20 Kasım 2016 00:33

Simitle ümit arasında

Simitle ümit arasında

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gezi direnişi zamanı medyaya öfkeli kitlelerin en popüler sloganlarından biriydi “Gazeteci simit sat onurlu yaşa!”. Gazeteci simit ilişkisi çok eski. Daha önce yazmıştım. Gazeteciler çalışma koşullarını iyileştiren, bugün 212 olarak anılan, düzenleme için 1961’de bir yürüyüş yapmışlardı. Gazetecilerin ellerindeki dövizlerin bazılarında “Çalışan gazeteci bugüne dek simitle ve ümitle yaşadı”, “Simidimiz ve hürriyetimiz için” yazıyordu. Örgütlü mücadele ’70’lerde gazetecilere çok şey kazandırdı. Ancak ’80’lere gelindiğinde işler değişti, yeni gelen patronların daha cazip teklifleri vardı, yüksek maaşlara meyleden çok sayıda gazeteci oldu. Askeri darbenin iyice kısırlaştırdığı siyasi iklimde gazetecilik yapmak zordu, gazetecilerin bir kısmı artık simitle anılmak istemediklerine karar verdiler. Simidin yerini şaraplar, “rafine tatlar” aldı. Afiyet olsun, keşke herkes öyle yaşasa ama şehir merkezine uzak plazalarla, popüler restoranlar, barlar arasında geçen bu yeni yaşam tarzı gazetecileri toplumun büyük kesiminden uzaklaştırmakla kalmadı, içerikleri de boşalttı.

Bu uzun girişin nedeni bugün ana akım medyada kızdığımız isimlere yönelik öfkenin bizi yine aynı yere getirmesi, “Bu ortamda buna alet olacağına istifa etsin” serzenişleri. Özellikle ehveni şer diye CNN Türk’ün akşam tartışmalarına göz atanlar, sonrasında çılgın bir öfkeye kapılıyor, program sunucularını Twitter’da bazen çok ağır şekilde eleştiriyor ki bunu bazen ben de yapıyorum. Son olarak Şirin Payzın, AKP’nin bir gece yarısı operasyonuyla Meclise getirdiği çocukların istismarcısıyla evlendirilmesini içeren yasa değişikliği tartışılırken AKP’li Vahdettin İnce’nin sözleri nedeniyle hedef oldu. Payzın adeta yasa değişikliğini savunuyormuş ve bunu meşrulaştırıyormuş gibi eleştirildi. Medyanın siyasi tartışmalarda karnesi öyle kötü ki, o kadar çok öfke birikti ki, içinde bulundukları ekonomi-politik koşullar artık mazeret kabul edilmiyor, bir söz yetiyor, bazen de elmalarla armutlar karışıyor. 

Medyanın tarafsızlığından ne anlıyoruz?

Önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Handyside kararına referansla belirtelim, düşünce özgürlüğü yalnızca sadece lehte olduğu kabul edilen değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, ona çarpıcı gelen veya rahatsız eden haber ve düşünceler için de geçerlidir. Yani çocukların 13 yaşında evlenebileceğini söyleyenler de, istismar edenle evlenebilir diyenler de düşüncesini açıklamakta özgürdür. Bir başka deyişle medyayı suçlayacağımız yer neden bu görüşleri yayımlıyor noktası değil, neden farklı görüşlere de kapılarını açmıyor olmalı.

Yasa değişikliği teklifi verildiği perşembe akşamından bugüne çocuklara söz verildiğini hiç gördünüz mü? Ne düşündüklerini merak eden oldu mu? Ben rastlamadım. Yasa değişikliğine göre çocukların istismara uğrayıp evlenmeleri halinde istismarcı bir kereye mahsus affediliyor. Bu da konunun yalnızca “zavallı çocuklar” ekseninde tartışılmasına yol açıyor. Çoğu erkek, bazı tartışmacılar çocuklara bir fanus içinde korunması gereken acizler olarak yaklaşıyor. İstismara uğrayan kız çocukların evlenmesi tartışılırken “Peki erkek çocuklara ne olacak?” diye sormanın ayrımcı bir tarafı yok mu? Çocukların cinsel yaşamı olamaz demek çok ciddi bir muhafazakarlık değil mi? Aksaray Güzel Sanatlar Lisesi Öğrencisi Mihriban Şimşek’in erkek arkadaşı ile yalnızca yan yana oturduğu için öğretmenleri tarafından okuldan atılmakla tehdit edilmesinin ardından intihar etmesinin altında bu muhafazakarlık yatmıyor mu? Tarafsızlık, tartışma programlarında birbirini alt etmek üzere hazırlıklı gelen yeterli sayıda AKP ve CHP üyelerine yer vermekle mi sağlanıyor? Yasa değişikliğinde çocukların “rıza”sı faktörünün suistimale yol açacağından hepimizin emin olması bir taraftan çocukların yardım alacakları, kendilerini ifade edecekleri, haklarını arayabilecekleri hiçbir alanın olmadığını göstermiyor mu? Medyayı aslında bunları tartışmak yerine üstünü örtmeye yarayan argümanları yeniden üretmekle suçlamamız gerekmiyor mu? Gündem Çocuk Derneği çocuk istismarını önlemeye çalışırken onlara yalnızca acizler olarak bakmadığı, onların ifade özgürlüğüne de sahip çıktığı için önemliydi, kapatıldı. Medya bunu dile getirebiliyor mu?

Dönelim simit mevzuuna, kimseye “İşinden istifa et, onurlu yaşa” deme hakkımızın olduğunu düşünmüyorum. Bu sav hepimiz için geçerli olabilir. Erdoğan, Belarus dönüşü OHAL’in devam etmesi gerektiğini savunurken “Herkes işine, gücüne rahatlıkla gidiyor” dedi. Çuvaldızı medyaya sonuna dek batıralım ama iğneden korkmamak kaydıyla.

Atılmayanlar olarak şimdilik işimizde gücümüzdeyiz ama gazeteciler de dahil hak mücadelesi veren örgütlerle temas halinde olmak çok şeyi değiştirebilir. O zaman kapatılmalarına bu kadar sessiz kalamayız. Orada mücadele edenleri gördükçe, kazanımlara tanık oldukça bakış açımız değişecektir. Ne çocuklar, ne kadınlar, ne akademisyenler, ne gazeteciler, hiç birimiz baskılara maruz kalan, eli kolu bağlı mağdurlar değiliz. O toplantılarda, sokaklarda bölüşülen bir simidin hatırından buluruz gücü ve cesareti.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...