25 Kasım 2016 01:00

Çözümü 'kırmızı bülten'le aramak!

Çözümü 'kırmızı bülten'le aramak!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP’nin hükümet olduğu ilk yıllarda Kürt sorununda devletin bir ‘kırmızı çizgi’ siyaseti vardı. “Kuzey Irak’ta bir Kürt oluşumuna asla izin vermeyiz” sözleri ile ifade ediliyordu bu ‘kırmızı çizgi’ siyaseti. Ama ortada Irak’a müdahale eden ABD vardı. Yani Türkiye’nin güç yetiremeyeceği aktörler devredeydi. Sonra Irak’ta Kürdistan Federe Yönetimi kurulmakla kalmadı; ABD, Türkiye ve Federe Kürdistan’daki Barzani yönetimini kendi politik ekseninde yan yana getirdi. Daha iki gün önce Federe yönetimin Başbakanı Neçirvan Barzani Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım’la görüşmeler yapmak üzere Ankara’ya geldi.
‘Kırmızı çizgi’ siyaseti, Irak’tan yaklaşık on yıl sonra bu kez Suriye’de yeniden gündemleştirildi. 2012’de Suriye Kürtleri Rojava’da yönetimi ele geçirince AKP-Erdoğan iktidarından “Asla izin vermeyiz” ifadelerini yeniden duymaya başladık. Hatta Rojava’daki Kürt oluşumu, devlet ve Öcalan arasında 2013’te başlayan “görüşme süreci”nin sona erdirilmesinde de belirleyici bir rol oynamıştı. İmralı görüşmeleriyle ilgili hazırlanan ‘Görüşme Notları’nda Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın görüşme heyetinde yer alan Sırrı Süreyya Önder’e “Tek bir kırmızı çizgim var, o da Suriye’dir. Orada Kuzey Irak benzeri bir yapılanmaya asla izin vermeyeceğim” dediği, Öcalan’ın da “Biz de merkezi Suriye devleti içinde Kürtleri asla eritmeyeceğiz. Bu da bizim kırmızı çizgimizdir” cevabını verdiği belirtiliyordu. Bu ‘kırmızı çizgi’ savaşının kaybedilmesinden sonra görüşme süreci sona erdirilmiş ve daha önce Salih Müslim’i Ankara’da ağırlayan iktidar, PYD’yi  “terör örgütü” olarak ilan etmişti.
Suriye’de de ‘kırmızı çizgi’ siyaseti tutmadı, çünkü daha büyük aktörler sahnedeydi.  Hem ABD, hem Rusya özellikle IŞİD ile mücadelede Kürtleri göz ardı edilemeyecek önemli bir güç olarak görüyor ve onlarla iş birliği yapıyordu. Bu koşullarda Türkiye’nin bu kez PYD/YPG’nin Fırat’ın batısına geçmemesi biçiminde revize edilen ‘kırmızı çizgi’ de aşıldı. YPG’nin en önemli gücünü oluşturduğu Demokratik Suriye Güçleri (DSG) Menbic’i alarak Fırat’ın batısına yerleşti. Bugünlerde DSG, Türkiye destekli ÖSO ve Suriye rejim güçleri arasındaki mücadele, Halep’in kuzeyindeki stratejik önem taşıyan el Bab’ı IŞİD’den kimin alacağı konusunda kilitlenmiş durumda-ki Türk askerine karşı rejim güçleri tarafından yapıldığı belirtilen dünkü bombalama bu durumun bir sonucudur.
Bu kilitlenme ve Suriye’deki belirsizliğin en önemli nedeni ABD’de seçimleri sürpriz bir biçimde kazanan Trump’ın nasıl bir politika izleyeceği sorusunun cevabının beklenmesi. İşte tam bu noktada Trump’tan ciddi beklentileri olan-ancak bu beklentileri konusunda hayal kırıklığına uğraması kuvvetle muhtemel olan-AKP-Erdoğan yönetiminden yeni bir hamle geldi. Ankara 6. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 17 Şubat’ta yapılan ve TAK tarafından üstlenilen bombalı saldırıyla ilgili olarak PYD Eş Başkanı Salih Müslim hakkında yakalama kararı çıkartıldı. Ardından Adalet Bakanlığı, İnterpol’e Salih Müslim hakkında ‘kırmızı bülten’ çıkartılması için başvuru yapmak için girişimler başlattı. Hakkında yakalama kararı çıkartıldığı gün Salih Müslim, İngiliz Parlamentosunda konuşmacıydı. Müslim, buradaki konuşmasında Türk vatandaşı olmadığını ve daha önce defalarca söylediği gibi Ankara saldırısıyla ilgileri bulunmadığını belirtip yakalama kararını “Sultan tarafından yazılan bir ferman” olarak niteledi.
Ankara’nın fazlasıyla zorlama bir kararla Müslim için neden ‘kırmızı bülten’ çıkarmaya çalıştığı sorusunun cevabı açıktır.
Birinci olarak; Müslim’i hükümet ve parlamento düzeyinde ağırlayan Avrupalılar bu girişim üzerinden sıkıştırılmak isteniyor. Yani Avrupalıların “bir terör örgütünün lideri”ni ağırladığı söylemine yasal dayanaklar yaratılmaya çalışılıyor. ABD ve Fransa başta olmak üzere Batılı emperyalistlerin bölgeye (Ortadoğu) müdahale politikasının radikal İslamcı terörün ortaya çıkmasında oynadıkları rol başka bir tartışma konusu olmakla birlikte gelinen yerde Avrupalılar, PYD’yi Avrupa için de bir yakın tehdit haline gelen IŞİD’e karşı seküler bir çizgide mücadele eden bir örgüt olarak görüyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın,  PYD’yi IŞİD’in içinden çıktığı el Kaideci Nusra ile eşitleyen söylemlerini ciddiye almıyorlar.
İkinci olarak; AKP-Erdoğan yönetimi, Müslim’le ilgili kararı ABD’nin Yeni Başkanı Trump ile bir pazarlık konusu haline getirmek istiyor. Suriye’de ABD’nin Kürtleri bırakıp Türkiye ile iş birliğini arttırmasını istiyor. Ancak ABD’nin Suriye’de Esad yönetimi ve Rusya ile pazarlık konusunda dayanak yapabileceği Kürtler gibi bir pozisyona sahip başkaca bir gücün olmaması, bu beklentinin karşılanmasını büyük oranda zora sokuyor. Öte yandan Türkiye’nin iş birliğini arttırma girişi içinde olduğu diğer önemli güç olan Rusya’nın Dışişleri Bakan Yardımcısı Gatilov’un birkaç gün önce yaptığı “Kürtlerin katılımı olmadan siyasi süreci başarı bir şekilde yeniden başlatmayı düşünmek zor. Kürtler Suriye topraklarının önemli bir bölümünü kontrol altında tutan askeri ve siyasi güç, aynı zamanda terörle mücadelede aktif olarak yer alıyor. Kürtlerin masada olmaması halinde, Suriye’deki anayasal düzenin geleceğiyle ilgili nihai kararlar almak mümkün olmayacak” açıklaması, Türkiye’nin Rusya cephesinde atabileceği adımların da sınırını belirliyor.
Öyleyse şimdiden söyleyebiliriz ki, ‘kırmızı bülten’ siyaseti, aslında Türkiye’nin Kürt sorununda izlediği politikanın ‘kırmızı alarm’ noktasına geldiğini gösteren nafile bir girişimdir. Ve bu girişim de daha önce defalarca geçilen ‘kırmızı çizgi’ler gibi, hayatın akışı karşısında hükümsüz kalmaya mahkumdur!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...