19 Kasım 2016 00:20

Sistem üniversitesi memurlaştırıyor

Sistem üniversitesi memurlaştırıyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Üniversite kurumu, yasası ve yöntemi ile olduğu kadar, öğretim üyelerinin yetki ve hakları ile de genel devlet yönetimi dışındadır. Bunun nedeni, üniversitenin bir ülkenin genel kamu yönetimine uzak, hatta eleştirel olabilmesi için ona karşı bağımsız olmasını gerekli kılmasıdır. Üniversite bütçesinin ‘katma bütçe ‘ sistemi içinde büyük kısmı itibariyle genel bütçeden finanse edilmesinin gerekçesi de, mali bağlılığına rağmen yönetsel özerkliğinin simgesi ve gereğidir. Hatta üniversite bütçesinin tüm harcamalarının genel bütçeden finanse edilmesi de işin özünü değiştirmez.

Üniversite bütçesinin genel bütçeden karşılanması siyasilere üniversite üzerinde denetim hakkı vermez. Zira kamu bütçesinin sahibi siyasi erk olmayıp, toplumdur. Toplum, üniversite için ayırdığı para ile uzun dönmede istikbalini bilimin ışığı altında sağlamak ve sürdürmek, kısa vadede ise üniversitenin sağladığı bilgi ve donanımla siyasi erki denetlemek istemektedir. Günümüzün karmaşık yönetim sisteminde siyasilerin aldığı kararlar karşısında toplumun siyasi denetim ve kararını oluşturabilmesi, olguları ve siyasi kurumlarca alınan kararları net olarak anlaması ve değerlendirmesi koşuluna bağlıdır. Demokrasinin salt sandık demokrasisine indirgendiği durumda dahi, bilinçli karar için siyasi kararların yetkin kurumlarca değerlendirilmesi ve halka kararını vermede yardımcı olabilecek zemin oluşturulması kaçınılmazdır. O nedenledir ki, memur statüsü sınırlaması dışında,  üniversite öğretim üyelerinin dergi ve genel basın yolu ile fikir ve değerlendirmeleri serbesttir ve yasaklanamaz. Öğretim üyelerinin fikirlerini yayması ihtiyari değil, onların zorunlu görevidir. Bu konuda getirilen her yasaklama, ilk görüntüsü ile öğretim üyesinin özerkliğini engellediği şeklinde olmakla beraber, aslında ve ondan da vahimi, bu yolla halkın özgür haber alma hakkını engellemiş olmaktadır. Siyasi erk, eylemlerinin ya da siyasi hatalarının perdelenebilmesi için üniversiteyi daima baskılamıştır. Ancak, üniversitenin sorumluluğu siyasilere karşı değil, topluma ve dünya bilimsel camiasına karşıdır. Bu nedenledir ki, ülke üniversitelerinin dünya üniversiteler sisteminde kaçıncı sırada oldukları önemlidir ve bu önem salt üniversitenin değil, ülkenin de gurur ve itibar kaynağıdır.

Siyasi erkin üniversite üzerindeki baskısı mali ve yönetsel olarak ikilidir. Siyasiler bütçe tahsisleri ile olduğu kadar, bizzat kadro tahsisi ve yukarıdan yönetim sistemi ile de üniversiteleri denetim altına almaya çalışırlar. 1982 YÖK uygulaması böyle bir sistemin ana omurgasını oluşturur. İtirazsız geçirdiğimiz dönemde bu sistemle getirilen göstermelik seçime dayalı atama sistemi ve üniversitelerin nicelik olarak büyütülerek nitelik olarak eritilmesi ve özelleştirmeler, bugünkü durağımıza bizi ulaştırmıştır. Bugün, hukuksal niteliği çok tartışmalı KHK ile doğrudan rektör atama sistemi YÖK felsefesi kadar, maalesef, bizzat öğretim üyeliği namusundan da kaynaklanmaktadır. Emeklilik öncesi dönemimde her rektör seçimine giderken, güç karşısında pasif direnme yöntemi olarak, oyların büyük kısmının geçersiz olması yönünde dilekte bulunurdum. Hiçbir dönem bu mucize gerçekleşmediği gibi, birinciler dışında atanan hocalarımız da, kemaliafiyetle bu görevi kabul edip, meslektaşlarının karşısında “Ben sizin rektörünüzüm” edası ile çıkıp, kendi kadrolarını oluşturup, üniversiteyi yozlaştırırken, kendi kadrolarını betonlaştırdılar. Hocalarımız da bu rektörlere biat etmede fazla kusur etmemişlerdir. Siyasete karşı bağımsız olmaları gereken üniversitelerimiz açılışlarında hangi önemli siyasiyi kapmada ya da hangi siyasiye fahri doktora verirken birbirleri ile yarışırken bilim haysiyetine nasıl saygısızlık ettiklerini maalesef algılayamamıştır.   

Günümüzün siyasi yapılanması, topluma uyguladığı dönüştürme projesinde kullanılan bir ayak sermaye kaydırması, diğer çok önemli ayak ise her alandaki eğitimdir. O nedenledir ki, siyasi erk nadide okulları ‘proje okulu’ (ne demekse!) konumuna sokmakta, özellikle de ODTÜ, İTÜ; Boğaziçi vb. tüm üniversiteleri yeni kadrolaşmaya götürebilmek için (sanki FETÖ politikası farklı idi!)  yukarıdan rektör kademesinden hakim olmaya çalışmaktalar.

Devamlı ağlamaktan göz pınarlarının kuruması gibi, artık üniversitelerimiz ve toplumumuz için kabus halini alan böylesi gelişmelere üzülmeye takatimiz kalmadı. Ama bu kabusu yapanlar hâlâ yorulmadı, çünkü arkalarında, geçmişin haçlı ordusuna taş çıkartırcasına, toplumu cahilleştirerek sömürmeye salyaları akan güçlü bir emperyalist ordusu var. Çobanın güttüğü koyunlar bir ağanın mülkiyetindedir, çoban sadece emir kuludur!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...