25 Kasım 2016 01:00

Çelişki açık: Aydın tasfiyesi dinci kadrolaşma

Çelişki açık: Aydın tasfiyesi dinci kadrolaşma

Fotoğraf: Envato

Paylaş

12 Eylül’ün tecellisi Sıkıyönetim ve 1402’liklerdi. Şimdi OHAL ve KHK’ler var. Her ikisi de Kur’an’ı kullandı, kullanıyor.
Aysunlar, Onurlar, Enginler, Cananiler, Ulutürkler gidiyor cüppeliler sarıklılar geliyor.
Tarihin tekeri yok olsa da ileriye olduğu kadar geriye doğru da dönüyor. Geri eskisi değil de iktidarı oluşturuyor.
Hareket devam ediyor da kozmolojide yönü ve merkezinin belirlenmesinin o kadar kolay olmadığı ifade ediliyor.
Kaldı ki yaşadığımız doğaya dair değil insana dair.
İnsanın kör inanışlarına dair, çıkarlarına, hırslarına, yıkıcılığına dair.
Korku kaygı belki anlaşılır bir şey olurdu da bu yaşananlar daha kötüsü olan insanın insana iktidarına dair.
Önce doğadan, sonra coğrafyadan, duygulardan, duyulardan koptuk.
Artık akıl ve vicdandan da koptuk.
Alain Touraine’a göre toplumdan da koptuk.
İnsanoğlu kopuşta.
Foucault da ’80’lerde, bizim 12 Eylül dönemlerimizde “Toplumu savunmak gerekir” diyordu.
Toplumu savunmak gerekir de toplumu kim savunacak?
Toplum savunucuları ağır bir saldırı altında; bütün açık alanlar, çocukların en mahrem yerleri, kamuya ait ne varsa ağır bir saldırı altında; üstünde asbestler, betonlar, TOKİ’ler, AVM’ler yükseliyor.
Tarlalar, sular, ormanlar, fabrikalar gidiyor, beton imparatorluğu geliyor, teokratik iktidar geliyor.
Bir gece yarısı, sabahın bir vakti bir KHK ile toplum savunucuları tasfiye ediliyor.
Aysun Gezen, Onur Hamzaoğlu, Nilay Etiler, Kuvvet Lordoğlu, Yücel Demirer, Hakan Köçek, Betül Yarar, Kemal İnal…
Darbe bahane, ağır bir ajanda içinde tasfiyeler devam ediyor. Bir KHK daha, yine toplum savunucuları, akıl, izan, vicdan savunucuları tasfiye ediliyor.
Adana’da Eğitim Sen Şube Başkanı Ahmet KARAGÖZ, davudi sesiyle yanık Anadolu türküleri söyleyen Zeynel Kete, Eski Eğitim Sen Şube Başkanı Mevcut Seyhan Belediyesi Kültür Müdürü Güven Boğa… Kimi açıkta kimi ihraç.
Arabanın tekeri, tarihin tekeri boşalmış, kontrolsüz bir şekilde bizim mahallede, önüne geleni ezme peşinde.
Haksız, hukuksuz, vicdansız.
Kötülük ormana dalmış, cinler şeytanlar basmış memleketimin kestane ormanlarını, İstanbul’u, Kocaeli’yi, Marmara’yı, Samsun’u, Karadeniz’i, Akdeniz’i, Dicle’yi.
Vicdanların iradesi kırılıncaya kadar devam edecek tasfiyeler.
Kapkara bir skolastik kuruluncaya dek.
Cadı avları.
Kadın düşmanlığı.
Irz düşmanlığı. Rızık düşmanlığı.
Akıl düşmanlığı.
Düşünce, sanat, yaratıcılık düşmanlığı.
Hürriyet düşmanlığı.
Toplum düşmanlığı.
İyi hoş güzel ne varsa ona düşmanlık.
Yeni bir KHK daha. Ak veya kara değil ağır bir İslami-Sünni ajanda kapsamında yine bilim kişileri tasfiye ediliyor.
Melda Yaman, Özgür Öztürk, Canani Kaygusuz, Engin Delice, Ali Rıza Güngen, Ümit Keskin, Selfet Duran, Süleyman Ulutürk…
Aydın öğretmenlerin, bilim kişilerinin tasfiyesinden daha ötesi tasfiye edilenlerin yerine yerleştirilenler.
Üniversiteler, mahkemeler, ordu, polis, maliye, medya, okullar, belediyeler… memlekette ne varsa imamlara, tarikatlara teslim ediliyor.
İran’ın ’80’lerine benziyor. Aydınlar tasfiye ediliyor Ayetullahlar (tarikatlar, cemaatler) yerleştiriliyor.
12 Eylül günleri, Mecburi tek kanal TRT. Hemen her gün birkaç öğretmen, birkaç sendikacı, birkaç üniversite öğrencisi, işkenceden geçtikleri her hallerinden belli, önlerine birkaç kitap ve dergi dizilmiş, bunlar en önemli suç unsurları, “teröristler” diye akşam haberlerinde gösterilirdi. Her görüntü içimi yakardı. Gençliğimi yaşayamadım, hep bir hüzün, hep bir sınırlandırılmışlık, hep bir kasvet, hep bir daralma.
Hiç kendimi geniş hissedemedim bu memlekette.
Ağır yıkım yılları. Kenan Evren Kur’an’la dolaşırdı meydanlarda. Takunyalı Özal. Şimdi nöbeti Erdoğan devralmış.
Aradan 36 yıl geçmiş.
Aysun Gezen, “Okul dediğiniz dört duvardan ibaret değil” diyor. Öyle de bu okullar, bu üniversiteler bizim etle tırnakla ördüğümüz yerler, artık bize çok daha yabancı. Süleyman Ulutürk hocam “Artık otonomimizi kazandık, sabah kalkınca artık gideceğim bir iş yok” diyor. Canani Kaygusuz hocam, yine her zamanki mütevazılığında “Ege kayalıklarında keçi bakacağım. Yaşayıp giderim. Kendim için üzülmüyorum, bu ülke nasıl toparlanacak, onun kaygısındayım” diyor.
Kıyamet yaklaşıyor. Büyük kıyameti çevrecilere bıraktım, küçük kıyamet zaten yaşanıyor. Anadolu iyi gitmiyor, bu kesin.
Leibniz, Osmanlı için “tembel akıl” derdi.
Tembel akla, uyuşuk akla yer yok, çare batıda doğuda değil, çaremizi kendimiz yaratmak zorundayız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...