putin sayesinde çarlık zamanı haritasındaki sınırlardan daha büyük etki alanları elde etmiş görünüyor. Trump gibi Fransa’nın Yeni Adayı Fillon da Trump’a ne kadar hayran olduğunu açıkladı. Hoffer da ondan geri kalmadı. Almanya Polonya’yı Rusya’dan korumak için ülkeye yığınak yapıyor.  

Dünya siyasetindeki “eski sınırları” referans alarak yürütülen geri dönüş hamasetinin her yönden yoğunlaşması işçi sınıfı ve emekçilerin 20. yüzyıldaki kazanımlarının yarattığı Avrupa normlarının da, iğdiş edildiği bir zamana denk düşüyor. Zaten birkaç yıl önce Papandreu hükümetini deviren Yunanistan emekçilerinin başına AB tarafından musallat edilen teknokrat hükümet, kendisini demokratik kriterlerin taşıyıcısı ilan eden birlik misyonunun çöküş ilanıydı. Bu normların hiçbiri yeni bir kriz eşiğinde yaşadığımız şu günlerde Avrupa burjuvazisinin üzerine titrediği bir konu olamayacak. Olursa da inandırıcı gelmeyecek.

Avrupa emekçilerinin teveccühünü 1. Dünya Savaşı öncesindeki imparatorluklara dönme hülyasında örgütlemeye çalışan sağ siyasetçiler, kendi ülkelerindeki emekçiler üzerindeki kontrol yetkisi kaybolmasın diye “Hiçbir şeyin değişmemesi için her şeyin değişmesi gerekir” noktasına geldi. Ama bu kez bir yenilgi kabulü değil bu, işçi ve emekçi sınıfların zayıflığından herkesin kendi imparatorluğunu çıkarma pervasızlığı.

Bizde hükümetin, Avrupa’daki bu gelişmeye bakarak AP Parlamentosunun üyelik dondurma kararına karşı “Yok hükmündedir” diye efelenmesi boşuna değil. Aynı gemidekiler birbirlerini gayet iyi tanıdığından Avrupa’daki değişim emarelerinin, Türkiye’nin karşısına yaptırım kıvamında çıkarılan normların altını oyduğunu en iyi onlar görüyor.

Hep birlikte dünyanın en iyi yüzyılını insanlıktan geri çalarken birbirlerini gözlerinden tanıyorlar.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...